27 Eylül 2008 Cumartesi

İYİ BAYRAMLAR

Sevdiklerinizle birlikte; sağlıkla, mutlulukla bir bayram geçirmenizi diliyorum.

26 Eylül 2008 Cuma

AVRUPA KONSEYİ: GÜVENLİK KUVVETLERİNİN YARGILANMASINDA İZİN ŞARTINI KALDIRIN







Yazan BİA Haber Merkezi
  

Cuma, 26 Eylül 2008

Avrupa Konseyi (AK) Daimi Temsilciler Komitesi, Türkiye'nin Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının gereğini yerine
getirmesiyle ilgili ara kararında, güvenlik kuvvetlerinin hesap
verebilirliği ve hükümetin "işkenceye sıfır tolerans" politikası
üzerinde durdu.

Komite, Strasbourg'da önceki gün (23 Eylül) yapılan toplantısında,
Türkiye'nin güvenlik kuvvetlerinin yalnızca işkence ve kötü muamele
iddialarında değil, bütün ciddi suçlarla ilgili iddialarda, idari
yetkililerin iznine tabi olmaksızın yargı önüne çıkarılmasını güvenceye
almasını istedi.
Komite Türkiye'nin yasalarında bu konuda muğlaklık olduğunu ve açıklığa kavuşturulmasını istedi.

"Etkili soruşturun"


Daimi Temsilciler Komitesi, Türkiye'yi "işkenceye sıfır tolerans"
politikasını etkin bir şekilde sürdürmesini, güvenlik güçlerinin hak
ihlalleriyle ilgili iddiaların yetkililer tarafından etkili bir şekilde
soruşturulmasını da güvenceye almasını da istedi.
Komitenin
isteklerinden biri de, Türkiye'nin güvenlik güçlerinin hak ihlalleriyle
ilgili açılan soruşturma, beraat ve mahkumiyetlerle ilgili ayrıntılı
istatistik sağlaması.
Komite, gözaltındaki prosedür önlemleri,
güvemlik kuvvetlerinin meslek içi eğitiminin iyileştirilmesi, yargıç ve
savcıların eğitimi ve "Terörle ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması" yasasının etkin bir şekilde uygulanması başlıklarınıysa
kapattı.
Daimi Temsilciler Komitesi, bu değerlendirmeyi, AK'ye üye olan 46 ülkenin hepsi için düzenli olarak yapıyor

15 Eylül 2008 Pazartesi

Kazanç Ortağımız Olmak İster Misiniz?

Ayrıcalıklı partner üyelik avantajlarından yararlanmak ister misiniz? Gelin büyük Search-Earn dünyasında sınırlı sayıdaki partnerlerimizden biri de siz olun!

399 YTL lik Partner Üyelik Fırsatı

1000. partner üyemize çok az kaldı. Sizlere sınırlı sayıda 399 YTL lik partner üyelik fırsatı sunuyoruz. Siz de hayallerinize kavuşmak için partner üyeliğinizi bugün başlatın. Büyük Search-Earn ailesinin bir parçası olun.

Kampanyadan yararlanmak için tıklayın.http://www.search-earn.com/sevdor
1000. Partner Üyeliğe Az Kaldı!
Haydi 1000. Partner' e Kampanyamız Başladı!

Haydi 1000. Partner' e kampanyası ile 31 Aralık 2008 tarihine kadar grubuna 10 yeni Active Partner Üye kazandıran her partner üyemize 2009 yılı Ocak ayında teslim edilecek şekilde tamamen ücretsiz Laptop bilgisayar Acer Aspire 2920Z-3A1G12Mi armağan ediyoruz. 31 Aralık tarihine kadar Active Partner sayısı 10 kişi altında kalan partner üyelerimize ise bilgisayarlarını eksik üyeliklerden kaynaklanan farkı ödeyip teslim alma imkanı sağlıyoruz. Siz de Partner Üyeliğinizi hemen başlatın 2009' a laptop bilgisayarınız ile girin. Search-Earn.com grubunuzu yeni bilgisayarınız ile büyütmeye devam edin.



Kampanya Detayları

* Kazandığınız ve kazanacağınız bonuslar eksilmez.
* Bu kampanya da birden fazla hesap sahibi partner üyemiz sadece tek bir bilgisayar kazanabilir.
* Teslimatlar laptop bilgisayar olarak yapılacaktır. Bedeli talep edilemez.
* Bu kampanya da ozyasar.NET çalışanları ve 1. derece akrabalarına ödül verilmeyecektir.
* Laptop bilgisayarlar 15 Ocak 2009 tarihinden itibaren Yurtiçi Kargo ile partner üyelerin adına ve adreslerine gönderilecektir.
* Bu kampanya' da sadece Türkiye' de oturan kişiler ödül kazanabilir.
* Yurt dışından bulacağınız partner üyeliklerde bu kampanyaya dahildir.
* 18 yaşından küçükler bu kampanyaya katılamazlar.

Sadece İlk 2 bin Partner Türkiye' nin Firma Rehberini Görebilecek

Bilindiği gibi geçen hafta içinde Türkiye Firma Ticaret Rehberi 08-09 çalışmasına başlandı. Kayıtlar son derece hızlı bir şekilde toplanıyor. Türkiye' nin En Büyük Ticaret Rehberi' ne sahip olmak istiyor ve işlerinizde tamamen ücretsiz bir şekilde bu bilgileri kullanmak istiyorsanız. Partner Üyeliğinizi Gecikmeden Başlatın!

Çünkü sadece ilk 2 bin Partner Bu avantaja sahip olacak!

2001. partner sisteme katıldığında bu sayfadan ilan edilecek ve Firma Rehberini kullanma şansı sonrasında kalmayacaktır.

Ticaret Yatırım Demektir!
Siz de kimsede olmayacak bu bilgiye yatırım yapın! İşlerinizi katlayın!
İnternet' in Yükselen Değeri
Search-Earn İşinin Bir Parçası Olun!

Search-Earn.com size partner üyelik avantajlarını, taksit avantajı ile sunuyor! İlk olan kazanır prensibi ile partner üyeliğinizi 49 YTL ilk taksit ödemeniz ile başlatın. Eksiksiz, tüm partner avantajlarından ve extra kazançlarından hemen yararlanmaya başlayın!

Partner Program ile Kazancınızı Katlayın!
Yarışma da Büyük Ödülü Kazanma İmkanı Yakalayın!


Partner üyelik fırsatı için tıklayınız!http://www.search-earn.com/sevdor

13 Eylül 2008 Cumartesi

12 Eylül

Ahmet Altan


Biz öyle bir tarih istiyoruz ki orada hep biz haklı olalım, hep biz güçlü olalım, hep biz muhteşem olalım.



Öyle olmadığımız zamanları ve olayları hafızamızdan silelim.



Hiç konuşmayalım.



Yok farz edelim.



O olaylardan bahsedenlere de öfkelenelim.



Herhalde yeryüzündeki birçok ulusun buna benzer talepleri olan çocuksu bir yanı vardır.



Çünkü hâlâ dünyanın her yanında insanların beyinlerini iğdiş etmeye çalışan tarih dersleri okutuluyor.



Ama gelişmiş toplumların, bu çocuksuluğa çok da aldırmadan gerçekleri söyleyen, tartışan “olgun” bir yanı da vardır.



Gelişmişleri gelişmemişlerden ayıran da o olgunluk herhalde.



Elbette o düzeye kolay ulaşılmıyor.



Zihinsel bir acı çekmeyi, gerçekleri kabullenecek cesareti beslemeyi, yüzleşmeyi, üstesinden gelmeyi öğrenmek gerekiyor.



Zaten olgunluk dediğiniz nedir ki?



“Acının” haddesinden geçmeden olgunlaşmak mümkün mü?



Biz de o entelektüel acıyı çektikten, bu acıyı çekmenin büyümek için şart olduğunu kavradıktan sonra olgunlaşacağız.



O yolda da ilerliyoruz zaten.



Ama çok küçük adımlarla.



Bırakın derin geçmişi...



Daha otuz yıl önceki 12 Eylül rezaletini içimizde halledemedik.



Daha siyaset kurumumuz, ülkeyi perişan eden bu darbeyle hesaplaşmadı.



Hâlâ bu darbenin getirdiği saçma sapan yasalarla yönetiliyoruz.



12 Eylül’ün yasalarını bile değiştiremediler.



Darbe ürünü Seçim Yasası, Siyasi Partiler Yasası hâlâ dimdik ayakta bu ülkede.



12 Eylül’den önce bir kan banyosundan geçtik.



Günde yirmi kişi ölüyordu.



Sonra birden bıçakla kesilir gibi kesildi ölümler.



Şimdi siz Susurluk’u ve Ergenekon’u gördükten sonra 12 Eylül öncesinde yaşananlardan hiç kuşku duymuyor musunuz?



Aynı tabancanın sabah bir solcuyu, öğleden sonra bir sağcıyı öldürmüş olması hiç mi aklınızı kurcalamıyor?



12 Eylül’ün darbeci generallerinin Amerika’yla ilişkilerini hiç mi merak etmiyorsunuz?



Bizim siyasilerin bu konulara hiç girmemesi dikkatinizi çekmiyor mu?



Merkez medyanın 12 Eylül’le hesaplaşmak bir yana bu darbeye sahip çıkan yayınları sizi irkiltmiyor mu?



Baksanıza, 2008 yılında bizim parlamentonun sitesine 12 Eylül hakkında neler yazıyorlar?



Böyle bir parlamento, geçmişle hesaplaşabilir mi?



Darbelerin hesabını sorabilir mi?



Korkar ve susar.



Korkup sustuğu için de yeni darbeler planlanır.



Yeni çeteler oluşur.



Burada darbe, cezası olan bir suç değil ki...



Yaparsan başarılısın, devletin tepesine kurulur oturursun.



Beceremezsen de kimse sana bir şey demez.



İşte geçmişle hesaplaşmak bunun için önemlidir.



Geçmişi görmeyi ve anlamayı öğrendiğinde, geçmişin tekrarını da önlersin.



Eğer bu ülke 31 Mart vakasını ciddi bir biçimde tartışabilmiş
olsaydı, büyük bir ihtimalle biz bugün “laik-şeriatçı” türü bölünmeler
yaşamıyor olacaktık.



Bu tür “bölünmelerin” nasıl yaratıldığını, ortaya çıktığını anlamış olacaktık.



İttihatçıların yapmış olduklarını çocuklarımıza açıkça
öğretebilseydik, İttihatçı geleneğinin hep aynı oyunları tekrarlamasını
engelleyebilecektik.



Yapmadık.



Sadece övündük.



Yenilgilerimizin suçunu başkalarına yükledik.



Günahlarımızın üstünü örtüp inkâr ettik.



Hiçbir suçluyu cezalandırmadık.



Geldiğimiz nokta burası.



Bir askerî darbeyi öven Meclis...



Darbelerle yüzleşemeyen bir siyaset kurumu...



Darbecileri alkışlayan bir medya...



Gerçeklerden korkan bir toplum...



Ve, Avrupa’nın en fakir ülkesi.



Bunları alt alta dizip baktığınızda, bunların arasında bir bağ olabileceğinden hiç kuşkulanmıyor musunuz?



İsterseniz geçmişle yüz yüze gelmekten kaçınabilirsiniz...



Geçmişin hoşunuza gitmeyen kısımlarını görünce gözlerinizi kapatıp, onu size gösterene kızabilirsiniz...



Bunu yapabilirsiniz...



O zaman da, sürekli geçmişin günahları içinde yaşarsınız.



2008 yılında darbelere hoşgörüyle bakan bir parlamentonuz olur.



Bununla da övünecek misiniz?

12 Eylül 2008 Cuma

YIKANMAYI, TÜRKLER ÖĞRETTİ




Aşağıdaki satırlar 1552 yılında Türklere esir düşüp, üç yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşanın yanında kölelikten en bilgili ve gözde hekimleri arasına yükselen İspanyol Pedro'nun kaleme aldığı, "Kânunî Devrinde İstanbul" isimli kitaptan alınma…

"… Türklerin bize haklı olarak yönelttikleri tenkitlerin başlıcası, kirli oluşumuzdur. İspanya'da ömrü boyunca iki kere yıkanmış hiçbir kadın ve erkek yoktur. Türk hamamlarında çok su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi olan hiç bir şehir yoktur, her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır."

İnanılmaz değil mi?.. Ama inanın bunlar doğru…
Bu garip durum İspanya'ya has bir şey de değil üstelik, o dönem Avrupa'sında yaşanan sıradan bir vaka. Sebebi ise o dönemki doktor ve din adamlarının Avrupa toplumu üzerinde bıraktığı etki, daha doğrusu baskıların bir sonucu.

Zira o dönem doktorlar banyoyu tavsiye etmedikçe yıkanmanın sağlık açısından tehlikeli olduğu inancı yaygındı. "Günlük Sağlık Bakımı" isimli kitabın yazarı olan doktor John; "Kulaklara kaçırmamak şartıyla başınızı yıkayabilirsiniz." diyordu. Fakat Jean de Renoe adlı başka bir doktor ise aynı fikirde değildi. "Ellerinizi yıkayabilirsiniz. Ayaklarınızı da yıkamanızda bir mahzur yoktur. Fakat başa su sürmek, son derece tehlikelidir. Unutmamalıdır ki başa sürülen su, her türlü derdin kaynağıdır." görüşünü savunuyordu.
Bu gibi konularla yakından ilgili bir yazar olan Theophrashe Renaudot da bir kitabında aynı konuya temas etmişti: "Doktorlar tavsiye etmedikçe banyo yapmak sadece lüzumsuz bir hareket değil, tehlikelidir de… En büyük zararı da müstakbel annelerin karınlarındaki hayat meyvelerini yok etmesidir."
XVI. yüzyılda Aziz Benedik, dindarlara ve özellikle gençlere; "Banyo, ancak bazı durumlarda izne tâbidir." diye seslenirken,
Aziz Francis ise; "Yıkanmamış vücut dindarlığın işaretidir." şeklinde sözler ediyordu. İspanya Kraliçesi İzabel, hayat boyu sadece 2 defa, biri doğumunda ve diğeri gerdeğe girerken banyo yapmış olmakla övünüyordu.
İşte su dan bu denli korkulduğu dönemde Avrupa toplumunda pislik almış başını gidiyordu. Öyle ki uzun süredir yıkanmayan, hatta silinip temizlenmeyen insanlar, üzerlerindeki pis kokuyu örtmek için ağır parfümler kullanıyorlardı.

Haçlı Seferleri sırasında Müslümanların hamamlarını tanıyan Hıristiyanlar, ülkelerine döndüklerinde bu fikri Avrupa'da canlandırmaya çalıştılar.
Nihayet bu karanlık dönem Pasteur'un sağlık kurallarına verdiği önemden sonra düzelmeye başladı. 19. yüzyıla gelindiğinde temizlikle ilgili önemli adımlar atıldı Avrupa'da. 1860'ta, Londra'da sayısı 10 olan halka açık yıkanma evlerinin sayısı artırıldı. Bu hareket Amerika'ya da yayıldı.




Avrupa'da bütün bunlar olurken, Osmanlı İmparatorluğunun en ihtişamlı zamanında, şehrin her mahallesinde sıcak ve soğuk banyoları, çeşmeleri, kubbeli mermer odalarıyla, haftanın belirli günlerinde de sadece kadınlara açık olan bir hamam mutlaka bulunurdu. Evliyâ Çelebi'nin aktardığına göre, 17. yüzyılda İstanbul'da 4 536 özel hamam ve 300 adet halka açık hamam bulunuyordu. Bu durum yabancı seyyahların da dikkatini çekmiş olacak ki; yazdıkları seyahatnâmelerde bu konuya sık sık değindiler. M. de Thevenot 1665 yılında Paris'te yayınladığı "
Relation d'un voyage fait an Levant" isimli eserinde, "Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar. Bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiçbirini bilmezler. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü az yemek yerler, Hıristiyanlar gibi karma karışık şeyler yemezler, içki âlemleri yapmazlar ve daima idman yaparlar." der. Uzun yıllar ülkemizde kalan bir başka seyyah Edmondo de Amicis, 1883 yılında Paris'te yayınladığı "Constantinople" isimli eserinde temizlikle ilgili olarak Türkler hakkında şunları yazar: "… Yüzler, eller, ayaklar tertemiz, yamalı kıyafet pek az ve hele kirlisi hemen hiç yok…"





Prof. Dr. Baskın Oran
12 Eylül’le
hesaplaşamadık. 12 Eylül’de yapılan darbe Türkiye’yi içten içe
zehirlemeye devam ediyor. Hesaplaşmanın da ötesinde insanlara
hatırlatmak, göstermek gerekiyor 12 Eylül’ü...

Bu
konuda şu anda çok önemli bir teşebbüs var; Diyarbakır Askeri Cezaevi
Gerçeği ile Yüzleşme ve Adalet Komisyonu... Bu komisyon Diyarbakır
Cezaevi’nde işkenceden geçirilen kişilerle video kaydı yaparak
görüşmeler gerçekleştirdi. Bu zehre neşter atacak ilk çalışmadır.

İNTİKAM ALMA EYLEMİ DEĞİL
Bu
bir intikam alma eylemi değil toplumsal vicdan oluşturma eylemi.
Kanıtlarıyla, doktor raporlarıyla, videolarıyla. Ben devletim diyen bir
devletin yapması gereken şeyler bunlar. Ama devletimiz bunları
yapmıyor.

YENİ KUŞAK BİLMİYOR
Hesaplaşmadan önce
neler yapıldığını göstermek lazım. Bugün 20’li yaşlarındaki gençlere
sorun “12 Eylül’de neler oldu” diye; bir tanesi birtek şey biliyorsa
damarlarımı keserim. Önce onlara ne olduğunu göstermek lazım.
Kanıtlarıyla göstermek lazım. Önce toplumsal hafızanın oluşması
gerekiyor. Toplumsal vicdanı etkilemek gerekiyor...

Darbenin sonuçları

DİBE İNİNCE AYAKLARINI VUR YUKARI ÇIKARSIN
Günümüzde
Ergenekon’a kadar birçok olay 12 Eylül’ün uzantısı. Bu kirlenme,
zehirlenme hesaplaşmaya götürecek bizi. Bana küçükken bir hikaye
okutmuşlardı. Küçük bir çocuk bostan kuyusuna düşüyor. Tam düşerken
babasının ona söylediği şey aklına geliyor: “Kızım sakın bu kuyuya
yaklaşma. Ama eğer düşecek olursan hiç çabalamadan dibe kadar git. Dibe
inince ayaklarını vur, yukarı çakarsın.” Yani dibe vurmadan çözülmüyor
bu işler maalesef. Susurluk, Yüksekova, Şemdinli, Ergenekon dörtlü
çizgisi... Bunlardır 12 Eylül’ü sorgulamaya götürecek olan. Dibe vurduk
çünkü...

12 EYLÜL KURUMLARIYLA HÂLÂ ÇOK GÜÇLÜ
Mithat Sancar, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

12
Eylül’le yüzleşilemediğini değil de hesaplaşılamadığını söyleyebiliriz.
Yani darbe sonuçları hep gözümüzün önünde duruyor. Bu açıdan dar
anlamda bir yüzleşememe sorunu yok. 12 Eylül bizimle hep yüzleşiyor
zaten. Ama 12 Eylül’ün sonuçlarıyla ve etkileriyle sistemli bir şekilde
hesaplaşılamadığını çok rahat söyleyebiliriz. Darbenin yarattığı
yapıları, ürettiği kültürü, yerleştirdiği pratikleri etkisiz kılacak ya
da ortadan kaldıracak siyasal, hukuksal ve kültürel oluşumlar,
hareketler bugüne kadar çok yetersiz kalmıştır. 12 Eylül kurumlarıyla,
hukuk anlayışıyla hâlâ çok güçlü.




HESAPLAŞAMAMA TOPARLANMAYI ENGELLEDİ
12
Eylül’den canı en çok yanan ‘sol’un darbenin hesabını görememesinin çok
çeşitli nedenleri var. Bunların başında yediği darbenin altından
kalkamaması geliyor. O toparlanmayı yapamadı. Toparlanma bir yandan 12
Eylül’ün hesabını görmekle de ilgili bir şey; yani bu ikisi birbirine
çok bağlı. Güçsüzlük hesaplaşmayı engelledi, hesaplaşamama da
toparlanmayı engelledi.

ANAYASANIN DEĞİŞMESİYLE BU İZ SİLİNMEZ
12
Eylül’ün izi sadece Anayasa’nın değişmesiyle silinmez. Bu siyasal yapı
ve siyasal kültürle alakalı bir durum. Hukuk toplumsal hayatı
düzenlemek için elbette çok önemli bir faktör ama tek başına toplumsal
gerçekliği dönüştürecek bir güce sahip değil. Yani sadece anayasayı
değiştirmekle 12 Eylül’ün yarattığı yapıları ve yerleştirdirdiği
zihniyeti yok edemezsiniz. Siyasal, kültürel, hukuksal ve ekonomi
politikaları ile 12 Eylül’le kapsamlı bir hesaplaşma yapılmalı.

SİSTEM İKTİDARLARI RAHATLARAN BİR SİSTEM
Türkiye’de
özellikle sağ partilerin hiçbiri -AKP de buna dahil- 12 Eylül’ün
yarattığı siyasal vesayet ve siyasal kısıtlılık ortamını genişletmek
konusunda hiçbir zaman samimi ve cesur olmadılar. Aslında çok basit bir
mantık. 12 Eylül’ün yarattığı anayasa, kurduğu siyasal sistem yürütme
organının gücünü çok artıran bir sistem. Bu bakımdan iktidara gelenleri
rahatlatan ve önünü temizleyen bir sistem. Kim çoğunluğa sahipse bunun
nimetlerinden öncelikli olarak yararlanıyor. AKP de bundan çok farklı
bir tavır takınmadı.

HÜKÜMETLERE BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİ
12
Eylül’ün etkilerini tasfiye etmiş değil bu ülke. Bu çok önemli bir
mesele, hükümetlere bırakılmayacak kadar önemli bir mesele. Bunu
hükümetlerden beklerseniz sonuç almak mümkün olmaz. Çok yaygın
toplumsal bir hareket, kamusal bir bilinç gerekiyor. Dolayısıyla
yürüyüşler, vicdan mahkemesi gibi sivil hareketlerin önemli olduğunu
düşünüyorum.

DARBELERE KARŞI TAVIR ALAN BİR GÜÇ OLUŞTU
Gelecek
yıllar için şöyle bir umut görülebilir. Son iki yılda ordunun
muhtıraları ve siyasal vesayeti sıkılaştırma ve artırma girişimleri
geniş çevrelerden tepki gördü. AKP de kendi varlığına tehdit gördüğü
için bunlara tavır aldı. Ayrıca 20 yıl öncenin toplumu ile bugünün
toplumu aynı değil. Tamam çok derli toplu, birikim sahibi bir toplumdan
söz etmek yine zor ama darbelere karşı çok daha duyarlı, çok daha
karşıdan tavır alan bir güç oluştu. 27 Nisan Muhtrası’ndan sonra bu
tepkiler belirgin olarak ortaya çıktı. Bu tepkiler sonrasında AKP’nin
de tavır alması önemliydi.

TEPKİLER HESAPLAŞMAYA DÖNÜŞMELİ
Baktığımız
zaman darbe planı yaptığı iddiasıyla emekli kuvvet komutanları göz
altına alındı, tutuklandı ve yargılanıyor. Bütün bunlar Türkiye için
umut elbette ancak bunun daha sistemli ve yaygın hala gelmesi
gerekiyor. Türkiye’de darbelere karşı oluşan bilincin ve uyanışın 12
Eylül’le hesaplaşmaya dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama henüz
bu kapsamda birşey yok. Çünkü darbelere karşı gösterilen bu tavrın 12
Eylül’le hesaplaşma yönüne evrildiğini şu an için söylemek zor.

DARBELERE KARŞI OLMAK HESAPLAŞMAYI GEREKTİRİR
Sadece
mevcut bir darbe tehditi ile mücadele etmeyi hedef seçen ve bununla
ilgili bir ufuk çizen herhangi bir hareketin samimi ve güçlü bir
şekilde darbelere karşı çıkması çok zor. Eğer darbelere, askeri
vesayete, cuntacılağa karşı olmak konusunda samimi olmak isteniyorsa
iktidardaki güçler 12 Eylül’le hesaplaşmak zorunda kalacaktır.

ŞİLİ ÖNEMLİ BİR ÖRNEK
Yunanistan,
Arjantin, Şili gibi darbe görmüş ülkelerin deneyimleri bizlere örnek
oluşturabilir, ilham verebilir. Özellikle Şili, üzerinde durulması
gereken önemli bir örnek. Çünkü orada darbenin sonuçlarıyla ve
zihniyetiyle hesaplaşma konusunda çok zorlu uzun süren bir süreç
yaşandı. Bugün geldikleri nokta iyi sayılır. Türkiye’de bunu tahayyül
etmek bile zor. Şili’de darbe 1973’ de yapıldı. Orada yargısız
infazlara katılmış üst düzey subaylar bugün bile sorgulanıyor,
yargılanıyor, cezalarını çekiyorlar. Bunun peşini bırakmayan bir sivil
hareket var. Elbette kolay olmadı. Bu yüzden umutsuzuluğa kapılmamak
için ders olabilir. Uzun süren sabırlı bir mücadeden sonuç alınmasının
mümkün olduğunu gösteren bir örnektir Şili.

DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK
Ertuğrul Mavioğlu, Radikal Gazetesi Haber Koordinatörü
12
Eylül’le yüzleşme, anayasasından kurumlarına kadar hepsiyle
hesaplaşmayı gerektirir. Sadece bununla da kalmıyor. Türkiye’ye 12
Eylül döneminde gelmiş olan kurumlar, mahkemeler, yargılama biçimleri,
cezaevlerindeki insanlara yapılan muameleler, insanların cezaevlerine
atılma sebepleri 12 Eylül’den bugüne değişmiş değil. Bunları çoğaltmak
da mümkün.

Darbe ile gerçekleştirilen baskı ve zulüm sonucunda
ortaya çıkan genel yılgınlaşma ve depolitizasyon hâlâ toplumda
bulunmakta. Bu sebeple yüzleşme 12 Eylül anayasasını değiştirme,
yasalarla oluşturulan kurumsallaşmış karakteri ortdan kaldırma ve bu
toplumu yeniden kendi talepleri için söz söyleyebilir hale getirmekten
geçiyor.

12 Eylül toplumun bütün muhalif kesimlerini ezdi. Bunu
yalan ve demogojilerle yaptı. Anarşiyi, terörü ortadan kaldırmayı öne
sürerek yaptı. Sermaye kesiminin istediği biçimde, toplumdaki bütün
örgütlenme imkanlarının önünü tıkayarak yaptı. Bu süreç hâlâ aynı
şekilde varlığını devam ettiriyor toplumda.

15. MADDE HEP DİMDİK AYAKTA
12
Eylül’le hesaplaşılmasını, idamların, işkencelerin sorumlularının
yargılanmamasını, anayasanın geçici 15. maddesiyle sınırlı olarak
görmüyorum. 15. madde 12 Eylül döneminde mağdur olmuş, daha sonra
iktidara gelmiş Demirel, Ecevit gibi isimler tarafından bile
kaldırılmadı. 15. madde dimdik ayakta kaldı. Bu şu anlama geliyor, 12
Eylül’le hesaplaşmanın artık yukarıdan gelecek bir müdahale ile
olmayacağı anlamına geliyor. Mevcut sistem partilerinin bunu ortadan
kaldırmak için herhangi bir adım atmayacağını çok net gördük. Bu
iradenin darbeden mağdur olmuş sol kesimden gelmesi gerekiyor. Başka
bir irade göremiyorum.

BU KARAMASAR TABLO SONSUZA KADAR SÜRMEZ
Ben
açıkcası bu karamsarlık tablosunun sonsuza kadar sürmeyeceğini
düşünüyorum. Yani bir ülkede bu kadar çok gelir sıkıntısı varsa, bu
kadar yalan varsa bunun tam tersi sonuçların doğacağını da hesap etmek
gerekir.

SADECE 301’İN KALKMASIYLA ÖZGÜRLÜKLER SAĞLANMAZ
Türkiye’de
özgürlükler sadece 301. maddenin kalkmasıyla gerçekleşemez. Bugün F
tipi cezaevlerinde, bir eyleme bulaşmamış yüzlerce insanın durumu nasıl
açıklanabilir? İnsanlar 301. maddeden yargılanmadılar ama Terörle
Mücadele Yasası var ve bu yasa her türlü örgüt üyesi olmayı suç olarak
değerlendiriyor ve hapse atıyor. 10-12 sene gencecik insanların ömrü
burada geçiyor ve bu toplumda da buna karşı tepki gösterilmiyor.

TÜRKİYE’DE KURALSIZLIK İNANILMAZ
Bu
toplumda adaletsizliği ve sıkıntıları yaratanlar nasıl yönetileceğimiz
konusunda da karar veriyorlar. Türkiye’deki kuralsızlık inanılmaz
biçimde. Bu ülkede açlıktan ölen insanlar da var, öğlen yemeğini başka
ülkelerde yiyenler de. Bu kadar haksızlığın olduğu bir ülkede
yaşıyoruz. Ve bir ülkede bu kadar adaletsizlik varsa, çok da kurallı
bir yönetme biçimi bekleyemezsiniz.

YILAN VARLIĞINI DEVAM ETTİRİYOR
Susurluk’la,
Ergenekon’la ilgili davalar açıldı ama bu insanlar ancak tasfiye
olduklarında yargılanıyorlar. Yılan varlığını devam ettiriyor ve sadece
kabuk değiştiriyor. Kontragerillaların, faili meçhul cinayetleri
işleyen şebekelerin, çetelerin varlığı hâlâ devam ediyor.

CEVAP TOPLUMSAL İRADEDE YATIYOR
Arjantin,
Şili gibi ülkelerle toplumsal bir irade oluşmuş. Bu irade için hem çaba
sarf etmek hem de sabırlı olmak gerekiyor. Biraz rüzgarın akış yönünün
değişmesi gerekiyor. O ülkelerdeki cuntacılar yargılanıyor ama
Türkiye’de gerçekleşmiyor sorusunun cevabı toplumsal iradede yatıyor.
Türkiye’de bu irade henüz oluşmuş değil.

12 EYLÜL VE BİR DÖNEMİN İDEALİZMİ

Tarihi anımsadığımızda; 28 yıl geçmiş. Bir kuşağın kendini arayışı; insanca yaşamak için ideolojisini kutsallaştırdığı bir dönemdi. Şimdi bu kuşak 60’ ne merdiven dayamak üzere. Savrulduk yaprak misali. Yeniden, sıfırdan hayat kurduk kendimize. Yeni meslekler edindik, ayakta kalabilmek için. Çocuklarımız büyüdü, evlendi. Çoğumuz kutsallaştırdığı ideolojilerini yeniden gözden geçirdi. Kimimiz; milliyetçi sol, kimimiz liberal sol oldu. Ama hepimiz büyüdük, çocukluk sevdamız başka bir şeylere dönüştü. Sanat oldu, edebiyat oldu, sinema oldu ve tabii ki para oldu.
Çektiğimiz acılar, işkenceler, ayrılıklar, yok oluşlar, ölümler değdi mi peki bu halk için. Kendimiz için mi?
Kimse bu zor şeyleri kendisi için, istemez. Eğer varsa böyle birisi herhalde mazoşist olmalı.
Neyse ben kendi adıma söylüyorum değmezmiş bu halk için. Sonuç; bireysel kurtuluş.
Yeni kuşaklar için; o dönemin bu topluma yaptıklarını, aşağıda kronolojik olarak veriyorum,
Sevgili halkım belki bir daha düşünür.

12 Eylül Darbesi veya 1980 İhtilalı, Türkiye'de, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale. 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi. Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı. Bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü.12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Bu durum, siyasi partilerin sürekliliği konusunda tarihsel sorunlar yaşayan Türkiye'de siyasi temsilin demokratikleşmesi önünde yeni bir engel oluşturdu, siyasi gelenekler geçici de olsa alt-üst edildi.

DARBENİN SONUÇLARI
• 650.000 kişi göz altına alındı.
• 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
• Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
• 7 bin kişi için idam cezası istendi.
• 517 kişiye idam cezası verildi.
• Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).
• İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
• 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
• 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.
• 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
• 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
• 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
• 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
• 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
• 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
• 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
• 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
• 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
• 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
• Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
• 31 gazeteci cezaevine girdi.
• 300 gazeteci saldırıya uğradı.
• 3 gazeteci silahla öldürüldü.
• Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
• 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
• 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
• Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
• 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
• 14 kişi açlık grevinde öldü.
• 16 kişi -kaçarken- vuruldu.
• 95 kişi -çatışmada- öldü.
• 73 kişiye -doğal ölüm raporu- verildi.
• 43 kişinin -intihar ettiği- bildirildi.

Haberler

10 Eylül 2008

Hemen Sipariş Edin Bonusları Kaçırmayın!


Asist ve İndirim Kartınız Search-Earn Gold Card sipariş kabulleri başlamıştır. Asist ve İndirim kartınızı sipariş etmek için tıklayınız.Siparişiniz
sonrasında kartınız adresinize gönderilecektir. Ulaştırma bedeli ve KDV
sipariş tutarına dahildir. Ayrıca satışını yapacağınız her Gold Card
için 10.000 SE puanı kazanabileceksiniz. Detaylı bilgi için tıklayın.


8 Eylül 2008

Gold Card


Search-Earn Gold Card kısa süre sonra hizmetinize girecek.
Search-Earn Gold Card sahipleri ücretsiz yol yardım, ücretsiz çekici,
ücretsiz konaklama, ücretsiz uçak bileti, ücretsiz rent-a-car, sınırsız
hukuk danışmanlığı, sınırsız sağlık asistanlığı, acil durum ambulans
hizmeti, nakil ambulans hizmeti, hemşire veya doktor refakat hizmetleri
imkanlarınına kavuşacaklar.
Ayrıca Search-Earn.com Gold Card sahipleri yüzbinlerce puan bonus kazanma imkanına da kavuşmuş olacaklar.
Detaylar için Search-Earn.com mu takip ediniz.

10 Eylül 2008 Çarşamba

KALP VE DAMAR İÇİN:ZEYTİN YAĞI

Eğer kalp damar hastalıklarınız varsa filtresiz zeytinyağ öneriliyor. Çünkü zeytinyağının içinde polifenoller var. Polifenoller yağın sindirimi sırasında damarlarda donmasını engelliyorlar. Bu nedenle iyi bir destek. Çünkü polifenoller zeytinyağında daha çoklar. Diğer yağlarda ya yok, ya çok az. Yağı filtre ettiğiniz zaman bu polifenollerin ve vitaminlerin büyük bölümü atılıyor. Polifenolün aromalı bir tadı var ve yüksek kalitede yağda olur. Vitaminlere ve organizmaya faydası olan antioksidanlar filtresiz yağda da daha fazla. Eğer erken hasat yağı alırsanız zeytin yeşilken toplandığı için polifenollerin değeri daha yüksek olur. Polifenoller bir takım bileşen, güçlü bir antioksidandır. Genellikle bitkilerde bulunur. Günlük önerilen miktar, bildiğim kadarıyla 100-120 mg. Polifenoller yaşlanmayı yavaşlatıyor, kalp için çok yararlı ve cilt kırışıklıklarını da önlüyor.

8 Eylül 2008 Pazartesi

SEARCH-EARN DEN HABERLER

8 Eylül 2008

Search-Earn Gold Card kısa süre sonra hizmetinize girecek. Search-Earn Gold Card sahipleri ücretsiz yol yardım, ücretsiz çekici, ücretsiz konaklama, ücretsiz uçak bileti, ücretsiz rent-a-car, sınırsız hukuk danışmanlığı, sınırsız sağlık asistanlığı, acil durum ambulans hizmeti, nakil ambulans hizmeti, hemşire veya doktor refakat hizmetleri imkanlarınına kavuşacaklar.
Ayrıca Search-Earn.com Gold Card sahipleri yüzbinlerce puan bonus kazanma imkanına da kavuşmuş olacaklar.
Detaylar için Search-Earn.com mu takip ediniz.
8 Eylül 2008
Search-Earn.com Gold Asist Hizmeti Yakında Başlıyor!

WinShop dahilinde ürün satışlarından bonuslar, indirimler, kampanya hediyeleri, promosyonlar kazanacağınız hizmetimize Asist yeniliği ile devam edeceğiz. Çok yakında WinShop sayfamızdan satın alabileceğiniz Search-Earn Gold Card ile alışverişten kazanmanın ve birçok ücretsiz Asist hizmetinden yararlanmanın keyfini çıkaracaksınız.

WinShop' ta ilk hafta ürünümüz, ikinci haftada satışına devam edilmektedir. Arzu eden üyelerimiz WinShop sayfasından ürünün siparişini verebilirler. Sipariş vermek için tıklayın.
ÜCRETSİZ ÜYELİK İÇİN:http://www.search-earn.com/sevdor

6 Eylül 2008 Cumartesi

Referans Program ile Daha Çok Kazanmak İster Misin?

http://www.search-earn.com/sevdor
Üyelik sonrasında daha çok kazanma fırsatını kaçırma!
Şeffaf, dürüst ve adil referans programı ile arkadaşlarını davet ed!
Davetin ile üye olanlar grubunu oluştursun, daha çok kazanç imkanı sağla.
Referans Programı Nedir?

Referans Programı arkadaşlarını Search-Earn'e davet etmen ile grubunu büyütmeni sağlar!
Bu şekilde oluşacak grubununun tıklayacağı tüm reklamlardan sen de puan kazanırsın!
Referans daveti gönderdiğin arkadaşların, sitemizi ziyaret etmeleri halinde 30 gün süre ile sana rezerve edilir!
Örnek referans davet metni resmi blog sitemizde bulunmaktadır. Bu metni kendine uyarlayıp kullabilirsin. Örnek davet metni için tıkla!
Arkadaşların dışındaki kişileri e-posta mesajları ile davet etmemeye dikkat edelim!
Referans Program Hakkında Detaylar

Search-Earn'e üye oldunuz ve kazanmaya başladınız. Tıkladığınız her reklam başına 1 S&E puanı kazanıyorsunuz. 100.000 S&E puanı = 100 US$ Bu geliri reklama tıklayabilerek kazanabilirsiniz. Ancak bunun çok daha rahat ve kazançlı bir başka yolu var. Arkadaşlarınızı Search-Earn'e davet etmek!

Arkadaşlarınız sisteme dahil olduklarında sadece onlar değil, siz de kazanacaksınız.

Peki bu olurken arkadaşlarınızın geliri azalacak mı? Kesinlikle, hayır.

Sistem nasıl çalışıyor? Öncelikle piramit mantığı ile çalışmamaktadır. Dolayısıyla, en tepedekilerin çok kazanıp, aşağıda, sonradan sisteme katılanların bir gelir elde edememesi gibi bir durum söz konusu değildir. Search-Earn'de tüm üyeler, tıklama başına aynı geliri elde ederler.

Piramit modelinin aksine gelir katsayıları sisteme ne zaman girdiğinize göre değil, ne kadarlık bir üye grubu oluşturduğunuza bağlıdır.

Sisteme, ne zaman katılırsanız katılın, grubunuz büyüdüğü sürece, çok daha önce katılanlardan daha yüksek gelirler elde etmeniz her zaman mümkündür.

Referans modelinde en çok 7 basamak alt grubunuzda bulunan kişilerden gelir temin edebilirsiniz.
8. Basamakta yer alan kişinin yaptığı reklam tıklamaları sizin gelirinize etki etmez.
Örnek vermek gerekirse;
1. Basamak: (1) Jack üye oldu ve yakın arkadaşlarına da Search-Earn'ü tavsiye etti.
2. Basamak: Jack'in arkadaşları (2) John, (3) Kate, (4) Sawyer, (5) Sayid'de sisteme katıldılar.
3. Basamak: John, Kate ve Sayid'in hiç bir arkadaşı üye olmadı. Ancak Sawyer'ın arkadaşları (6) Boone ve (7) Charlie üye oldular.
4. Basamak: Charlie'nin arkadaşı (8) Hurley ve (9) Jin sisteme katıldılar.
5. Basamak: Hurley'in arkadaşı (10) Claire, (11) Shanon ve (12) Jin'in arkadaşı (13) Walt, (14) Desmond sisteme katıldılar.
6. Basamak: Desmond'un arkadaşı (15) Ana Lucia ve (16) Eko Search-Earn'e kayıt oldu.
7. Basamak: Eko'nun arkadaşı (17) Vincent kayıt yaptırdı.
8. Basamak: Vincent'ı arkadaşı Michael sisteme katıldı.

Örnekte görüldüğü üzere, Jack sadece 4 arkadaşının kayıt olmasını sağlayarak, kendisinden sonra gelen 16 kişinin reklam tıklamasından gelir sağlar hale geldi. Ancak, 8. basamakta yer alan Michael'ın tıklamalarından Jack kazanamamaktadır. Michael'dan kazanç sağlayan en üst basamakta Sawyer yer almaktadır.

Elbette yukarıda anlattığımız sistem oldukça mütevazidir ve S&E'e referans verdiğiniz çoğu arkadaşımızın sistemimize katılacağı inancındayız. Çünkü, sistemimize üye olmak sadece ve sadece gelir kazanmanızı sağlarken, hiç bir günlük alışkanlığınızda değişiklik yapmanıza gerek yoktur.

Örnek grubumuzu biraz daha iddialı hazırlarsak varabileceğiniz sonuçlar daha çarpıcı olacaktır. Şöyleki; örneğimizde sisteme katılan her bir kişinin yanında 5 arkadaşını sisteme üye yaptığını varsayalım. Bu durumda;
1. Basamak: Kendisi
2. Basamak: 5 kişi
3. Basamak: 25 kişi
4. Basamak: 125 kişi
5. Basamak: 625 kişi
6. Basamak: 3.125 kişi
7. Basamak: 15.625 kişi
Rahatça göreceğiniz üzere, sisteme 5 kişinin üye olmasına yardımcı olduğunuzda ve altınızdaki arkadaşlarınızda sizin kadar, sadece 5'er kişi üye yaptıklarında, puan kazandığınız grubunuzun sayısı, (1+5+25+125+625+3.125+15.625) 19.531 kişiye ulaşmaktadır.

S&E'den elde edeceğiniz gelir tamamen sizin ve grubunuz üyelerinin aramalarınız neticesinde, ilgi alanınız doğrultusunda karşınıza çıkan reklamlara ne sıklıkla tıkladığınıza bağlıdır. Yukarıdaki örneği devam ettirecek olursak, zamanla 19.531 kişiden oluşan bir grubunuz oluştu. Ve bu kişiler gün içerisindeki aramalarında sadece 1 kere reklamlara tıkladılar . Bu durumda günlük kazancınız 19.5 US$, aylık ise 586 US$'a ulaşmaktadır.

Bu örneğimiz size yetersiz mi geldi? O zaman otomatik hesaplama tablomuza tıklayın ve kendiniz kaç kişiyi üye yapabileceğinizi düşünüyorsanız, ona göre bir örnek oluşturun.
Referans Kodunu Öğren

* Tıklayın Referans Kodunuzu Görün!

Arkadaşlarını Davet Et!

Arkadaşlarını, Search-Earn ailesine katılmaları için davet et.

Referans grubunu büyüt.
Grubunun Aramaları ile Kazan!

Referans grubunun yapacağı tüm aramlardan, tıkladığı reklamlardan puanlar kazan, kazancını katla.

5 Eylül 2008 Cuma

Medine'nin mücevherleri


Her kitap yeni bir bilgidir. Müslümanların yanlış bir takıntıları var:"Her şey bilinmektedir." Öyle olmadığını yaşayarak öğreniyorlar. Peygamberimizin özel yaşamı ile ilgili kitap;bildiklerimize yeni katkılar yapabilir. Ancak yayın zamanlaması yanlış, Ramazan ayında daha büyük tepki alabilir.Haber aşağıda.
Amerikalı gazeteci Sherry Jones'un, Muhammed Peygamber'in eşi Ayşe'yle ilişkisini anlatan, Medine'nin Mücevheri adlı tartışmalı kitabın gelecek ay İngiltere'de yayımlanacağı açıklandı.



Kitapta cinsel ayrıntılara yer verilmesi Müslümanların sert tepkisine neden oldu.

Bilim adamları ve Müslüman din adamları da kitabın gerçeği yansıtmadığı ve İslam tarihini yanlış yorumladığını söylüyorlar.

Kitap, daha önce Amerika Birleşik Devletleri'nde yayıncı şirket tarafından geri çekilmiş ve Sırbistan'da basıldıktan sonra toplatılmıştı.

Medine'nin Mücevheri adlı kitap aslında daha yayımlanmadan tartışma yarattı.

Amerika'daki yayınevi, kitabın Müslümanların tepkisine neden olabileceği ve karikatür krizindeki gibi bir şiddet dalgasına yol açabileceği kaygısıyla kitabı yayımlamaktan vazgeçti.

Daha sonra kitabı basmaya Sırbistan'daki bir yayın evi talip oldu ve kitap 1000 adet basıldı.

Ancak, Sırbistan'daki Müslüman din adamları, kitabın İslamın kutsal değerlerine saygısızlık ettiğini belirttiler.

Ve kitap bu ülke de kitapçıların raflarından kaldırıldı.

Peygamberin genç yaştaki eşi ile ilişkisini konu alan kitabın bundan sonraki adresi ise İngiltere.

Kitap gelecek ay piyasaya sürülecek.

Tartışmalı kitaplarla adını duyuran yayınevinin sözcüsü, hikâyenin ciddi bir araştırmaya dayandığını ve Peygamber ile eşinin aşkının harika bir anlatımı olduğunu söylüyor.

Kitabın yazarı Sherry Jones da, bu ilk roman denemesinde, aslında İslam dinine ve Muhammed Peygamber'e saygılı olduğunu ve kitabının kültürler arasında bir köprü kurmasını hedeflediğini söylüyor.

Ancak, örneğin Amerika'daki Teksas Üniversitesi'nden Profesör Denis Spelberg, gibi İslam tarihi çalışan bazı bilim adamları, kitap'ta tarihin bilinçli bir şekilde yanlış yorumlandığını belirtiyorlar.

Kitabın basımı, Salman Rüşdi'nin Şeytan Ayetleri kitabı ile Danimarka'da yayımlanan Muhammed Peygamber karikatürleri ile karşılaştırılıyor.

Bugün haber ajansları, İngiltere dışındaki ülkelerden yayınevlerinin de kitabın basım hakkını satın aldığını ve Amerika'dan da henüz ismi açıklanmayan bir yayınevinin kitabı basmaya aday olduğunu aktarıyorlar.

4 Eylül 2008 Perşembe

Dindarlar çevrecilikte geri kaldı...

"Dindar olan kesimler çevre bilinci konusunda çok geç kaldılar. Çevre
duyarlılığının Türkiye'de ilk aşamada ideolojik, siyasi ve normal
vatandaşı hor gören bir elitist anlayışla dile getirildiğini söylersek
haksızlık etmiş olmayız. Çevre sorununa en çok sahip çıkması gerekenler
kendisini dindar gören insanlar olmalı. Diyanet olarak çevre hamlesi
yaptık. Çevreyi, din görevlilerinin performans kriterleri arasına
aldık. Terfisini etkileyecek."

Yukarıdaki açıklamalar dinayet işleri başkanına ait. Katılmamak mümkün değil. Sokağa çıktığım da; çevreyi kirletecek her şeyi görüyorum. Saymakla bitmez. Bu insanlara sorsanız dini bütünlüğünden bahsader. Peki bu bir çelişki degil mi? "imanın yarısı temizlik" denir. Peki bu insanlar ellerine geçen her şeyi neden sokağa atarlar?. Sokak onlar için yaşanılan bir yer değil mi?. Din görevlileri çok geç kaldılar cemaatlerini çevre konusunu aydınlatmada.Sabırla bekliyoruz değişmelerini ve eğitilmelerini.

3 Eylül 2008 Çarşamba

Toolbarı Yükle!

Ne Kadar Değerli Olduğunu
Biliyor Musun?
İnternette gerçekleştirdiğin aramalardan; her yıl yarattığın 900 $ lık katma değerden hiç pay almıyor musun?
Şimdi sende aramıza katıl ve hak ettiğin payı al!

124089 Kişi Kazandı!
Search-Earn ile şimdiye kadar kullanıcılarımızın %95 olan 124,089 kişi 665,131,071 puan kazandı ve bu kişiler 68,512,149 puan karşılığı para ödüllerini aldılar.

Liste için tıklayın!

Ücretsiz Üye Olun 5$ Kazanın!
Search-Earn' e kaydolan her üyemize anında 5$ hediye ediyoruz. Sizde hemen kaydolun, Search-Earn hesabınıza 5$ anında yükleyelim. Dilediğiniz gibi kullanın.

http://www.search-earn.com/sevdor