25 Aralık 2008 Perşembe

KANADA HÜKÜMETİ BAŞBAKANIN AĞZINDAN YERLİLERDEN ÖZÜR DİLEDİ





KANADA HÜKÜMETİ BAŞBAKANIN AĞZINDAN YERLİLERDEN ÖZÜR DİLEDİ

Yazdir



E-mail













Yazan DurDe!

  

Perşembe, 25 Aralık 2008

Kanada
Başbakanı Stephen Harper, geçen yüzyılda zorla Hristiyan okullarına
alınan ve buralarda cinsel istismara uğrayan binlerce yerliden resmen
özür diledi. Harper de, geçmişte uygulanan politikalardan dolayı özür
dileyen liderlere katıldı.


"Kanada, çoğunlukla küçük yaşta çocukları evlerinden, ait oldukları
topluluklardan zorla çekip alan bir eğitim sistemi geliştirdi. Onlar
yeterince beslenmedi, giydirilmedi ve barındırılmadı. Hepsi, ebeveyleri
büyük ebeveynleri ve ait oldukları toplulukların bakım, kılavuzluk ve
şevkatinden mahrum bırakıldı. Ülkenin ilk uluslarına ait olan İnuit ve
Metis dilleri ve kültürel ananeleri bu okullarda yasaklandı. Trajiktir
bir şekilde yatılı okullara katılan bu çocukların bazıları öldü ve
bazıları bir daha evlerine dönemedi..." Başbakan Stephen Harper
Parlamento'da şöyle konuştu:

» Stephen Harper (Başbakan): “Hükümetimiz, bir "özür"ün eksikliğinin,
yaraların sarılacağı ve karşılıklı anlayışın sağlanacağı yolda bir
engel olarak durduğu gerçeğini kabul ediyor. Bu sebeple ben Kanada
Hükümeti ve bütün Kanadalılar adına, ülkemizin yaşamında merkezi bir
rol oynayan bu mecliste, önünüzde Kanada’nın yerli yatılı okul
sistemindeki rolünden dolayı Yerli halklarından özür dilerim.”
»
Şef Phil Fontaine (İlk Uluslar Asamblesi Ulusal Şefi): "Başbakan,
Anayasa Mahkemesi Başkanı, meclis üyeleri, yaşlılar, hayatta kalanlar,
Kanadalılar! Ebeveynlerimiz, dede ve ninelerimiz, büyük dede ve
ninelerimiz, hülasa bizden önce gelmiş geçmiş herkes için bu gün, en
azından imkansızı ele geçirmenin bir kanıtıdır.
Bu sabah
yaşlılarımız geçmişte hiç bir özür duymayan, tazminat almayan ama yine
de asimilasyona karşı cesurca mücadele edip bu güne şahit olmamızı
sağlayanlar için bir taziye ayini yaptı.
Bugün bizler kuşaklar boyu
çocuklarının yuvalarından, ailelerinin sevgi ve şevkatinden koparılıp
alınmalarına şahit olmaları, ve en büyük ızdırabı cekmiş olmalarından
dolayı onları hep birlikte anıyor ve saygı duyuyoruz. Bizi takip edecek
kuşaklar için de bugün biz, bu mecliste bu toprakların ilk ulusları
olduğumuzun onaylanmış olduğuna şahit oluyoruz.
Bu sebeple bugünün
önemi sadece neler olduğunda değil, ama eşit derecede önemi haiz olmak
üzere; bundan sonra neler olacağında. Bu meclis bir daha asla bizi, biz
olduğumuz için bir Yerli sorunu olarak görmeyecek.
Paylaştığımız
tarihte yer alan içler acısı bir dönem dolayısı ile Kanada hükümetinin
tüm sorumluluğu kabul ettiğini burada duyduk. Başbakanın bir daha böyle
bir şeyin asla olmayacağını söylediğini duyduk. En sonunda Kanada’nin
af dilediğini duyduk.
Hayatta kalan cesur insanlar, içler acısı
öykülerini anlatmak yolu ile beyazların üstünlüğüne atfedilen hakimiyet
ve meşruiyeti silip attı. Güce karşı doğruları söylemenin
dayanılmazlığı bir gerçektir.
Bu gün, siyasi bir oyunun ürünü
değildir. Aksine mücadelemizin önemi ve haklılığını gösteren bir
şeydir. Yüzleşmemiz gereken daha bir çok güçlük olduğunu biliyoruz.
Daha verilecek çok kavgalar var.
Bugün burada olan şey, bizlerle
diğer Kanada’lılar arasında başlayacak yeni bir ilişkinin safağına
işaret etmekte. Geçmişi ve bugünüyle biz Kanada kimliğinin ayrılmaz bir
parçasıyız.
Halklarımız, tarihimiz ve mevcudiyetimiz Kanada’nın
özüdur. Bizi kimliğimizden soyma girişimleri bizi derinden yaraladı,
ama bütün Kanadalıları da yaraladi ve bu ulusun karakterini
yoksullaştırdı.
Simdi üstümüze düşen görevlerde tereddüt
etmemeliyiz. Tarihin sunduğu bu açılımdan cesaret alarak birlikte bu
ırkçı kabusa bir son vermek mümkündür. Yatılı okullardan anılarda
kalanlar bazı zamanlar ruhlarımıza zalim bir bıçak gibi saplanmakta. Bu
gün bize bu acıları geride bırakmak icin yardımcı olacak.
Ancak bu,
daha da önemli bir şeyi; bizimle Kanada’nın geri kalan kısmı arasında
saygın, ve böylelikle daha da özgürleştiren bir ilişikiyi işaret
etmektedir!
Birlikte biz, bu ülkenin hakkettiği yüceliğe ulaşmasını
sağlayabiliriz. Bu gün temelleri atılan bu özür bize bir toplumda
halkların serpilip gelişeceği yegane zemin olan herkesin kendi
geleceğini ve kaderini belirleme hakkına sahip olduğunu kayda
bağlamaktadır.
Geleceğin önümüze çıkaracağı zorluklarla yüzleşebilmek için yeni bir ruh ve bakış yakalamalıyız.

Bir zamanlar büyük bir devlet adamının dediği gibi bizler, hepimiz:
“Kader giysisi”nin parçalarıyız. Aramızdaki farklar kan ve renk değil,
ancak bizi bir araya getiren bağlar birbirimizden ayıranlardan çok daha
derindir. “Ümidin ortak yolu” bizi hiç bir sözün, yasanın, ya da meşru
talebin biraraya getiremiyeceği kadar uzlaştırır.
Mücadeleye devam edeceğiz, ama bu defa birlikteyiz. Bugün elimi, karşılıklı anlayış ruhu ile bütün Kanada'ya uzatıyorum...

23 Aralık 2008 Salı

"KÜKÜRTDİOKSİT DEĞİL, PARTİKÜL MADDE KİRLİLİĞİ VAR"



 
 

MONOLOG tarafından Google Reader ile size gönderildi:

 
 

23.12.2008 tarihinde Anadolu Ajansı Güncel Haberler üzerinden, yazan:

ANKARA (A.A) - TBMM Çevre Komisyonu Başkanvekili Mustafa Öztürk, vatandaşa dağıtılan kömürlerde kükürtdioksit oranının yüksek olduğunun belirtildiğini anımsatarak, ''Oysa ki Türkiye'de kükürtdioksit kirliliği yaşanmıyor. Doğalgazın yaygınlaştırılmasıyla birlikte kükürtdioksit kirliliği azaldı. Asıl tehlike, kalitesiz yakıttan kaynaklanan ve bir türlü önüne geçilemeyen partikül madde kirliliği'' dedi.

 
 

Buradan şunları yapabilirsiniz:

 
 

21 Aralık 2008 Pazar

HAVA KİRLİ DEĞİL (MİŞ), ÖLÇÜM CİHAZI ARIZALI İMİŞ?


Bu şu demek; hem oyunuzu alırım hem zehirlerim. Ankara da yaşayan biri olarak, saat altı civarında sokağa çıktığınız da genziniz yanıyor. Cihaz böyle bir şeyi asla anlayamaz. O yüzdende cihaza inanmak zorundayız. Ankaralılar zehirlensinler önemli değil. Üstelik bol miktarda dağıtlan kömürlerle de "oy'lar" nasılsa cepte. Hem zehirlenin, hemde oylarınızı verin. Siz buna layık mısınız?

20 Aralık 2008 Cumartesi

799 YTL lik Partner Üyelik ile 1000 USD lik Reklam Ücretsiz

Reklamlarını Search-Earn.com üzerinden yayınlamak isteyenler için süper fırsat. 31 Aralık 2008 tarihine kadar 799 YTL den partner üyelik başlatan hesaplara 1000 USD değerinde reklam tamamen ücretsiz olarak başlatılacaktır. Hesaplar reklamları tek seferde veya dilediği zaman parça parça yükleyebilir. Bu sınırlı sayıda ki fırsattan yararlanmak için partner üyeliğinizi hemen başlatın, aynı gün içinde ücretsiz reklam puanlarınızı hesabınıza yükleyelim, reklamlarınızı hesabınızdan dilediğiniz zaman başlatın! Siz de hayallerinize kavuşmak için partner üyeliğinizi bugün başlatın büyük fırsattan hemen yararlanın. Büyük Search-Earn ailesinin bir parçası olun.
Patner kampanya :http://www.search-earn.com/sevdor

18 Aralık 2008 Perşembe

Mutlu anarşist yoktur

Engin Ardıç: Mutlu anarşist yoktur
Tarih: 17.12.2008 Saat: 23:52 Gönderen: karakutu


Anarşizm, aslına bakarsanız, komünizmden daha ilginç bir ütopyadır. Ama ütopyadır işte, gerçekleşmesi asla mümkün olmayan...
Fakat hemen altını çizelim: Çok ciddi bir siyasi ve felsefi görüş olan anarşizmin, 12 Mart döneminde cahil ve kafasız bürokratların uydurdukları tanımla ilgisi yoktur. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının anarşizmle uzaktan yakından hiçbir ilgileri yoktu.
Anarşizm, her türlü "otoriteyi" reddeder.



Nasıl faşizmin tanımı, Mussolini'nin adamı Giovanni Gentile tarafından "her şey devlet için ve devlet içindedir, hiçbir şey devletin dışında ya da devlete karşı değildir" şeklinde yapıldıysa, anarşizm de bunun tam zıddı olarak devlet fikrine bütünüyle karşıdır.
Anarşizme "bireyci komünizm" denildiği de olmuştur. Renkleri kızıl ve karadır. Günümüzde de kara bayrak açarlar.
İki yönde gelişti: Birincisi, "banka soymak, sağa sola bomba atmak ve adam öldürmek" gibi kısır ve aptalca eylemler... (Avusturya İmparatoriçesi Sissi'yi bıçaklayan İtalyan anarşisti Luccheni'yi hatırlayalım... Cenevre'ye öylesine, keyfe keder bir eylem yapmak, ünlülerden birini öldürmüş olmak amacıyla gelmiş, asıl gözüne kestirdiği Fransız aristokratını bulamayınca oralarda gezmekte olan Sissi'yle idare etmiş!)

İkincisi de, iktidarı bir sosyalist partiye falan değil, işçi sendikalarının bizzat kendilerine vermek isteyen İspanyol "anarko-sendikalist" hareketi...
Anarşizm, General Franco tarafından 1939 yılında öldürüldü. Daha önce, iç savaş boyunca, İspanyol komünistleri de, sözde müttefikleri fakat aslında "can düşmanları" olarak gördükleri anarşistleri ezmek için ellerinden geleni artlarına koymamışlardı.
İspanyol anarşistleri çok güçlüydüler, fakat içine düştükleri temel açmaz onları çok şaşırtmıştı: Faşizme karşı, hiç sevmedikleri, ortadan kaldırmak istedikleri İspanyol Cumhuriyeti'yle işbirliği yapmak, bir düzene girmek, örneğin orduya asker yazılmak zorundaydılar!
Kafalarında bu çelişkiyi çözemeden tarihe karıştılar. Anarşizm, bitmişti.
Her alanda geriden gelen Türkiye'de, daha şimdi şimdi tek tük ortaya çıkıyor!
Atina'daki olayları anarşistlerin yarattığı ve büyüttüğü ortaya çıktı ya (seksenli yıllarda, iki evlilik arasına sığdırdığım sevgililerim arasında Yunanlı bir anarşist kız da vardı, Atina'da bunların "mekânlarına" falan da takılmışlığım oldu, Eksarhia Meydanı'ndaki kahvelere ve barlara bakacaksınız), bizim Ecevit Kılıç da mükemmel gazetecilik yapmış, Türk anarşistlerini bulup konuşturmuş...

Okuyunca onları hem sevdim hem de üzüldüm.
Mutlak eşitlik bir rüyadır, insan toplulukları da yönetimsiz varolamazlar çünkü...
Kimlik taşımamayı, ya da polis sorunca göstermemeyi başkaldırı sanıyorlar, çek ya da kredi kartı kullanmayınca da kapitalizme karşı çıkmış oluyorlar!
Bir çeşit toplum dışı "hippi" olmaya çalışıyorlar...
Yetmiş milyonluk ülkede bin kişilik minik bir azınlık, siyasi düşünce hayatımızda sevimli bir "kenar süsü" olarak kalacaklar.

VUCUDU KORUYAN KURU YEMISLER

Kuruyemişlerin pek çok yararı var. Televizyon karşısında basit bir atıştırma yaparken bile ihtiyacınız olan vitamin ve mineralleri alabilirsiniz. İşte kuruyemişler ve faydaları…

Badem
Beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Böbrek, mesane ve tenasül yollarındaki iltihapları giderir. Baş ağrısı karaciğer ve böbrek ağrılarını hafifletir.

Fındık
Vücuda kuvvet verir. Kalp rahatsızlıklarının en önemli nedeni olan yüksek kolesterolün düşürülmesinde en önemli ilaçtır. (%25.2 oranında)İnsan vücuduna yaralı kalsiyum, demir, karbonhidrat, yağ ve çinko ile metabolizmayı düzenler, kemiklerin gelişmesini sağlar.


E vitamini açısından zengindir. Kansızlığa karşı koruyucu etki yapar. Kanser yapıcı etmenlerin oluşmasını önler ya da oluştuktan sonra onları etkisiz hale getirerek vücudu korur.

Antep fıstığı
Antep fıstığında kolesterol yoktur. Kandaki kolesterol seviyesini düşürür. Kroner kalp hastalığı riskini azaltır. Antep fıstığı, protein yönünden 2 kat, fosfor yönünden 4 kat etten daha üstündür. İnce bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan şekerinin yükselmesini önler.

Yer fıstığı
Vücudun gelişmesini sağlar. Beden ve zihin gücünü arttırır. Göğsü yumuşatır. Öksürük söktürür.

Kabuklu yer fıstığı
İçeriğinde sabit yağ ve proteinli maddeler vardır. Böbrek ve safra kesesi ağrılarını hafifletir.

Beyaz leblebi
Mide suyunu çekmede ve zayıflamak isteyenler için açlıklarını bastırmada önemli bir işleme sahiptir.

Sarı leblebi
Hammaddesi nohuttur. Vücudu kuvvetlendirir. Anne sütünü arttırır.

Ayçekirdeği

Ayçekirdeğinin içeriğindeki yağ damar sertliğini giderir. Kalp, sinir hastalıklarını önler. Bol E vitamini ve protein içerir. Cinsel gücü arttırır. İktidarsızlığı önler.

Kabak çekirdeği
Mükemmel bir kurt ilacıdır. Günde çocuklarda 10 -15 adet, büyüklerde 20-30 adet kabak çekirdeği yenmelidir. Tenya solucanlarını gidermek için de kabak çekirdeği iyi bir ilaçtır.

Mısır
Yüzde 18.3 gibi yüksek oranda lif içerir. Mısırın içeriğindeki yüksek karbonhidrat enerji seviyesini yükseltir. İçinde protein, kalsiyum, demir, fosfor, A vitamini bulunur.

6 Aralık 2008 Cumartesi

İklim Değişikliğine Karşı Şimdi Harekete Geçin!

Hükümetler Birleşmiş Milletler İklim Toplantısı için Poznan’da. İklim değişikliği sebebiyle dünyamızın geri dönüşü olmayan noktaya ulaşmasına çok az kalmışken, küresel sera gazı salımlarında artış devam ederken görünürde anlaşmayla ilgili net bir ilerleme yok. Hem Kuzey Kutbu'ndaki, hem de Antarktika’daki buzların erimesi bilim insanlarının en kötü varsayımlarının bile üstünde çıktı. Tam anlamı ile, milyonlarca yaşam risk altında. Yıkıcı ekonomik sonuçlar ve türlerin yok olması ile karşı karşıyayız.

Hükümetlerin durumun aciliyetinin ve iklim değişikliğinin etkilerinden Dünya’yı kurtarmak için ciddi kararlar alınması gerektiğinin farkında olmadığı ortada. Türkiye’de de hükümet, temiz yenilenebilir enerjilere ve enerjinin akılcı kullanımına yatırım yapmak yerine iklim değişikliğinin en büyük sorumlusu olan kömür santrali için 47 lisans vererek ve bizi daha büyük çözümsüzlüklere sürükleyecek nükleer santral planları yaparak üzerinde yaşadığımız Dünya’ya karşı sorumsuz tavrına devam ediyor.

Krizde bankaları ve milyar dolarlık şirketleri kurtarmaya çok hevesli olan ancak iklim değişikliğine karşı en küçük adımı bile atmakta tereddüt eden politikacılara önceliğimizin Dünya ve milyarlarca yoksul insan olduğunu göstermek için ve 2009 Kopenhag İklim Değişikliği toplantısına kadar somut adımlar atmaya çağırmak için elimizde iyi bir fırsat var!

6 Aralık’ta İklim Zirvesi için bize katılın.

3 Aralık 2008 Çarşamba

YAKIŞMIŞLAR MI?


PENGUEN Dergisinden alıntı

Metropol Riskleri !!!

METROPOLLERDE SIZI BEKLEYEN RISKLER
RISKS THAT YOU CAN FACE IN METROPOLIS
Tayfun Ozdikmen
Altay Savunma Sistemleri ve Techizatlari Koll Sti. - Risk & Guvenlik
Yonetimi Sorumlusu
Adli Bilimler Dergisi / Turkish Journal of Forensic Sciences, 7(3): 58-62,
2008

Ozet
Ozellikle buyuk kentlerimizde teror farkli kollardan faaliyetlerine devam
etmektedir. Hal boyleyken calisanlarimizin evinden isine, isinden evine
ulasimlarinda, sokakta, carsida, ve hatta konutlarinda kendilerini
bekleyen bir takim tehlikeleri minimize edebilecek bilgiye sahip olmalari
gerekliligi akillara geliyor. Bu tur teror risklerini sifira indirmek
mumkun gozukmemekte eger mumkun olsaydi savaslar olmaz, cinayetler
islenmez, gasp, sabotaj, insan kacirmalar gibi olaylar yasanmazdi.
Esasinda her insanin, her bolgenin, her kurum ve kurulusun kendine ozgu
riskleri ve buna paralel olarak cozumleri vardir. Kisaca yasam
kosullarimizi tehdit eden teror risklerinin oyle birkac sayfada ifade
edilebilecek bir yontemi yoktur. Peki bu durumda ne yapmaliyiz? Asagida
genel olarak onermis oldugum onleyici davranis metotlari sizleri bir takim
tehlikelerden koruyacaktir. Bu tur onleyici davranislar sagduyudur;
teknoloji degildir. Techizata gerek yoktur ve normal hayat akisini
bozmadan gunluk yasama adapte edilebilir. Herkesin gunluk yasamda uymasi
gereken onleyici davranislardan bazilari asagidaki gibidir;
Anahtar Kelimeler; Rutinden Kacinmak, Bilgi Guvenligi, Sokaktaki Riskler,
Riske Karsi Koyma

1. Uyanik ve Dikkatli Olmak
Uyaniklik ve dikkat sahsi guvenligin saglanmasinda esastir. Cevreye
dikkatli bakildiginda normal olmayan durumlarin anlasilmasi icin
cogunlukla ip uclari bulunur. Etrafiniza dikkatli bakin; supheli herhangi
bir sey gorurseniz derhal rutininizi degistirin. (1)
2. Rutinden Kacinmak
2.1 En hassas anlar varis ve cikislardir. (ev/isyeri) Rutin
hareketler hedef olmayi kolaylastirir. Buna karsilik, bazen en basit
hareketler sizi rutinden cikarir.
· Birisi tarafindan alinmayi saglamak,
· Gidilen yolun degistirilmesi,
· Taksi, ozel araba veya kurulus arabasini degistirerek kullanma,
· Varis ve cikis saatlerinin rutin olmamasi,
2.2 Baska biri sizin rutininizi mi ogrenmeye calisiyor? Ogrenin, size
buyuk avantaj saglar. UNUTMAYIN; Rutini degistirmek saldirganin bilgi
toplamasini zorlastirir.
3. Bilgiye Ulasimi Kisitlamak
Bilgiye ulasimi kisitlamak, saldirganin, elindekinden fazla kaynak
kullanimini gerektirecektir.
3.1 Dusuk profil kullanin: Uzerinizde mumkun oldugunca isinizle
ilgili belge, kisisel planlar ve aliskanliklarinizla ilgili bilgi
bulundurmayin.
3.2 Ihtiyac olmayan hassas belgeler mutlaka imha edilmeli, sadece
cop kutusuna atilmasiyla yetinilmemelidir. Cop kutulari bilgi toplamak
icin kullanilan en musait yerlerdir.
3.3 Acik park alanlarinda arabada anahtar birakilmasi gerekiyorsa
sadece kontak anahtari birakilmalidir, arac anahtariniza ilistirilmis ev
ve isyerinizdeki kasa, dolap anahtarlarinizi uzerinize aliniz.
3.4 Sagduyu ve icgudulere guvenmek zaman zaman saglikli sonuclar
verebilir. (1)
Her zaman acil telefon listesi bulundurulmali veya ezberde tutulmalidir.
- Polis (155 veya 156 jandarma)
- Hastane (Acil yardim 112)
- Arkadas ve is arkadaslari
- Komsu v.b.
· Cep telefonunuzun kapsama alani disinda olacagini veya sarjinin
bitebilecegi ihtimalini dusunerek sokaktan telefon edebilmek icin jeton
veya kart bulundurulmalidir.
· Mutlaka nereye gittiginizi ve planlarinizi guvendiginiz en az
bir kisiye bildiriniz.
· Etraf taninmali, yol isaretleri ogrenilmeli, sokaklar
bilinmelidir.
· Guvenlik guclerinin uniformalari taninmalidir. (Polis, belediye
zabitasi, jandarma, ozel guvenlik v.b.)
· Kisilerle tartismaya girilmemeli, politik gosterilerden uzak
durulmalidir.
· Aksam saatlerinde yaya olarak sokakta olmaniz gerekiyorsa sokak
aydinlatmasi olan yerler tercih edilmeli tenha yollarda bulunulmamalidir.
· Park, kopru altlari, terk edilmis yapilar, insaat gibi yerleri
mesken edinmis kotu niyetli kisilerin olabilecegi unutulmamali boyle
yerlerin yakinindan bile yaya olarak gecilmemelidir.
· Firmanizin potansiyel dusmanlari olabilecegi ihtimalini goz
onune alarak is yerinizin ismini ve/veya logosunu tasiyan arac
kullanmamaya ozen gosterilmelidir.
· Calisilan kurumun adini tasiyan hicbir sey mumkun oldugunca
arabada birakilmamalidir.
· Gizli evraklar saklanmali ve hicbir zaman arabada
birakilmamalidir. (1)
Arac kullanirken Hareket Tarzlari
Kacirilma veya herhangi bir zarara ugramamak icin arac kullanirken
uyulmasi gereken guvenlik tedbirlerini bilmek gereklidir.
Oneriler:
Arac seyir halindeyken bile kapilar her zaman kilitli tutulmalidir.
Ozellikle trafik isIklarinda duruldugunda arka kapilarin acilip icerideki
canta, paket, belge gibi esyalarin calindigi oldukca sIk gorulen bir
durumdur. Hirsizlik amacli olmasa bile arac dururken arka tarafa sizma ve
aracin silah zoru ile kacirilmasi olayi oldukca mumkundur.
Yabancilara kapilar hicbir zaman acilmamalidir.
Anahtarlara sahip cikilmali; anahtarliga isim veya is yeri logosu, ev
anahtari, kasa anahtari takilmamalidir.
Araca binmeden once her defasinda iyice kontrol ederek herhangi bir
degisIklik tespit edilmeye calisilmalidir.
Yakina park etmis araclara ve icindekilere dikkat edilmelidir.
Benzin deposu mutlaka 1/3 dolu tutulmali ve kilitli benzin kapagi
kullanilmalidir. (Deposunda az yakit olan araclarin her hangi bir kaza,
atesli silah gibi saldirilarda patlama riski oldukca fazladir.)
Eger arac calismazsa derhal yardim istenilmelidir. Kasti olarak bozulmus
olabilecegi akla getirilmelidir. Hic bir zaman rast gele yardim teklifleri
kabul edilmemelidir.
Mumkun oldugu kadar ana yollar takip edilmeli, ara ve karanlik yollara
girilmemelidir.
Yuksek suc orani oldugu bilinen yerlerde dolasilmamalidir.
Manevra yapabilmek amaciyla ondeki aracla olan mesafe korunmalidir. Trafik
isIklarinda dururken orta serit tercih edilmeli, kaldirima yakin bekleme
yapilmamalidir.
Yardim isteyen varsa kesinlikle durulmamalidir. En yakin yerden telefon
ederek yardim gonderilebilir.
Gercek niyetlerini tahmin edilemedigi icin Otostop yapanlara kesinlikle
durulmamalidir.
Araclar korunakli otoparklarda birakilmali, karanlik yerlerde park
edilmemelidir.
Cikisin kolay olmasi acisindan, arac daima ters park edilmelidir. (Aracin
on kismi seyir istikametinde olmali manevra gerektirmemeli.)
Yakinlardaki supheli araclar kontrol edilmeden arac terk edilmemelidir..
Araca birisinin yanasip dusmanca davranmasi durumunda;
Kapilarin kilitli oldugu tekrar kontrol edilmeli,
Kornaya devamli basilmali,
IsIklar devamli yakip sondurulmelidir.
17. Zorla durdurma tesebbusu halinde, carpma riski olsa da asla
durulmamalidir. Ilgi cekmek icin devamli kornaya basilmali ve aydinlik ya
da yardim gelebilecek bir yone dogru surulmelidir. Yardim istenilmelidir;
araci tarif etmek ve plaka numarasini hatirlamaya calismak onemlidir.
18. Kirmizi isIkta veya dur isaretinde dururken biri iceri girmeye
kalkarsa, kirmizi isIkta dahi olsa arac hizla surulmeli ve kornaya
basilmalidir.
19. Takip edilme suphesi durumunda, asagidaki hareketler yapilarak
suphe giderilmeye calisilmalidir;
· Yol degistirilmeli, ayni yolda devam edilmemelidir.
· Arac bir yavas, bir hizli surulerek arkadaki arac
izlenilmelidir.
· Eger bir meydana gelinmis ise, arac iki defa meydanin etrafinda
dolastirilmali ve supheli arac izlenilmelidir.
· Suphe aciga vurulmamalidir; hizla bilgi edinilmeli ve guvenli
bir yere dogru surup, yardim istenilmelidir.
· Hicbir zaman ana yol terk edilmemeli, ara sokaklarda
dolasilmamalidir. (2)
Taksi Ile Seyahat
Zaman zaman taksi kullanmak, rutini degistirmek amaciyla tercih
edilmelidir. Bu yontem rutin yollarda veya bilinmeyen yorelere seyahat
edilecekse kullanilmalidir.
Oneriler;
1. Taksi cagirirken, eger taninan bir sirket mevcut degilse, ilk
duran taksiye binilmemesi gerekir.
Bir muddet yuruyup taksi cagirmak tavsiye edilir. Taksinin sizin
hareketinizle durduguna dikkat edilmelidir; kasten gonderilmis, gelmis de
olabilir.
2. Baskalarinin taksi yollamalarina izin verilmemesi gerekir.
3. Eger bolge taniniyorsa, sofore yol tarif edilmeli ve o yoldan
gitmesi icin israr edilmelidir.
4. Eger supheli bir durum varsa, araba tereddutsuz durdurulup
hemen yardim istenmelidir.
5. Taksiye binerken iceride herhangi birinin olup olmadigi kontrol
edilmeli, aracin plakasi kontrol edilmeli ve akilda tutularak gerekirse
yardim icin ihbarda bulunulmalidir. (sms yollayarak veya bildiginiz bir
yabanci lisanla bu isi yapabilirsiniz)



Eve Gelis ve Cikislarda Davranis Sekli
Tehlikeli bir durumla karsilasmamak icin nasil davranilmasi gerektigi ile
ilgili yonlendirmeyi aciklar.
Oneriler;
Eger mumkunse kapi, zil ve posta kutusu uzerine isim yazilmamalidir.
Ozellikle ust duzey yoneticiyseniz bu sizin desifre olmanizi onleyecektir.
Eger posta kutusuna isim yazilmasi gerekiyorsa daire numarasi
yazilmamalidir.
Acil durumlarda ulasabilmek icin komsulari tanimakta yarar vardir.
Ozellikle geceleri eve gelislerde daha dikkatli olunmali daire girisinde
veya kapida her hangi bir farklilik olup olmadigi kontrol edilmelidir.
Elde gerektiginde silah olarak kullanilabilecek bir sey tasinmalidir
(canta, anahtarlik vb.)
Merdiven girislerindeki isIklar yakilmalidir. (3)
5. Daireye gelindiginde;
· Eger iceriye girildigine dair belirtiler varsa, iceri
girilmemelidir. Apartman derhal terk edilip yardim istenilmelidir. Yari
acik duran kapilarda Bubi Tuzagi ihtimaline karsi kontrol edilmeden
acilmamalidir.
· Eger her sey yolundaysa iceri dikkatli girilmeli ve evdeki
sartlarin normal olup olmadigi kontrol edilmelidir.
· Eger her sey normalse kapi kilitlenip zincir takilmalidir.
6. Kapi zili caldiginda;
· Goz deliginden bakarak gelen kisi taninmaya calisilmalidir.
· Eger gelen tanidiksa, zincir cikarilmadan kapi aralanmali ve
yaninda baska kimselerin olmadigi tespit edilmelidir.
· Eger bir teslimat veya teknisyen bekleniliyorsa, beklenilen kisi
olup olmadigini kontrol icin tanitici kimlik istenilmelidir.

· Eger kisi tanidik degilse, kimligi ile ilgili sorular ve gelis
nedeni sorulmalidir.
· Eger gelen kisiden beklenen cevaplar alinamiyorsa, gonderen
firma ile temas kurulmali ve kimligi teyit edilmelidir.
· Eger ziyaretcinin kimligi dogrulanamiyorsa, ziyaretciye
gercekten firma tarafindan yollandiginin nasil kontrol edilebilecegi
sorulmali, eger kimlik dogrulanamiyorsa, kapi acilmamalidir.
· Gerekirse, komsular aranip, kapinin onundeki kisinin kimliginin
sorgulamasi rica edilebilir.
· Halen suphe giderilemediyse, KAPI ACILMAMALIDIR.

7. Iceri zorla girme tesebbusu varsa;
· Yapilacak ilk hareket polise haber vermek olmalidir.
· Dairedeki tum kapilar kilitlenmelidir.
· Guvenlik odasina saklanmakta yarar vardir.
(Tercihen yatak odasi olmalidir. Buradaki kapiya ekstra silindir kilit
takilmis ve menteseleri guclendirilmis olmalidir.)
· Varsa megafon kullanarak yoksa bagirarak komsularin ya da
kapicinin veya varsa guvenlik gorevlilerinin yardima cagirilmasi gerekir.
(3)
8. Evden cikarken ve sokakta;
· Goz deligi kullanilarak disarisi kontrol edilmelidir.
· Merdiven isIklari yakilmalidir.
· Rutin degistirilmeli. Ev her zaman ayni saatte terk
edilmemelidir.
· Uzerinizde gereksiz kredi kartlarinizi ve paranizi
tasimayiniz, varsa celik kasaniza yoksa guvenli bir yerde muhafaza diniz.
· Canta tasiyorsaniz mumkun oldugunca carpraz olarak
boynunuza asiniz. Boylelikle kap kac yontemiyle kolaylikla
calinamayacaktir.
· Issiz yerlerde ve guvensiz buldugunuz ortamlarda cep
telefonunuzu kullanmamaya gayret gosteriniz..
· Alti lastik ayakkabi giymek rahatlikla kosmanizi,
dusmemenizi saglayacaktir.
· Ummadiginiz anlarda yaniniza sokulan birden fazla
(adres sormak vs) kisi(lerin) tehlikeli olabilecegini unutmayiniz.
· KesIk el basparmagi yan keseciligin kolay
yapildigini isaret eder. Bu tur eksIk uzuv olan, etrafinizda dolasan
kisilere dikkat ediniz.
· Toplu tasima araclarinda mumkun oldugunca surucuye
yakin olunuz, ayaktaysaniz sirtinizin cama dogru olmasina dikkat ediniz.
· Emanet almayiniz, dilencilerin yalvarislarina kulak
asmayiniz ve duraksamayiniz.
· Madde bagimlisi bir kisiyle karsilastiniz ve
yalnizsaniz direnemeyeceginizi anladiginizda istedigi kucuk miktarda
parayi veriniz. Asla onunla tartismaya girmeyiniz.
· Basin ve yayin organlarindan gunluk haberleri
izleyin / okuyunuz bu sizin bilinclenmenizi saglayacaktir.
· Hassas gunler takip edilmeli (ornegin teror
orgutlerinin yildonumu vb) boyle gunlerde eyleme acik bolgelerde
bulunulmamali, gosteri ve eylemlere karsi dikkatli olunmalidir..
· Sokakta yururken elinizde silah olarak canta,
anahtarlik vb gibi seyler bulundurun.
· Kasitla yapilan kaza, kavga, hasta, yarali
numaralarina karsi dikkatli olun ve iyice gozlemlemeden, olayin gercek
olup olmadigini anlamadan yardima tesebbus etmeyin.
· Sokakta tanimadiginiz insanlarin cocugunuzu sevmek
uzere yaniniza yaklasip ilgi gostermesine izin vermeyin. Bunun bir taciz
veya oyalama cabasi olabilecegini unutmayin.
· Sokakta yururken cantanizi trafik akisinin ters
istikametine asin, yola yakin olmamaya gayret gosterin.
· Supheli gordugunuz paket, canta, koli vb seylere
asla mudahale etmeyin derhal polise haber verin..
· Banka ATM lerinden para cekmeniz gerekiyorsa
arkanizda sirada bekleyen kisilere dikkatle bakin, hareketlerini kontrol
edin, o sirada tarafiniza yonlendirilen sorular dikkati dagitma cabasi
olabilir, suphe duyarsaniz vazgecin baska bir yere gidin.
· Sokakta, lokantada tanimadiginiz insanlardan gelen
yiyecek ve icecek ikramlarini uygun bir mazeretle geri cevirin. (3)

Kaynaklar:

1. Ucar, T.: Guvenlik Metodolojisi, Papatya Yayincilik, Istanbul,
Temmuz 2005
2. Ozdikmen, T.: Adli Vakalara Acil Mudahale, Nobel Kitapevi,
Istanbul, 2005
3. Zeev Gefen,The Israeli College for Security and Invastigation,
Ders Kitaplari, Israil, 2007

Saglık Bilgisi..

Vücudun günlük hayatta verdiği çok basit belirtiler aslında bazı hastalıkların belirtisi

İngiliz Tıp Uzmanı Egan'ın kitabında bu belirtiler "vücudun alarm sinyalleri" SAĞLIK konularında araştırmaları ve kitaplarıyla tanınan İngiliz Tıp Uzmanı Jacqueline Nardi Egan, insan vücudunun verdiği tepkilere göre pratik bir teşhis kitabı yayınladı.

İşte vücutta görülen sorunlar, sebepleri ve pratik çözümler:

Aşırı derecede ince saçlar: Protein ve demir eksikliğiniz var.

Saçlarda beyazlama: Alyuvarlarınızda azalma var. B12 vitamini takviyesi yapın.

Aşırı derecede saç dökülmesi: Stres, fiziksel travma ve ameliyat sonrasında normaldir. Bakteriyel enfeksiyon geçirirken de saçlar çok dökülebilir. Yaşlılıktan da kaynaklanır ama çok fazla mayonez veya çiğ yumurta tüketiyor olabilirsiniz.

Kuru saçlar: Tiroid bezlerinizin iyi çalışmadığı anlamına gelir.

Gözlerin altında çöküntü: Uykusuzluktan kaynaklanır. Ama egzama ve alerjide de gözlerin altı kararır.

Göz çevresinde sarılık ve derinin büyümesi: Kötü kolesterolün veya yüksek kolesterolün habercisidir. Ayrıca kalp hastalıklarının da erken habercisidir.

Göz kanlanması: Ya çok ağlıyorsunuz ya da gereğinden fazla kan sulandırıcı hap kullanıyorsunuz.

Göz seğirmesi: Stresten veya çok fazla kafein tüketiminden olabilir. Ya da bilgisayar karşısında çok fazla zaman geçiriyorsunuz.

Kulak kızarması: Migren habercisidir.

Kulağın aşırı derecede kirlenmesi: Aşırı derecede yağsız gıdalar tüketiyorsunuz.

Kulak kaşıntısı: Egzama habercisidir. Yada iç kulakta enfeksiyon oluştuğunun göstergesidir.

Koku alma duyusunun kaybedilmesi: Yaşlılıkta normaldir. Ama Çinko eksikliğini gösterir. Ayrıca genç yaşta görülmesi beyin tümörü habercisi olabilir.

Kuru ağız: Çok tuzlu yiyorsunuz veya çok fazla alkol tükettiniz. Bununla birlikte çok fazla tuvalete çıkıyorsanız veya sürekli bir açlık hissediyorsanız diyabet hastası olabilirsiniz..

Ağız tadının yitirilmesi: Yaşlanmada normaldir... Yada A ve B3 vitamini eksilmeniz veya dişlerinizde bir problem var.

Ağızda sürekli ıslaklık: Hamile olabilirsiniz.

Çenenin ses çıkarması: Esnemeyle birlikte yaşanması normaldir. Ancak her zaman oluyorsa kulak içinde iltihap olduğunu gösterir

Çenenin zor açılması, yeme zorluğu: Cilt kanseri veya ağız kanseri habercisi olabilir.

Sürekli esneme hali: Yorgunluktan ve can sıkıntısından kaynaklanır. Fazla anti depresan kullanıyor olabilirsiniz... Ayrıca doku sertleşmesi habercisi olabilir.

Vücudun uyuşması ve titremesi: Sara ve migren habercisidir. Uzuvların uyuşması ise doku sertleşmesi habercisidir.

Midenin guruldaması: Sindirim sistemininizin iyi çalıştığını gösterir. Ama gastrit ve bağırsak gibi hastalıkların da habercisi olabilir.

Aşırı geğirme: Süte karşı alerjiniz olabilir. Mide ve Kolon kanseri habercisi de olabilir

15 Kasım 2008 Cumartesi

Lolipoplu Tesettür Argümanı




Geçtiğimiz günlerde, Mısır hakkında İngilizce yayın yapan politik blog The Arabist, internette dolaşmakta olan bir resme yer verdi.
Resimde, biri ambalajında, diğeri ambalajı açılmış iki lolipop resmi
var ve ambalajı açılmış olan lolipopun üzerine sinekler üşüşmüş olması
nazara verilerek başörtüsü ile ilgili bir alegori sunuluyor. Resmin
üzerindeki metin (sitedeki çeviriye göre), "Onları durduramazsınız, ama
kendinizi koruyabilirsiniz" anlamına geliyor.



Lolipoplu Tesettür Argümanı



Siteye bırakılan yorumlara bakılırsa, söz konusu argüman pek de
olumlu karşılanmamış. Yorumcular, genellikle bir erkek bir kadını
rahatsız etmek istedikten sonra başörtüsünün buna engel olamayacağını,
Batı ülkelerinde yaşayan kadınların Orta Doğu ülkelerindeki kapalı
kadınlardan çok daha güvende olduklarını söylemişler.



Bir de tabii hukukun üstünlüğü konusu var. Yorum bırakanlardan biri
şöyle bir olay nakletmiş: "My friend was walking down the street and
this guy kept bothering her, so she goes to a cop nearby and complains.
He replies saying, “can you blame him? you’re very beautiful”"
["Arkadaşım, sokakta yürürken adamın biri kendisini rahatsız edince,
yakınlardaki bir polise gidip şikayette bulunmuş. Polis de cevaben,
"Onu suçlayabilir misin? Sen çok güzelsin" demiş."]







Kayasu: Darbeciler mutlaka yargılanmalı

Eski Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu,
2000 yılında 12 Eylül darbesi ve Kenan Evren hakkında iddianame
hazırladığı için “görevini kötüye kullandığı” gerekçesiyle Hakim ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından mesleğinden ihraç edildi. Kayasu,
kararın ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu ve
dava dün onun lehine sonuçlandı. Ankara, tazminat ödemeye mahkum edildi.

10 Kasım 2008 Pazartesi

HEYKEL SANATI





Heykel sanatı, mekân içinde üç boyutlu estetik biçimler yaratmayı amaçlayan görsel bir sanat dalı. 20. yüzyıla değin heykel, belirli nesne ya da konulan betimleyen, hareket etmeyen ve kunt hacim ya da kütlelerden oluşan bir sanat olarak kabul edilirdi. 20. yüzyılda, betimsel olmayan daha soyut ürünlerin ortaya çıkması, hareketin temel bir öğe olarak kullanıldığı kinetik (devingen) heykelin gelişmesi, kunt hacimlerin içlerindeki ve aralanndaki boşluklann önem kazanması, heykel sanatının kapsamını da genişletmiştir. Çağdaş heykelciler amaçlan-na uygun her türlü malzeme ve yönteme başvurmaktadırlar. Bu da günümüz heykel sanatını belirli malzeme ya da tekniklerle sınırlamayı olanaksız kılar. Mekân içinde kendi başına var olan serbest heykelin yanı sıra, bir yüzeyin aynlmaz parçası olan kabartma heykel de heykel sanatı kapsamında değerlendirilir.
20. yüzyıl olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
Michelangelo, Bernini,
Pisanello, Degas ve Picasso gibi birkaç sanat dalında birden ürün vermiş sanatçılann yapıtlan, heykel sanatının, başka görsel sanat dallarıyla yakın ilişkisini ortaya koyar. Heykelin bezeme öğesi olarak da kullanılması nedeniyle, heykel sanatı eskiden beri mimarlıkla yakın ilişki içinde olmuştur. Bazı kabartma heykeller resim, çizim, oymabaskı gibi sanatlara yakındır. Işık-gölge karşıtlığından yararlanan serbest heykeller de resim sanatına yaklaşır. Heykel ile metal işleri ve çanak çömlek arasında da kesin bir sınır çizmek çok zordur; birçok metal işinde ya da çanak Çömlekte, bir heykelde bulunabilecek bütün özellikler vardır. Günümüzde endüstri tasarımcılarıyla heykelcilerin yaptıkları işler de gittikçe birbirine yaklaşmaktadır.

Heykeller çoğu zaman başka sanat yapıtları ya da ortamlarla ilişki içindedir ya da kabartma heykelde olduğu gibi, onlann aynlmaz bir parçasıdır. Büyük boyutlu heykeller genellikle mimari yapılan tamamlar. Bahçe ya da park gibi açık alanları bezemek için de heykel sanatından yararlanılır. Dayanıklı ve kalıcı olmaları nedeniyle, bir kişinin ya da olayın anısını yaşatmak için de anıt heykeller yapılmıştır. Mezar taşları, lahitler, bir olayın anısına dikilen sütunlar, zafer takları bunlara örnek gösterilebilir.

Titanik faciasının bilinmeyen yüzü

Denizcilik tarihinin en büyük kazalarından olan Titanik kazasında büyük can kaybının gerçek nedeni ortaya çıktı. (03 Kasım 2008 / 12:47 haber3)

Gemi1912'de ilk yolculuğuna çıkarken, gemiye binme ayrıcalığına sahip olanlara herkes imrenmişti. O günlerin en büyük, en lüks yolcu gemisiydi. Üstelik "batmaz" deniliyordu. Bir mühendislik harikası olarak tasarlanmış Titanik, İngiltere'den Amerika'ya doğru ilk yolculuğuna çıktı.

Ancak ilk yolculuğu, son yolculuğu da oldu. Amerika'ya iyice yaklaşmışken, bir buzdağına çarpan "Titanik", 2 saat sonra tamamen okyanusa gömüldü.

1523 kişinin hayatını kaybettiği "Titanik faciası" şimdi yeniden gündemde. İngiliz Channel Four televizyonu için hazırlanan "The Unsinkable Titanic" adlı belgesel, denizcilik tarihinin en çok konuşulan kazasının nedeniyle ilgili şok bir iddiayı ortaya atıyor.

Bu gece Chennel Four'da yayınlanacak olan belgeselde, Titanik faciasının asıl nedeninin geminin bir buzdağına çarpması değil, radyo operatörünün olduğu gündeme getiriliyor.

Belgesele göre radyo operatörü, 25 yaşındaki Jack Phillips, zengin yolcuların yüzlerce mesajını iletmekten bunalmış ve o gece, faciadan 15 dakika önce Titanik'e sadece 30 kilometre mesafede olan SS Californian gemisinden gelen buzdağı ile ilgili uyarıya çok sinirlenmişti. SS Californian gemisinin radyo operatörü Cyril Evans, Titianik operatörü Jack Phillips'ten "Kapa çeneni" cevabını alınca öfkelenip yayınını kapatmış.

İşte bu yüzden 15 dakika sonra Titanik'in SOS yardım çağrısını alamayan SS Californian, kaza yerine gitmemişti. Oysa uzmanlara göre, sadece 30 kilometre mesafede bulunan gemi, SOS'e karşılık vererek kaza yerine gitseydi, Titanik'in tüm yolcularını kurtarabilirdi.

İşte bu belgeselde, radyo operatörü Jack Phillips tarafından uyarılar ciddiye alınsaydı Titanik faciasının önlenebileceği, 1523 kişinin iş yoğunluğundan bunalan bir kişinin kurbanı olduğu ve kaza anında SS Californian'la iletişim kurulsaydı aslında tüm kurbanların kurtarılabileceği savunuluyor.

18 Ekim 2008 Cumartesi

KANSER iLACi

"BEN SADECE ARACIYIM. MAİL'ME DÜŞEN BU BİLGİLERİ SİZİNLE PAYLAŞMAK İSTEDİM. SORUMLULUK KULLANANA AİTTİR. ŞİFA OLMASINI DİLERİM."



Sevgili arkadaslar size yazdigim maili
adres defterinizde ki herkese
gonderirseniz cok sevinirim,
belki ihtiyaci olan birilerine ulasip yardimci
olabilir,ben olduguna inaniyorum.

Babam ve kayinvalidem kanser,
metastaslarida karaciger.

Oglumun ogretmeninin ve esinin
faydasini gorup tavsiye ettigi bir
alternatif tip ilacindan bahsetmek istiyorum.

Halk arasin da pek bilinmeyen fakat
mezbaga kasaplarinin bildigi bir
panzehir.

ALAZA adi verilen bu panzehir
sigirlarin kendi korunma mekanizmalariyla
olusturduklari od kesesinde olusan
safra kesesi tasini andiran bir madde,
ancak 1000-1500 hayvanda bir bulunan
yaklasik parmak ucu buyuklugunde,
degerli birsey.
Degerli diyorum cunku mezbaga kasaplari
bulduklarini saklayip lazim olanlara
tanesi 50-60 ytl.ye satiyorlar.

Bize soylenen aslinda bunun sarilik icin
kullanildigiydi.
Bizde dolayli olarak dusundugumuzde
sariligin bir karaciger hastaligi oldugunu bizede
yarayabilecegini dusunduk.
Evlerden irak olsun ama insanin basina geldigi
zaman caresizlikten normal tedavi (kemoterapi)
haricinde de heryolu deniyorsunuz.

K.validemin karacigerinde yaklasik
6,5 cm capinda bir kanser hucresi
tespit edildi ne yuruyebililiyor,
nede oturabiliyordu.
karnindaki kitle surekli karnina ve
kaburgalarina baski yapiyordu.
yesil receteli agri kesicilere ragmen
izdirabi coktu.
Doktoru cok umit verici konusmasada
kemoterapi almasi gerektigini
fazla sansinin olmadigini ancak agrisini bir nebze
azaltabileceklerini soyledi.

Biz ilaca(alazaya)baslamadan once 2 kere
kemoterapi almistik.
Fakat karaciger enzim sonuclari(ALP,AST,UST)degerleri
normal degerleri yaklasik 6-7 katiydi
orn.200-400 arasinda olmasi gerekenler
2800 lerde idi.

Alazaya basldigimizin haftasinda 4-5 gun sonraki
bio kimya sonuclarinda degerlerin 1400 lere dustugunu
bir sonraki hafta ise 600 lere indigini gorduk.
Bunun disinda karin bolgesindeki sislik azaldi
annem su an cok rahat yuruyebiliyor,
hatta ayagini altina alip bile oturabiliyor.
Doktoru bile sonuclari hayretler icinde karsiladi.

Kullanimina gelince ;
Bize soylenen havanda dovup un haline getirmemiz ve
1 mercimek buyuklugundeki unu 1 tatli kasigi
bal ile karistirarak sabahlari ac karnina
1 tatli kasigi yemek.

icine 1 limonu sikip karistirsanizda
mayalanma yapiyor, biz oyle kullaniyoruz.
Zaten kucuk bir sey demistim,
yani 4-6 tatli kasigi bal ve 1 limonla karistirmaniz
kafi geliyor .
Limonda sulandirdigi icin 8-10 gun kullanabiliyorsunuz.

Ãlk kullanmaya basladigiz zaman
bir kac gun sonra vucutta kizarmalar soz
konusu olabilir,korkmayin olabirmis
Herhalde zararli hucreler cikiyordur.

Sevgili arkadaslar umarim bu maildeki bilgilere
hic ihtiyac duymazsiniz .
Bu arada ben gercekten iyi geldigine inaniyorum.
Babamada kullandim onun degerlerinde
zaten fazla problem yoktu ama yinede yararli olduguna
inaniyorum.

Sormak istediginiz bir sey olursa mail adresim
ayhanbolak@yahoo.com < mailto://ayhanbolak@yahoo.com/

Tek ricam bunu herkese gonderin .
Belki size lazim olmayabilir ;
Ama mutlaka birilerine yarayacaktir.

Saglikli Gunler dilerim

14 Ekim 2008 Salı

SEARCH-EARN KAZANDIRIR

İNTERNETTEN KAZANMAYA ALIŞIN

Ek iş, ek gelir, ek kazanç, internetten kazanç, internetten gelir konularını, maximum getiri ve Yasallık açısından araştırıyoruz.Bizzat deniyoruz ve tavsiye ediyoruz.Mevcut işinizden, evinizden, alışkanlıklarınızdan kısacası iş ve sosyal hayatınızdan ödün vermeden, aynı zamanda düzenli kazanç sağlayacak ek işleri yada kiminiz için asıl gelir kaynağı olabilecek güncel, güvenilir internetten kazanç yollarını sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.



http://www.search-earn.com/sevdor

Search-earn.com 13.10.2008 tarihinde tek seferde 1.000 YTL Ödeme Yaptı.Ödeme Dekontunu görmek için tıklayınız...
Sizde İnternetten Para Kazanabilirsiniz.

Para Kazanmnak için üyeliğinizi hemen başlatmanızı ısrarla tavsiye ediyoruz.

http://www.search-earn.com/sevdor

Siz hala " İnternetten para kazanılamaz !" düşüncesinin sahibi ve savunucusu iseniz emin olun kaybınız yalnızca para değil, aynı zamanda geleceğinizin bir parçasıdır.
Türkiyenin en çok para kazandıran sitesi Hiç bir alt üyeniz olmasa bile kazançlar elde edebileceğiniz bir site.

9 Ekim 2008 Perşembe

Yıllara meydan okuyanların yeni silahı: Somon DNA’sı

Yüzdeki kırışıklıkların oluşmasında, yaş, genetik faktörler, güneş
hasarı, sigara, stres ve çevresel faktörler ile kasların aşırı
çalışması gibi değişik faktörlerin etkisi büyük. Güzellik piyasasında
her gün yeni bir yöntem, yeni bir ürün piyasaya çıkarken keşfedilen
somon balığının DNA’sı tüm bu yöntemlerin pabucunu dama atacağa
benziyor.
Somon balığı sütünden elde edilen somon DNA’sı cildin
kendini yenileyerek gençleşmesini sağlıyor. Somon DNA’sı; stres, hava
kirliliği, sigara, alkol ve güneşin  zararlı ışınları ve geçen yılların
ciltteki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir tedavi
yöntemi. Somon DNA’sı içinde bulunan mezolift (yüz gençleştirme)
yöntemi kırışıklıkları durduruyor.
Bu uygulamayı yapan Medical
Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Neslihan Dolar, tedavi
için şunları söylüyor: “En etkili anti-aging yöntemlerden biri olan
somon DNA’sı; hacminin 10 bin katı suyu tutarak, derinin nem dengesini
sağlar. Yıpranan ve kuruyan ciltleri tedavi eder. Sarkma
başlangıcındaki derin kırışıkları önler. Yılların birer kanıtı olan göz
çevresinde oluşan kazayağı kırışıklıkların, gözaltı torbalarının,
alındaki ve dudak kenarındaki çizgilerin oluşumunu önler.”

AĞRISIZ SIZISIZ BİTİYOR •
Somon DNA’sı; ince ve çok küçük iğneler yardımıyla mikrodolaşımı ve
oksijenlenmeyi artıran maddelerle birlikte deri altına enjekte
ediliyor. Ağrısız gerçekleştirilen bu işlem, anestezi gerektirmiyor.
15-20 dakika süren seans sonrası kişi günlük aktivitesine devam
edebiliyor. Kişinin cilt yaşı ve cilt tipine göre ayarlanan seanslar
genellikle ayda bir ya da iki kez oluyor. Daha sonrasında üç ayda bir
uygulama yapılıyor. Balığa alerjisi olan hastalarda bile yan etki
yaratmayan Somon DNA’sı uygulaması; başka tedavilerle birlikte
uygulanabiliyor. Uygulamayla ilk seanslardan itibaren deride canlı ve
parlak görünüm fark edilmeye başlanıyor, DNA tamiriyle birlikte uzun
vadeli kalıcı değişiklikler meydana geliyor.
Özellikle yazın nemli
ve sıcak hava ile güneşten dolayı yıpranan cildin yenilenmesi amacıyla;
30 yaşından sonra kırışıklık, kuruluk, sarkma ve lekelenme problemi
olan herkesin kullanabileceği yöntemi doktorların uygulaması gerekiyor.
Dünyada son beş yıldır kadınların sürekli tercih ettiği bir yöntem
haline gelen yöntemin fiyatları hastanın cilt yapısına, uygulama
dozajına ve miktarına göre belirleniyor.

8 Ekim 2008 Çarşamba

UZUM CEKIRDEGI





Üzüm Çekirdeği Avrupa'da ilaç niyetine satılıyor. Mucizevi çekirdek ödemden, nezleye kadar bir çok hastalığın tedavisinde kullanılıyor.

Üzümün çok faydalı olduğu bilinir. Özelliklede zihin açıcı yönü ile sınavlardan önce kuru üzüm tavsiye edilir. Ama birçoğumuz üzümü yerken çekirdeğinden muzdarip oluruz. Onu tüketmez, atarız. Hatta marketlerde en çok çekirdeksiz üzümler rağbet görür. Hâlbuki üzümün çekirdeği bugün birçok Avrupa ülkesinde ilaç niyetine, tabletler halinde satılıyor. Yavaş yavaş Türkiye'de de yaygınlaşmaya başlayan üzüm çekirdeği, yakında bütün eczanelerdeki yerini alacak gibi.

Bu çekirdeğin en önemli faydası kan damarı onarıcısı olması. Kan damarları insan için hayati önem taşıyor. Başınızdan ayak uçlarınıza kadar her doku kanla beslenir. İncecik kılcal damarlardan, geniş atardamarlara kadar, karmaşık kan damarları ağı sizin yaşam hattmızdır. Eğer kan damarları yaşlanır, hastalanır, zayıflar, incelir ve kan sızdırırsa, sağlığınız tehlikede demektir. Eğer oksijeni taşıyan kan düzgün bir biçimde akmıyorsa kalp kasınız hasar gö- rebilir. İşte üzüm çekirdeği, zayıflamış kan damarlarını güçlendirip normal sağlıklarına döndü-rebilen, dolaşım bozukluklarının düzeltebilen ve önleyebilen bir yapıya sahip.

Özelliği ise tamamen doğal olması... Çekirdek, damar hastalıklarını tedavi ediyor. Zayıflamış kan damarlarının yapısını güçlendiriyor. Ayrıca üzüm çekirdeği bilinen en güçlü antioksidan... Yapılan bazı testlerde, E vitamininden 50 kat daha güçlü olduğu ortaya çıkmış.

İlk Fransa'da keşfedildi

Üzüm çekirdeği 40 yıldır Avrupa'da, özellikle üzüm bağlarının çokluğu ile bilinen Fransa'da etkili bir biçimde kullanılıyor. Üzüm çekirdeği 1947 yılında Bordeaux Üniversitesi'nden emekli tıp profesörü, Fransız Kimyacı Jack Masquelier tarafından keşfedilmiş. Çekirdek ilk olarak hamileliğinden dolayı aşırı ödemi olan fakültenin dekanının eşine, dekan tarafından verilmiş. Masquelier o günü şöyle anlatıyor; "Kadın, şişmiş bacakları ile o kadar yorgun görünüyordu ki, güçlükle yürüyebiliyordu. Yüzünden, çektiği acıları okumak mümkündü. Ne yapabilirim de bu kadının acılarını dindirebilirim diye düşündüm. Sonra dekanın eşine çekirdek verdiğini gördüm. Dekanın eşi 48 saat içinde iyileşti. O halde, ben üzüm çekirdeğinde özel bir şeyler olabileceğini düşündüm."

1950'de üzüm çekirdeği Resivit olarak bilinen ve Fransa'da satılan ilk damar koruyucu ilaç olmuş. Doktor Masquelier ve meslektaşları, üzüm çekirdeğinin varis üzerindeki etkisini doğrulayan dokuz deney yapmışlar.

Bununla birlikte çekirdek, göz kamaşması, gece körlüğü, maküler dejenerasyon gibi göz sorunlarının, arterit, saman nezlesi, alerji ve burun kanamalarını tedavisinde de kullanılmış. "Eğer düzenli olarak üzüm çekirdeği alırsanız, damar duvarlarınız güçlenecektir." Diyor Dr. Masquelier.

Diş eti kanayanlar kullanmalı

Peki üzüm çekirdeğine ihtiyacınız olup olmadığını nasıl öğreneceksiniz? Doktor Masquelier'in konu ile ilgili görüşleri şu şekilde: ";Sabahleyin dişlerinizi fırçalarsınız ve diş etlerinizin kanadığını görürsünüz. Ya da göz korneasında bir kan lekesi fark edersiniz. Veya geceleri kendinizi yorgun hissedersiniz, baldırlarınız şişer, ödem olduğunu fark edersiniz. Bu durumda damar zayıflığından muzdarip-sinizdir ve üzüm çekirdeği tüm bu patolojik mekanizmalarla mücadele eder."

1995 yılında İtalya'da yapılan bir araştırmada 150 miligramlık üzüm çekirdeğinin ağrıyı, yanma karıncalanma hissini ve atardamarların şişme derecesini azaltmada, yaygın olarak kullanılan bir eczacılık ilacından daha hızlı ve uzun süreli etkili olduğu bulunmuş. 1985 yılında da Fransa'da 92 hasta üzerinde yaşılan kür kontrollü deney, 28 gün boyunca 300 miligram üzüm çekirdeği almanın, ağrıyı, karıncalanma geceleyin giren bacak kramplarını ve şişkinliği yüzde 50den daha fazla azalttığını göstermiş.

Üzüm çekirdeğini diğer bir faydası ise gözlere... Gece görüşünde önemli olan parlak ışıkların neden olduğu göz kamaşmasını geçirmeye yardımcı oluyor. Yine Fransa'da 100 denek üzerinde yapılan iki ayrı araştırmada 5 hafta boyunca günde 200 miligram üzüm çekirdeği almanın parlak ışıklara maruz kaldıktan sonra görme keskinliğine yeniden kavuşma durumunu artırdığı ortaya çıkmış. Ayrıca testlerde üzüm çekirdeği ürünün bir bilgisayar ekranı karşısında çalışmanın neden olduğu göz gerilimini geçirdiği ve miyop kişilerde retinanın işlevini ve duyarlılığını düzelttiği görülmüş.

Üzüm çekirdeğinin tansiyonu ve onun sonuçlarını düzenlemeye yardımcı olabileceği de belirtiliyor. Araştırmaların gösterdiğine göre, yüksek tansiyonlu insanlar genellikle çok geçirgen olan, zayıf kılcal damarlara sahipler. Bu da onların kılcal damar kanaması geçirme ve göz retinasındaki kan damarlarının yırtılma olasılıklarını artırıyor. Dr. Miklos Gabor'un yaptığı araştırmada üzüm çekirdeği yüksek tansiyonlu deneklerde kılcal damarları güçlendirmiş.

Anti-Aging etkisi

Üzüm çekirdeği damarları yenilediği için ayrıca anti-aging etkisine sahip. Yenilenen damarlar yaşlılığı geciktiriyor. Böylelikle cildinizdeki yaşlanma belirtileri azalıyor. Uluslararası sertifikalı Organik Üzüm Çekirdeği Ekstraktnın içerdiği Proantosiyanidin bilinen en güçlü etkisi antioksidant. Üzüm çekirdeğinin antioksidant etkisi vitamin E'den 50, vitamin C'den 20 kat daha fazla.

Antioksidantlar, vücudumuzdaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan veya dışarıdan sigara, alkol, kirli hava v.s. ile alınan oluşan veya dışarıdan sigara, alkol, kirli hava v.s. ile alınan zararlı maddeleri etsiz hale getiriyor. Uzmanlara göre vücudun antioksidant üretimi 25 yaşından sonra yavaşlamaktadır. Bu yavaşlamanın yol açtığı deformasyonları yok etmek için bilinen en kuvvetli antioksidant ise organik üzüm çekirdeği ekstraktıdı olduğu belirtiliyor. Çekirdek, bağ dokularını güçlendirerek cilt sarkmasına engel oluyor. Cildin elastik, yumuşak ve düzgün olmasını sağlıyor.

Üzüm çekirdeğinde tavsiye edilen miktar

Üzüm çekirdeğinin tavsiye edilen miktarı günde 150 ile 300 miligram. Damar sağlığını korumak için gerekli doz ise günde 5-10 gram.

Güvenlik etkileri

Üzüm çekirdeğinin insanlar üzerinde her hangi bir yan etkisi görülmemiş. Prof. Peter Rohdewald tarafından laboratuar fareleri, Hint domuzları ve köpekler üzerinde yapılan araştırmada doğal çekirdeğin, toksik, mutajenik, karsinojenik olmadığı tespit edilmiş.

Kimler kullanmalı?

Kan damarlarının yardıma ihtiyaç duyduğunu düşünenler.

* Cildindeki kırışıklıklar günden güne fazlalaşanlar
* Cildi cansız ve solgun görünenler
* Cinsel yaşantısında kendini yetersiz hissedenler
* Kalple ilgili sorunları olanlar
* Ani kalp krizi riski olanlar
* Görme gücünde yaşlanmaya bağlı bozulma olanlar
* Şişlikler ve ödem alerjilerinde
* Yüksek tansiyonda
* Kolayca kanama ve morarma eğilimi olanlar
* Daha önce kanamaya bağlı felç geçirenler
* Şeker hastalığı olanlar
* Varis ve hemoroit gibi soruları olanlar

Şunu belirtmek gerekiyor ki; yukarıda bahsettiğimiz faydaların birçoğu çekirdeğin damarları onarıcı özelliğinden kaynaklanıyor. Çünkü damarlar, insan bedenini ayakta tutan ana mekanizmalar. Onların bozukluğu insan bünyesinde birçok hastalığa neden oluyor. Damarları onaran çekirdek, böylelikle diğer hastalıkların iyileşmesinde de önemli bir etkiye sahip oluyor

5 Ekim 2008 Pazar

KANSER HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ

John Hopkins'den Kanser Güncellemesi**
1. **Herkesin vücudunda kanser hücreleri vardır. Bu kanser hücreleri
birkaç milyara kadar çoğalmadıkça standart testlerde görülmezler. Doktorlar
kanser hastalarına tedaviden sonra vücutlarında artık kanser hücresi
kalmadığını söyledikleri zaman, bu yalnızca kanser hücrelerinin testlerle
saptanamayacak düzeyde olduğu anlamına gelir
2. **Bir kişinin hayatı boyunca 6 ile 10 kez kanser hücreleri oluşabilir
3. Kişinin bağışıklık sistemi güçlü olduğu zaman kanser hücreleri yok
edilir ve çoğalarak tümör oluşturmalarına engel olunur.
4. Bir kişide kanser olması, o kişide çoklu beslenme eksikliği olduğuna
işaret eder. Bunlar genetik, çevresel, beslenme ve yaşam tarzı faktörlerine
bağlı olabilir.
5. Çoklu beslenme eksiklini yenebilmek için diyeti değiştirmek ve ek
takviye almak bağışıklık sistemini güçlendirir.
6. Kemoterapi hem hızlı çoğalan kanser hücrelerini, hem de kemik iliğinde,
sindirim sisteminde v.s.'deki hızlı büyüyen sağlıklı hücreleri yok eder ve
karaciğer, böbrekler, kalp, akciğerler v.s.'de organ tahribatına yol açar.
7. Radyasyon kanser hücrelerini yok ederken; sağlıklı hücre, doku ve
organları da yakar, yaralar zarar verir.
8. Kemoterapi ve radyasyon başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar.
Kemoterapi ve radyasyon tedavisinin uzaması tümörün daha fazla yok olmasına
yol açmaz.**
9. Kemoterapi ve radyasyondan dolayı vücut çok fazla toksin yüklenmesine
maruz kalınca, bağışıklık sistemi ya tehlikeye düşer, ya da yıkılır;
dolayısıyla kişi çeşitli enfeksiyonlara ve komplikasyonlara yenik düşer.
10. Kemoterapi ve radyasyon kanser hücrelerinde mutasyona neden olabilir ve
dirençlerinin artarak yok edilmelerini zorlaştırabilir. Cerrahi işlem de
kanser hücrelerinin başka taraflara atlamasına neden olabilir.
11. Kanser hücreleri ile savaşmakta etkili bir yöntem ise onları çoğalmak
için ihtiyaçları olan gıdalardan yoksun ve aç bırakmaktır.
KANSER HÜCRELERİ AŞAĞIDAKİLERLE BESLENİRLER:
a. **Şeker kanser besleyicidir**.
**Şekeri kesilerek kanser hücrelerininönemli bir gıdası kesilmiş olur.
NutraSweet, Equal, Spoonful v.s. gibi
tatlandırıcılar zararlı olan Aspartam** **ile yapılırlar. Daha iyi bir
tatlandırıcı **Manuka balı** veya **molastır**, ama az miktarda
alınmalıdırlar. Sofra tuzunda beyazlatıcı olarak kimyasallar bulunmaktadır.
Daha iyi bir seçenek** **Bragg'in aminosu veya deniz tuzudur
b. Süt vücudun, özellikle sindirim sisteminde, mukus üretmesine neden
olur. **Kanser mukusla beslenir. Süt yerine tatlandırılmamış soya sütü
tüketilerek kanser** **hücreleri aç bırakılabilir**.**
c. **Kanser hücreleri asit ortamda gelişirler. Et temelli diyet asittir ve
sığır eti veya domuz eti yerine** **bol balık ve az tavuk eti yemek en
iyisidir**. **Ette, özellikle kanserli kişilere zararı olan, canlı hayvan
antibiyotikleri, büyüme hormonları ve parazitleri bulunur**.**
d. %80 taze sebze ve meyve suyu, kepekli tahıllar, tohumlar, nohutgiller
ve biraz meyveden oluşan bir diyet vücudu bazik (alkali) ortamda tutar. %20
de fasulye içeren pişmiş gıdalardan oluşabilir. Taze sebze suları kolayca
emilip 15 dakika içinde hücre düzeyine ulaşabilen ve sağlıklı hücreleri
besleyen ve çoğalmalarını hızlandıran canlı enzimler içerirler. Sağlıklı
hücre üretimi için gerekli olan canlı enzimlerin sağlanması amacıyla, **taze
sebze (sebzelerin çoğunluğu ve fasulye filizi) yiyin** **veya suyunu için ve
günde 2-3 kez çiğ sebze yiyin. Enzimler 40 oC'de yok olurlar**.**
e. Yüksek kafein içerikli kahve, çay ve çikolatadan uzak durun. **Yeşil
çay daha iyi bir seçenektir ve kanserle savaşan özellikleri vardır. Bilinen*
* **toksinler ve ağır metaller içeren musluk suyu** **yerine** **arıtılmış
veya filtrelenmiş** **su içiniz. Damıtılmış su asittir, kaçınılmalıdır**.**
12. Et proteininin sindirimi zordur ve çok sindirim enzimi ister.
Bağırsaklarda duran sindirilmemiş et çürür ve daha çok toksin birikimine
neden olur.
13. Kanser hücrelerinin duvarları sert protein ile kaplıdır. Et yemekten
kaçınarak veya azaltarak, kanser hücrelerinin protein duvarlarına saldıran
enzimler daha çok açığa çıkar ve vücudun öldürücü hücrelerinin kanser
hücrelerini yok etmelerini sağlar.
14. Bazı destek maddeleri (IP6, Flor-ssence, Essiac, anti-oksidanlar,
vitaminler, mineraller, EFA'lar v.s..) bağışıklık sistemini güçlendirerek,
vücudun kendi öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmesine yardımcı
olur. **E vitamini gibi diğer destek maddelerinin de, vücudun hasarlı,
istenmeyen veya ihtiyac olmayan hücrelerin atılmasının normal yolu olan,
apoptoziz veya programlanmış hücre ölümüne yardımcı olduğu bilinmektedir**.*
*
15. Kanser zihinsel, bedeni ve ruhsal bir hastalıktır. Öngörülü ve olumlu
bir ruh kanser savaşçısını muzaffer yapar. Öfke, kin, affetmezlik ve acı
bedeni stresli ve asitli bir ortama sokar Seven ve affeden bir ruha sahip olmayı öğrenin. Sakin olmayı ve hayatın tadını çıkarmayı öğrenin.
16. Kanser hücreleri oksijenli ortamda gelişemezler. **Günlük egzersizler
ve derin nefes alma** **hücre düzeyine kadar daha fazla oksijen alınmasına
yardımcı olur. Oksijen terapisi kanser hücrelerini yok etmek için diğer bir
yöntemdir
**JOHN HOPKINS HASTANESİNDEN KANSER GÜNCELLEMESİ - LÜTFEN OKUYUNUZ
1. Mikrodalga fırına plastik kap ve ambalaj koymayınız.
2. Dondurucuya su şişesi koymayınız.
John Hopkins Hastanesi bunu yakın bir zamanda bülteninde yayınlamıştır. Bu
bilgi Walter Reed Ordu Tıp Merkezi tarafından da yayınlanmaktadır. Dioksin
kimyasalları kansere, özellikle de göğüs kanserine, neden olmaktadır.
Dioksinler vücudumuzun hücreleri için son derece zehirlidir. Plastik
şişelerdeki suyu dondurmayınız, çünkü bu plastiğin içindeki dioksinin
salınmasına neden olur**.**
**Castle Hastanesi Sağlıklılık Programı Yöneticisi Dr. Edward Fujimoto bu
sağlık tehdidini anlatmak için yakınlarda bir televizyon programına çıktı.
Dioksinleri ve bizim için ne kadar kötü olduklarını anlattı. Plastik kaplar
içindeki yiyeceklerimizi mikrodalga fırınlarda ısıtmamamız gerektiğini
söyledi. Bu özellikle de yağlı yiyecekler için geçerli. (İngilizce metindeki
fat sözcüğünün gerçek anlamı hayvansal yağdır.) Söylediğine göre yağ, yüksek
sıcaklık ve plastik kombinasyonu dioksinin gıdaya geçmesine ve sonunda
vücudumuzun hücrelerine ulaşmasına neden olmaktadır.
Bunun yerine kendisi yemekleri ısıtmak için Corning Ware, Pyrex gibi cam
kaplar veya seramik kaplar kullanılmasını tavsiye etmektedir. Yani hazır
yemek ve çorbalar ısıtılmadan önce ambalajından çıkarılıp uygun kaplara
konulmalıdır. Kağıt uygundur, ama kağıdın içinde de ne olduğu
bilinmemektedir. Sıcaklığa dayanıklı cam kap kullanmak daha güvenlidir.
Kendisi yakın bir zamanda fast food restoranlarının plastik köpük kaplardan
kağıt kaplara döndüğünü de hatırlattı. Nedenlerden bir dioksin sorunuydu.
Kendisi plastik ambalaj malzemesi ile örtülmüş yiyeceklerin mikrodalga
fırında pişirilmesinin aynı derecede sakıncalı olduğunu da söyledi.
Yiyecekler radyasyona maruz kalıp ısınıca, yüksek sıcaklıkta plastiğin
içindeki zehirli toksinler eriyip yiyeceklerin üstüne damlamaktadır.
Yiyecekler plastik yerine kağıt havlu ile örtülebilir.
HERKESE SAĞLIKLI YAŞAMLAR DİLERİM..

4 Ekim 2008 Cumartesi

S.Dali Sergisi




İstanbullu sanatseverler ünlü sürrealist ressam Salvador Dali'nin eserleriyle buluştu. Büyük ilgi gören sergiyi altı günde 8 bin kişi gezdi.


Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), Akbank'ın sponsorluğunda ve
Gala-Salvador Dalí Vakfı'nın işbirliğiyle, 20'nci yüzyılın en sıradışı, en yaratıcı sanatçılarından Dali"nin Sabancı Müzesi'nde sergisi sürüyor.

Müzenin bahçesinden girenleri önce Dali Tiyatro müzesinin sembolü olan yumurta ev ekmekli kule karşılıyor

33 resim , 113 çizim ve 12 litografiden oluşan toplam 269 yapıt 3 kata yayılan geniş bir alanda sergileniyor...

Salvador Dali"nin sürrealizm benim dediği yapıtlarında, aslında sıradan ziyaretçinin anlamakta zorluk çekeceği soyutluk ve birbirinden bağımsızlık kavramı tablolara hakim

Bugüne kadar yurtdışına yollanan en büyük Dali sergisi'nde İspanya'daki Figueres'te teşhirde olmayan pek çok yapıt da bulunuyor.

Salvador Dalí'nin kapsamlı bir retrospektifi niteliğini taşıyacak sergide; yağlıboya tablolar, çizimler ve grafiklerden oluşan 270 eserin yanı sıra, el yazmaları, fotoğraflar ve çeşitli dokümanlar yer alacak. Gala-Salvador Dalí Vakfı koleksiyonuna ait eserlerle, vakıf dışında gerçekleştirilen en büyük geçici sergi olma özelliğini taşıyacak sergi, 20 Eylül 2008 -
20 Ocak 2009 tarihleri arasında izlenebilecek.

Serginin küratörü Montse Aguer Teixidor, İstanbulluların Salvador Dalí'yi ve onun olağanüstü sürreel dünyasını sergi sayesinde daha yakından tanıyacak olmasının altını çiziyor: "Sergi, eşsiz, yenilikçi, yetenekli ve farklı bir sanatçı olan Salvador Dalí'yi, ilk kez İstanbullularla buluşturacak.

Kanser Hakkında Bilmediklerimiz..

John Hopkins'den Kanser Güncellemesi**

1. **Herkesin vücudunda kanser hücreleri vardır. Bu kanser hücreleri
birkaç milyara kadar çoğalmadıkça standart testlerde görülmezler. Doktorlar
kanser hastalarına tedaviden sonra vücutlarında artık kanser hücresi
kalmadığını söyledikleri zaman, bu yalnızca kanser hücrelerinin testlerle
saptanamayacak düzeyde olduğu anlamına gelir

2. **Bir kişinin hayatı boyunca 6 ile 10 kez kanser hücreleri oluşabilir

3. Kişinin bağışıklık sistemi güçlü olduğu zaman kanser hücreleri yok
edilir ve çoğalarak tümör oluşturmalarına engel olunur.

4. Bir kişide kanser olması, o kişide çoklu beslenme eksikliği olduğuna
işaret eder. Bunlar genetik, çevresel, beslenme ve yaşam tarzı faktörlerine
bağlı olabilir.

5. Çoklu beslenme eksiklini yenebilmek için diyeti değiştirmek ve ek
takviye almak bağışıklık sistemini güçlendirir.

6. Kemoterapi hem hızlı çoğalan kanser hücrelerini, hem de kemik iliğinde,
sindirim sisteminde v.s.'deki hızlı büyüyen sağlıklı hücreleri yok eder ve
karaciğer, böbrekler, kalp, akciğerler v.s.'de organ tahribatına yol açar.

7. Radyasyon kanser hücrelerini yok ederken; sağlıklı hücre, doku ve
organları da yakar, yaralar zarar verir.

8. Kemoterapi ve radyasyon başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar.
Kemoterapi ve radyasyon tedavisinin uzaması tümörün daha fazla yok olmasına
yol açmaz.**

9. Kemoterapi ve radyasyondan dolayı vücut çok fazla toksin yüklenmesine
maruz kalınca, bağışıklık sistemi ya tehlikeye düşer, ya da yıkılır;
dolayısıyla kişi çeşitli enfeksiyonlara ve komplikasyonlara yenik düşer.

10. Kemoterapi ve radyasyon kanser hücrelerinde mutasyona neden olabilir ve
dirençlerinin artarak yok edilmelerini zorlaştırabilir. Cerrahi işlem de
kanser hücrelerinin başka taraflara atlamasına neden olabilir.

11. Kanser hücreleri ile savaşmakta etkili bir yöntem ise onları çoğalmak
için ihtiyaçları olan gıdalardan yoksun ve aç bırakmaktır.

KANSER HÜCRELERİ AŞAĞIDAKİLERLE BESLENİRLER:

a. **Şeker kanser besleyicidir**.
**Şekeri kesilerek kanser hücrelerininönemli bir gıdası kesilmiş olur.
NutraSweet, Equal, Spoonful v.s. gibi
tatlandırıcılar zararlı olan Aspartam** **ile yapılırlar. Daha iyi bir
tatlandırıcı **Manuka balı** veya **molastır**, ama az miktarda
alınmalıdırlar. Sofra tuzunda beyazlatıcı olarak kimyasallar bulunmaktadır.
Daha iyi bir seçenek** **Bragg'in aminosu veya deniz tuzudur

b. Süt vücudun, özellikle sindirim sisteminde, mukus üretmesine neden
olur. **Kanser mukusla beslenir. Süt yerine tatlandırılmamış soya sütü
tüketilerek kanser** **hücreleri aç bırakılabilir**.**

c. **Kanser hücreleri asit ortamda gelişirler. Et temelli diyet asittir ve
sığır eti veya domuz eti yerine** **bol balık ve az tavuk eti yemek en
iyisidir**. **Ette, özellikle kanserli kişilere zararı olan, canlı hayvan
antibiyotikleri, büyüme hormonları ve parazitleri bulunur**.**

d. %80 taze sebze ve meyve suyu, kepekli tahıllar, tohumlar, nohutgiller
ve biraz meyveden oluşan bir diyet vücudu bazik (alkali) ortamda tutar. %20
de fasulye içeren pişmiş gıdalardan oluşabilir. Taze sebze suları kolayca
emilip 15 dakika içinde hücre düzeyine ulaşabilen ve sağlıklı hücreleri
besleyen ve çoğalmalarını hızlandıran canlı enzimler içerirler. Sağlıklı
hücre üretimi için gerekli olan canlı enzimlerin sağlanması amacıyla, **taze
sebze (sebzelerin çoğunluğu ve fasulye filizi) yiyin** **veya suyunu için ve
günde 2-3 kez çiğ sebze yiyin. Enzimler 40 oC'de yok olurlar**.**

e. Yüksek kafein içerikli kahve, çay ve çikolatadan uzak durun. **Yeşil
çay daha iyi bir seçenektir ve kanserle savaşan özellikleri vardır. Bilinen*
* **toksinler ve ağır metaller içeren musluk suyu** **yerine** **arıtılmış
veya filtrelenmiş** **su içiniz. Damıtılmış su asittir, kaçınılmalıdır**.**

12. Et proteininin sindirimi zordur ve çok sindirim enzimi ister.
Bağırsaklarda duran sindirilmemiş et çürür ve daha çok toksin birikimine
neden olur.

13. Kanser hücrelerinin duvarları sert protein ile kaplıdır. Et yemekten
kaçınarak veya azaltarak, kanser hücrelerinin protein duvarlarına saldıran
enzimler daha çok açığa çıkar ve vücudun öldürücü hücrelerinin kanser
hücrelerini yok etmelerini sağlar.

14. Bazı destek maddeleri (IP6, Flor-ssence, Essiac, anti-oksidanlar,
vitaminler, mineraller, EFA'lar v.s..) bağışıklık sistemini güçlendirerek,
vücudun kendi öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmesine yardımcı
olur. **E vitamini gibi diğer destek maddelerinin de, vücudun hasarlı,
istenmeyen veya ihtiyac olmayan hücrelerin atılmasının normal yolu olan,
apoptoziz veya programlanmış hücre ölümüne yardımcı olduğu bilinmektedir**.*
*

15. Kanser zihinsel, bedeni ve ruhsal bir hastalıktır. Öngörülü ve olumlu
bir ruh kanser savaşçısını muzaffer yapar. Öfke, kin, affetmezlik ve acı
bedeni stresli ve asitli bir ortama sokar Seven ve affeden bir ruha sahip olmayı öğrenin. Sakin olmayı ve hayatın tadını çıkarmayı öğrenin.

16. Kanser hücreleri oksijenli ortamda gelişemezler. **Günlük egzersizler
ve derin nefes alma** **hücre düzeyine kadar daha fazla oksijen alınmasına
yardımcı olur. Oksijen terapisi kanser hücrelerini yok etmek için diğer bir
yöntemdir

**JOHN HOPKINS HASTANESİNDEN KANSER GÜNCELLEMESİ - LÜTFEN OKUYUNUZ

1. Mikrodalga fırına plastik kap ve ambalaj koymayınız.

2. Dondurucuya su şişesi koymayınız.

John Hopkins Hastanesi bunu yakın bir zamanda bülteninde yayınlamıştır. Bu
bilgi Walter Reed Ordu Tıp Merkezi tarafından da yayınlanmaktadır. Dioksin
kimyasalları kansere, özellikle de göğüs kanserine, neden olmaktadır.
Dioksinler vücudumuzun hücreleri için son derece zehirlidir. Plastik
şişelerdeki suyu dondurmayınız, çünkü bu plastiğin içindeki dioksinin
salınmasına neden olur**.**

**Castle Hastanesi Sağlıklılık Programı Yöneticisi Dr. Edward Fujimoto bu
sağlık tehdidini anlatmak için yakınlarda bir televizyon programına çıktı.
Dioksinleri ve bizim için ne kadar kötü olduklarını anlattı. Plastik kaplar
içindeki yiyeceklerimizi mikrodalga fırınlarda ısıtmamamız gerektiğini
söyledi. Bu özellikle de yağlı yiyecekler için geçerli. (İngilizce metindeki
fat sözcüğünün gerçek anlamı hayvansal yağdır.) Söylediğine göre yağ, yüksek
sıcaklık ve plastik kombinasyonu dioksinin gıdaya geçmesine ve sonunda
vücudumuzun hücrelerine ulaşmasına neden olmaktadır.

Bunun yerine kendisi yemekleri ısıtmak için Corning Ware, Pyrex gibi cam
kaplar veya seramik kaplar kullanılmasını tavsiye etmektedir. Yani hazır
yemek ve çorbalar ısıtılmadan önce ambalajından çıkarılıp uygun kaplara
konulmalıdır. Kağıt uygundur, ama kağıdın içinde de ne olduğu
bilinmemektedir. Sıcaklığa dayanıklı cam kap kullanmak daha güvenlidir.
Kendisi yakın bir zamanda fast food restoranlarının plastik köpük kaplardan
kağıt kaplara döndüğünü de hatırlattı. Nedenlerden bir dioksin sorunuydu.
Kendisi plastik ambalaj malzemesi ile örtülmüş yiyeceklerin mikrodalga
fırında pişirilmesinin aynı derecede sakıncalı olduğunu da söyledi.
Yiyecekler radyasyona maruz kalıp ısınıca, yüksek sıcaklıkta plastiğin
içindeki zehirli toksinler eriyip yiyeceklerin üstüne damlamaktadır.
Yiyecekler plastik yerine kağıt havlu ile örtülebilir.
HERKESE SAĞLIKLI YAŞAMLAR DİLERİM..

Haberler

Search-Earn Nedir?
Search-Earn, internet arama reklamları pazarında kullanıcılar ile arama motorları
arasında köprü oluşturan ve aynı zamanda arama işleminin hem web, hem de
toolbar programı üzerinden yapılmasını sağlayan, kullanıcının alışkanlıklarını
değiştirmeden, kullanıcının kazanç sağlamasını amaçlayan bir yapıdır.
Search-Earn’de kullanıcı olarak dikkat etmeniz gerekenler bu dokümanda sırası
ile anlatılmıştır. Dokümanda belirtilen noktalara dikkat etmeniz durumunda,
sitemiz üzerinden sağlayacağınız gelirleri azami şekilde yükseltirsiniz.
Search-Earn Nasıl Çalışır?
Search-Earn (SE) sistemi 2 türlü üyelik seviyesine sahiptir. Free üyelik ve Partner
Üyelik.
Free üyelik, adından da anlaşılabileceği üzere ücretsizdir. Sistemde yaptığınız
kelime aramalarından iki ayrı puan kazanırsınız. Bunlar Kullanım ve Reklam
puanlarıdır. Kullanım puanı, üyelerin hangi sıklıkla sistemi kullandıklarına yönelik
olup, Search-Earn’ün halka arz gelirlerinin dağıtımında ve Partner üyelerin kazanç
paylarının hesaplanmasında referans alınır. Kullanım puanlarının nakit karşılığı
yoktur. Ancak, ileride yapılacak halka arzda, kullanım puanları çarpan olarak
alınarak tüm üyelik seviyelerinde belirli bir pay dağıtımı sağlanacaktır.
Sistemin Puan Kazandırma Mekanizması
Reklam Puanları: Bu puanları en hızlı kazanma yolu üye olur olmaz toolbarı
yüklemektir. Çünkü, reklamverenlerimiz toolbar reklamlarını daha fazla tercih
etmektedirler. Bu sebeple, size aramalarınızda toolbarı kullanmanızı ve karşınıza
gelen ilgi duyduğunuz reklamlara tıklamanızı tavsiye ederiz.
SE’den esas reklam kazancınızın ise grubunuzdan sağlayacağınızı hatırlatmak
isteriz. Çünkü, siz yılda 1,000 reklama tıklayarak ancak 1 $ kazanabilirken,
grubunuzda bulunan 999 kişi 1,000 reklama tıkladığında grubunuzdan gelen
kazancınız 999 $ olacaktır. Yani aslında Search-Earn.com’da reklama tıklamanız
kadar referans grubunuzu büyütmeniz esastır. Bu sayede, sistemimizden
gerçekten tatmin edici gelirler elde etmeniz mümkün olacaktır.
499$ Vermeye Değer mi?
Bunun hesabını yapmak için partner üyelik ne gibi avantajlar sağlıyor onları
doğru hesaplamak gerekir
İlk olarak partner üyeler referanssız sisteme gelen üyeleri kendi altlarına üye
olarak kaydetmektedirler.
Sistemin ilk partner üyesi 2007/Ekim sonu itibariyle 16 bin kişilik bir grup
büyüklüğüne ulaşmış durumdadır. Bu üye sistemden 3. ay sonunda 149$’lık
ödeme karşılığında 199$ reklam kazancı, 54$ partner bonus kazancı elde
etmiştir. Diğer bir ifadeyle parasını 2 kata yakın olarak geri aldı.
Bunun dışında 149$lık partner üyelik ücreti, ilk başlangıç fazının sona ermiş
olması sebebiyle 499$’a yükseltilmiştir. Bu hesapları eski kazanç oranlarından
yaparsak yani SE büyümesini minimum seviyede tutacak olursak, 499$ lık
harcamanızı yaklaşık 1 yıl gibi bir sürede geri alabilirsiniz. Burada grubunuzun
büyüme katsayısına göre bu süre hiç şüphesiz daha uzun da olabilir, daha kısa da
gerçekleşebilir.
Peki partner üyelik avantajları sadece yeni üye kaydıyla mı kalıyor? Hayır.
Kurucular, partner üyelere SE’nin halka arz gelirinin %15’ini bedelsiz olarak
dağıtacaklardır. Diğer bir ifadeyle, partner üye olarak, verdiğinizden yüzlerce kat
fazlasını alma imkanınız bulunmaktadır.
SE, internette dünyasında paylaşımın en büyük örneği olacaktır.
Kazanç modellerinde başarı
• kullanıcıların sistemi anlamaları,
• sistemin kullanıcılara sadık olması,
• sistemin herkese fayda sağlaması,
• basitlik ve
• gelir yaratabilmesinden (reklam, üyelik vs) geçmektedir.
Search-Earn.com da tüm bu özellikler fazlası ile vardır.
Çok kısa bir süre öncesinde kurulmasına rağmen büyümesine hızla devam eden
Search-Earn.com gibi bir sistemin büyümesini zevkle izleyin. Sizde sitenize sahip
çıkın ve her beraber sevdiklerinizle kazanmanın keyfine yer alın.
Şimdi arkanıza yaslanın ve internet dünyasını sarsacak SE
başarısında katkı sahibi bir üye olmanın ve doğru yere yatırımın
keyfini çıkarın.
ücretsiz üyelik:http://www.search-earn.com/sevdor

27 Eylül 2008 Cumartesi

İYİ BAYRAMLAR

Sevdiklerinizle birlikte; sağlıkla, mutlulukla bir bayram geçirmenizi diliyorum.

26 Eylül 2008 Cuma

AVRUPA KONSEYİ: GÜVENLİK KUVVETLERİNİN YARGILANMASINDA İZİN ŞARTINI KALDIRIN







Yazan BİA Haber Merkezi
  

Cuma, 26 Eylül 2008

Avrupa Konseyi (AK) Daimi Temsilciler Komitesi, Türkiye'nin Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının gereğini yerine
getirmesiyle ilgili ara kararında, güvenlik kuvvetlerinin hesap
verebilirliği ve hükümetin "işkenceye sıfır tolerans" politikası
üzerinde durdu.

Komite, Strasbourg'da önceki gün (23 Eylül) yapılan toplantısında,
Türkiye'nin güvenlik kuvvetlerinin yalnızca işkence ve kötü muamele
iddialarında değil, bütün ciddi suçlarla ilgili iddialarda, idari
yetkililerin iznine tabi olmaksızın yargı önüne çıkarılmasını güvenceye
almasını istedi.
Komite Türkiye'nin yasalarında bu konuda muğlaklık olduğunu ve açıklığa kavuşturulmasını istedi.

"Etkili soruşturun"


Daimi Temsilciler Komitesi, Türkiye'yi "işkenceye sıfır tolerans"
politikasını etkin bir şekilde sürdürmesini, güvenlik güçlerinin hak
ihlalleriyle ilgili iddiaların yetkililer tarafından etkili bir şekilde
soruşturulmasını da güvenceye almasını da istedi.
Komitenin
isteklerinden biri de, Türkiye'nin güvenlik güçlerinin hak ihlalleriyle
ilgili açılan soruşturma, beraat ve mahkumiyetlerle ilgili ayrıntılı
istatistik sağlaması.
Komite, gözaltındaki prosedür önlemleri,
güvemlik kuvvetlerinin meslek içi eğitiminin iyileştirilmesi, yargıç ve
savcıların eğitimi ve "Terörle ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması" yasasının etkin bir şekilde uygulanması başlıklarınıysa
kapattı.
Daimi Temsilciler Komitesi, bu değerlendirmeyi, AK'ye üye olan 46 ülkenin hepsi için düzenli olarak yapıyor

15 Eylül 2008 Pazartesi

Kazanç Ortağımız Olmak İster Misiniz?

Ayrıcalıklı partner üyelik avantajlarından yararlanmak ister misiniz? Gelin büyük Search-Earn dünyasında sınırlı sayıdaki partnerlerimizden biri de siz olun!

399 YTL lik Partner Üyelik Fırsatı

1000. partner üyemize çok az kaldı. Sizlere sınırlı sayıda 399 YTL lik partner üyelik fırsatı sunuyoruz. Siz de hayallerinize kavuşmak için partner üyeliğinizi bugün başlatın. Büyük Search-Earn ailesinin bir parçası olun.

Kampanyadan yararlanmak için tıklayın.http://www.search-earn.com/sevdor
1000. Partner Üyeliğe Az Kaldı!
Haydi 1000. Partner' e Kampanyamız Başladı!

Haydi 1000. Partner' e kampanyası ile 31 Aralık 2008 tarihine kadar grubuna 10 yeni Active Partner Üye kazandıran her partner üyemize 2009 yılı Ocak ayında teslim edilecek şekilde tamamen ücretsiz Laptop bilgisayar Acer Aspire 2920Z-3A1G12Mi armağan ediyoruz. 31 Aralık tarihine kadar Active Partner sayısı 10 kişi altında kalan partner üyelerimize ise bilgisayarlarını eksik üyeliklerden kaynaklanan farkı ödeyip teslim alma imkanı sağlıyoruz. Siz de Partner Üyeliğinizi hemen başlatın 2009' a laptop bilgisayarınız ile girin. Search-Earn.com grubunuzu yeni bilgisayarınız ile büyütmeye devam edin.



Kampanya Detayları

* Kazandığınız ve kazanacağınız bonuslar eksilmez.
* Bu kampanya da birden fazla hesap sahibi partner üyemiz sadece tek bir bilgisayar kazanabilir.
* Teslimatlar laptop bilgisayar olarak yapılacaktır. Bedeli talep edilemez.
* Bu kampanya da ozyasar.NET çalışanları ve 1. derece akrabalarına ödül verilmeyecektir.
* Laptop bilgisayarlar 15 Ocak 2009 tarihinden itibaren Yurtiçi Kargo ile partner üyelerin adına ve adreslerine gönderilecektir.
* Bu kampanya' da sadece Türkiye' de oturan kişiler ödül kazanabilir.
* Yurt dışından bulacağınız partner üyeliklerde bu kampanyaya dahildir.
* 18 yaşından küçükler bu kampanyaya katılamazlar.

Sadece İlk 2 bin Partner Türkiye' nin Firma Rehberini Görebilecek

Bilindiği gibi geçen hafta içinde Türkiye Firma Ticaret Rehberi 08-09 çalışmasına başlandı. Kayıtlar son derece hızlı bir şekilde toplanıyor. Türkiye' nin En Büyük Ticaret Rehberi' ne sahip olmak istiyor ve işlerinizde tamamen ücretsiz bir şekilde bu bilgileri kullanmak istiyorsanız. Partner Üyeliğinizi Gecikmeden Başlatın!

Çünkü sadece ilk 2 bin Partner Bu avantaja sahip olacak!

2001. partner sisteme katıldığında bu sayfadan ilan edilecek ve Firma Rehberini kullanma şansı sonrasında kalmayacaktır.

Ticaret Yatırım Demektir!
Siz de kimsede olmayacak bu bilgiye yatırım yapın! İşlerinizi katlayın!
İnternet' in Yükselen Değeri
Search-Earn İşinin Bir Parçası Olun!

Search-Earn.com size partner üyelik avantajlarını, taksit avantajı ile sunuyor! İlk olan kazanır prensibi ile partner üyeliğinizi 49 YTL ilk taksit ödemeniz ile başlatın. Eksiksiz, tüm partner avantajlarından ve extra kazançlarından hemen yararlanmaya başlayın!

Partner Program ile Kazancınızı Katlayın!
Yarışma da Büyük Ödülü Kazanma İmkanı Yakalayın!


Partner üyelik fırsatı için tıklayınız!http://www.search-earn.com/sevdor

13 Eylül 2008 Cumartesi

12 Eylül

Ahmet Altan


Biz öyle bir tarih istiyoruz ki orada hep biz haklı olalım, hep biz güçlü olalım, hep biz muhteşem olalım.



Öyle olmadığımız zamanları ve olayları hafızamızdan silelim.



Hiç konuşmayalım.



Yok farz edelim.



O olaylardan bahsedenlere de öfkelenelim.



Herhalde yeryüzündeki birçok ulusun buna benzer talepleri olan çocuksu bir yanı vardır.



Çünkü hâlâ dünyanın her yanında insanların beyinlerini iğdiş etmeye çalışan tarih dersleri okutuluyor.



Ama gelişmiş toplumların, bu çocuksuluğa çok da aldırmadan gerçekleri söyleyen, tartışan “olgun” bir yanı da vardır.



Gelişmişleri gelişmemişlerden ayıran da o olgunluk herhalde.



Elbette o düzeye kolay ulaşılmıyor.



Zihinsel bir acı çekmeyi, gerçekleri kabullenecek cesareti beslemeyi, yüzleşmeyi, üstesinden gelmeyi öğrenmek gerekiyor.



Zaten olgunluk dediğiniz nedir ki?



“Acının” haddesinden geçmeden olgunlaşmak mümkün mü?



Biz de o entelektüel acıyı çektikten, bu acıyı çekmenin büyümek için şart olduğunu kavradıktan sonra olgunlaşacağız.



O yolda da ilerliyoruz zaten.



Ama çok küçük adımlarla.



Bırakın derin geçmişi...



Daha otuz yıl önceki 12 Eylül rezaletini içimizde halledemedik.



Daha siyaset kurumumuz, ülkeyi perişan eden bu darbeyle hesaplaşmadı.



Hâlâ bu darbenin getirdiği saçma sapan yasalarla yönetiliyoruz.



12 Eylül’ün yasalarını bile değiştiremediler.



Darbe ürünü Seçim Yasası, Siyasi Partiler Yasası hâlâ dimdik ayakta bu ülkede.



12 Eylül’den önce bir kan banyosundan geçtik.



Günde yirmi kişi ölüyordu.



Sonra birden bıçakla kesilir gibi kesildi ölümler.



Şimdi siz Susurluk’u ve Ergenekon’u gördükten sonra 12 Eylül öncesinde yaşananlardan hiç kuşku duymuyor musunuz?



Aynı tabancanın sabah bir solcuyu, öğleden sonra bir sağcıyı öldürmüş olması hiç mi aklınızı kurcalamıyor?



12 Eylül’ün darbeci generallerinin Amerika’yla ilişkilerini hiç mi merak etmiyorsunuz?



Bizim siyasilerin bu konulara hiç girmemesi dikkatinizi çekmiyor mu?



Merkez medyanın 12 Eylül’le hesaplaşmak bir yana bu darbeye sahip çıkan yayınları sizi irkiltmiyor mu?



Baksanıza, 2008 yılında bizim parlamentonun sitesine 12 Eylül hakkında neler yazıyorlar?



Böyle bir parlamento, geçmişle hesaplaşabilir mi?



Darbelerin hesabını sorabilir mi?



Korkar ve susar.



Korkup sustuğu için de yeni darbeler planlanır.



Yeni çeteler oluşur.



Burada darbe, cezası olan bir suç değil ki...



Yaparsan başarılısın, devletin tepesine kurulur oturursun.



Beceremezsen de kimse sana bir şey demez.



İşte geçmişle hesaplaşmak bunun için önemlidir.



Geçmişi görmeyi ve anlamayı öğrendiğinde, geçmişin tekrarını da önlersin.



Eğer bu ülke 31 Mart vakasını ciddi bir biçimde tartışabilmiş
olsaydı, büyük bir ihtimalle biz bugün “laik-şeriatçı” türü bölünmeler
yaşamıyor olacaktık.



Bu tür “bölünmelerin” nasıl yaratıldığını, ortaya çıktığını anlamış olacaktık.



İttihatçıların yapmış olduklarını çocuklarımıza açıkça
öğretebilseydik, İttihatçı geleneğinin hep aynı oyunları tekrarlamasını
engelleyebilecektik.



Yapmadık.



Sadece övündük.



Yenilgilerimizin suçunu başkalarına yükledik.



Günahlarımızın üstünü örtüp inkâr ettik.



Hiçbir suçluyu cezalandırmadık.



Geldiğimiz nokta burası.



Bir askerî darbeyi öven Meclis...



Darbelerle yüzleşemeyen bir siyaset kurumu...



Darbecileri alkışlayan bir medya...



Gerçeklerden korkan bir toplum...



Ve, Avrupa’nın en fakir ülkesi.



Bunları alt alta dizip baktığınızda, bunların arasında bir bağ olabileceğinden hiç kuşkulanmıyor musunuz?



İsterseniz geçmişle yüz yüze gelmekten kaçınabilirsiniz...



Geçmişin hoşunuza gitmeyen kısımlarını görünce gözlerinizi kapatıp, onu size gösterene kızabilirsiniz...



Bunu yapabilirsiniz...



O zaman da, sürekli geçmişin günahları içinde yaşarsınız.



2008 yılında darbelere hoşgörüyle bakan bir parlamentonuz olur.



Bununla da övünecek misiniz?

12 Eylül 2008 Cuma

YIKANMAYI, TÜRKLER ÖĞRETTİ




Aşağıdaki satırlar 1552 yılında Türklere esir düşüp, üç yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşanın yanında kölelikten en bilgili ve gözde hekimleri arasına yükselen İspanyol Pedro'nun kaleme aldığı, "Kânunî Devrinde İstanbul" isimli kitaptan alınma…

"… Türklerin bize haklı olarak yönelttikleri tenkitlerin başlıcası, kirli oluşumuzdur. İspanya'da ömrü boyunca iki kere yıkanmış hiçbir kadın ve erkek yoktur. Türk hamamlarında çok su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi olan hiç bir şehir yoktur, her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır."

İnanılmaz değil mi?.. Ama inanın bunlar doğru…
Bu garip durum İspanya'ya has bir şey de değil üstelik, o dönem Avrupa'sında yaşanan sıradan bir vaka. Sebebi ise o dönemki doktor ve din adamlarının Avrupa toplumu üzerinde bıraktığı etki, daha doğrusu baskıların bir sonucu.

Zira o dönem doktorlar banyoyu tavsiye etmedikçe yıkanmanın sağlık açısından tehlikeli olduğu inancı yaygındı. "Günlük Sağlık Bakımı" isimli kitabın yazarı olan doktor John; "Kulaklara kaçırmamak şartıyla başınızı yıkayabilirsiniz." diyordu. Fakat Jean de Renoe adlı başka bir doktor ise aynı fikirde değildi. "Ellerinizi yıkayabilirsiniz. Ayaklarınızı da yıkamanızda bir mahzur yoktur. Fakat başa su sürmek, son derece tehlikelidir. Unutmamalıdır ki başa sürülen su, her türlü derdin kaynağıdır." görüşünü savunuyordu.
Bu gibi konularla yakından ilgili bir yazar olan Theophrashe Renaudot da bir kitabında aynı konuya temas etmişti: "Doktorlar tavsiye etmedikçe banyo yapmak sadece lüzumsuz bir hareket değil, tehlikelidir de… En büyük zararı da müstakbel annelerin karınlarındaki hayat meyvelerini yok etmesidir."
XVI. yüzyılda Aziz Benedik, dindarlara ve özellikle gençlere; "Banyo, ancak bazı durumlarda izne tâbidir." diye seslenirken,
Aziz Francis ise; "Yıkanmamış vücut dindarlığın işaretidir." şeklinde sözler ediyordu. İspanya Kraliçesi İzabel, hayat boyu sadece 2 defa, biri doğumunda ve diğeri gerdeğe girerken banyo yapmış olmakla övünüyordu.
İşte su dan bu denli korkulduğu dönemde Avrupa toplumunda pislik almış başını gidiyordu. Öyle ki uzun süredir yıkanmayan, hatta silinip temizlenmeyen insanlar, üzerlerindeki pis kokuyu örtmek için ağır parfümler kullanıyorlardı.

Haçlı Seferleri sırasında Müslümanların hamamlarını tanıyan Hıristiyanlar, ülkelerine döndüklerinde bu fikri Avrupa'da canlandırmaya çalıştılar.
Nihayet bu karanlık dönem Pasteur'un sağlık kurallarına verdiği önemden sonra düzelmeye başladı. 19. yüzyıla gelindiğinde temizlikle ilgili önemli adımlar atıldı Avrupa'da. 1860'ta, Londra'da sayısı 10 olan halka açık yıkanma evlerinin sayısı artırıldı. Bu hareket Amerika'ya da yayıldı.




Avrupa'da bütün bunlar olurken, Osmanlı İmparatorluğunun en ihtişamlı zamanında, şehrin her mahallesinde sıcak ve soğuk banyoları, çeşmeleri, kubbeli mermer odalarıyla, haftanın belirli günlerinde de sadece kadınlara açık olan bir hamam mutlaka bulunurdu. Evliyâ Çelebi'nin aktardığına göre, 17. yüzyılda İstanbul'da 4 536 özel hamam ve 300 adet halka açık hamam bulunuyordu. Bu durum yabancı seyyahların da dikkatini çekmiş olacak ki; yazdıkları seyahatnâmelerde bu konuya sık sık değindiler. M. de Thevenot 1665 yılında Paris'te yayınladığı "
Relation d'un voyage fait an Levant" isimli eserinde, "Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar. Bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiçbirini bilmezler. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü az yemek yerler, Hıristiyanlar gibi karma karışık şeyler yemezler, içki âlemleri yapmazlar ve daima idman yaparlar." der. Uzun yıllar ülkemizde kalan bir başka seyyah Edmondo de Amicis, 1883 yılında Paris'te yayınladığı "Constantinople" isimli eserinde temizlikle ilgili olarak Türkler hakkında şunları yazar: "… Yüzler, eller, ayaklar tertemiz, yamalı kıyafet pek az ve hele kirlisi hemen hiç yok…"





Prof. Dr. Baskın Oran
12 Eylül’le
hesaplaşamadık. 12 Eylül’de yapılan darbe Türkiye’yi içten içe
zehirlemeye devam ediyor. Hesaplaşmanın da ötesinde insanlara
hatırlatmak, göstermek gerekiyor 12 Eylül’ü...

Bu
konuda şu anda çok önemli bir teşebbüs var; Diyarbakır Askeri Cezaevi
Gerçeği ile Yüzleşme ve Adalet Komisyonu... Bu komisyon Diyarbakır
Cezaevi’nde işkenceden geçirilen kişilerle video kaydı yaparak
görüşmeler gerçekleştirdi. Bu zehre neşter atacak ilk çalışmadır.

İNTİKAM ALMA EYLEMİ DEĞİL
Bu
bir intikam alma eylemi değil toplumsal vicdan oluşturma eylemi.
Kanıtlarıyla, doktor raporlarıyla, videolarıyla. Ben devletim diyen bir
devletin yapması gereken şeyler bunlar. Ama devletimiz bunları
yapmıyor.

YENİ KUŞAK BİLMİYOR
Hesaplaşmadan önce
neler yapıldığını göstermek lazım. Bugün 20’li yaşlarındaki gençlere
sorun “12 Eylül’de neler oldu” diye; bir tanesi birtek şey biliyorsa
damarlarımı keserim. Önce onlara ne olduğunu göstermek lazım.
Kanıtlarıyla göstermek lazım. Önce toplumsal hafızanın oluşması
gerekiyor. Toplumsal vicdanı etkilemek gerekiyor...

Darbenin sonuçları

DİBE İNİNCE AYAKLARINI VUR YUKARI ÇIKARSIN
Günümüzde
Ergenekon’a kadar birçok olay 12 Eylül’ün uzantısı. Bu kirlenme,
zehirlenme hesaplaşmaya götürecek bizi. Bana küçükken bir hikaye
okutmuşlardı. Küçük bir çocuk bostan kuyusuna düşüyor. Tam düşerken
babasının ona söylediği şey aklına geliyor: “Kızım sakın bu kuyuya
yaklaşma. Ama eğer düşecek olursan hiç çabalamadan dibe kadar git. Dibe
inince ayaklarını vur, yukarı çakarsın.” Yani dibe vurmadan çözülmüyor
bu işler maalesef. Susurluk, Yüksekova, Şemdinli, Ergenekon dörtlü
çizgisi... Bunlardır 12 Eylül’ü sorgulamaya götürecek olan. Dibe vurduk
çünkü...

12 EYLÜL KURUMLARIYLA HÂLÂ ÇOK GÜÇLÜ
Mithat Sancar, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

12
Eylül’le yüzleşilemediğini değil de hesaplaşılamadığını söyleyebiliriz.
Yani darbe sonuçları hep gözümüzün önünde duruyor. Bu açıdan dar
anlamda bir yüzleşememe sorunu yok. 12 Eylül bizimle hep yüzleşiyor
zaten. Ama 12 Eylül’ün sonuçlarıyla ve etkileriyle sistemli bir şekilde
hesaplaşılamadığını çok rahat söyleyebiliriz. Darbenin yarattığı
yapıları, ürettiği kültürü, yerleştirdiği pratikleri etkisiz kılacak ya
da ortadan kaldıracak siyasal, hukuksal ve kültürel oluşumlar,
hareketler bugüne kadar çok yetersiz kalmıştır. 12 Eylül kurumlarıyla,
hukuk anlayışıyla hâlâ çok güçlü.




HESAPLAŞAMAMA TOPARLANMAYI ENGELLEDİ
12
Eylül’den canı en çok yanan ‘sol’un darbenin hesabını görememesinin çok
çeşitli nedenleri var. Bunların başında yediği darbenin altından
kalkamaması geliyor. O toparlanmayı yapamadı. Toparlanma bir yandan 12
Eylül’ün hesabını görmekle de ilgili bir şey; yani bu ikisi birbirine
çok bağlı. Güçsüzlük hesaplaşmayı engelledi, hesaplaşamama da
toparlanmayı engelledi.

ANAYASANIN DEĞİŞMESİYLE BU İZ SİLİNMEZ
12
Eylül’ün izi sadece Anayasa’nın değişmesiyle silinmez. Bu siyasal yapı
ve siyasal kültürle alakalı bir durum. Hukuk toplumsal hayatı
düzenlemek için elbette çok önemli bir faktör ama tek başına toplumsal
gerçekliği dönüştürecek bir güce sahip değil. Yani sadece anayasayı
değiştirmekle 12 Eylül’ün yarattığı yapıları ve yerleştirdirdiği
zihniyeti yok edemezsiniz. Siyasal, kültürel, hukuksal ve ekonomi
politikaları ile 12 Eylül’le kapsamlı bir hesaplaşma yapılmalı.

SİSTEM İKTİDARLARI RAHATLARAN BİR SİSTEM
Türkiye’de
özellikle sağ partilerin hiçbiri -AKP de buna dahil- 12 Eylül’ün
yarattığı siyasal vesayet ve siyasal kısıtlılık ortamını genişletmek
konusunda hiçbir zaman samimi ve cesur olmadılar. Aslında çok basit bir
mantık. 12 Eylül’ün yarattığı anayasa, kurduğu siyasal sistem yürütme
organının gücünü çok artıran bir sistem. Bu bakımdan iktidara gelenleri
rahatlatan ve önünü temizleyen bir sistem. Kim çoğunluğa sahipse bunun
nimetlerinden öncelikli olarak yararlanıyor. AKP de bundan çok farklı
bir tavır takınmadı.

HÜKÜMETLERE BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİ
12
Eylül’ün etkilerini tasfiye etmiş değil bu ülke. Bu çok önemli bir
mesele, hükümetlere bırakılmayacak kadar önemli bir mesele. Bunu
hükümetlerden beklerseniz sonuç almak mümkün olmaz. Çok yaygın
toplumsal bir hareket, kamusal bir bilinç gerekiyor. Dolayısıyla
yürüyüşler, vicdan mahkemesi gibi sivil hareketlerin önemli olduğunu
düşünüyorum.

DARBELERE KARŞI TAVIR ALAN BİR GÜÇ OLUŞTU
Gelecek
yıllar için şöyle bir umut görülebilir. Son iki yılda ordunun
muhtıraları ve siyasal vesayeti sıkılaştırma ve artırma girişimleri
geniş çevrelerden tepki gördü. AKP de kendi varlığına tehdit gördüğü
için bunlara tavır aldı. Ayrıca 20 yıl öncenin toplumu ile bugünün
toplumu aynı değil. Tamam çok derli toplu, birikim sahibi bir toplumdan
söz etmek yine zor ama darbelere karşı çok daha duyarlı, çok daha
karşıdan tavır alan bir güç oluştu. 27 Nisan Muhtrası’ndan sonra bu
tepkiler belirgin olarak ortaya çıktı. Bu tepkiler sonrasında AKP’nin
de tavır alması önemliydi.

TEPKİLER HESAPLAŞMAYA DÖNÜŞMELİ
Baktığımız
zaman darbe planı yaptığı iddiasıyla emekli kuvvet komutanları göz
altına alındı, tutuklandı ve yargılanıyor. Bütün bunlar Türkiye için
umut elbette ancak bunun daha sistemli ve yaygın hala gelmesi
gerekiyor. Türkiye’de darbelere karşı oluşan bilincin ve uyanışın 12
Eylül’le hesaplaşmaya dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama henüz
bu kapsamda birşey yok. Çünkü darbelere karşı gösterilen bu tavrın 12
Eylül’le hesaplaşma yönüne evrildiğini şu an için söylemek zor.

DARBELERE KARŞI OLMAK HESAPLAŞMAYI GEREKTİRİR
Sadece
mevcut bir darbe tehditi ile mücadele etmeyi hedef seçen ve bununla
ilgili bir ufuk çizen herhangi bir hareketin samimi ve güçlü bir
şekilde darbelere karşı çıkması çok zor. Eğer darbelere, askeri
vesayete, cuntacılağa karşı olmak konusunda samimi olmak isteniyorsa
iktidardaki güçler 12 Eylül’le hesaplaşmak zorunda kalacaktır.

ŞİLİ ÖNEMLİ BİR ÖRNEK
Yunanistan,
Arjantin, Şili gibi darbe görmüş ülkelerin deneyimleri bizlere örnek
oluşturabilir, ilham verebilir. Özellikle Şili, üzerinde durulması
gereken önemli bir örnek. Çünkü orada darbenin sonuçlarıyla ve
zihniyetiyle hesaplaşma konusunda çok zorlu uzun süren bir süreç
yaşandı. Bugün geldikleri nokta iyi sayılır. Türkiye’de bunu tahayyül
etmek bile zor. Şili’de darbe 1973’ de yapıldı. Orada yargısız
infazlara katılmış üst düzey subaylar bugün bile sorgulanıyor,
yargılanıyor, cezalarını çekiyorlar. Bunun peşini bırakmayan bir sivil
hareket var. Elbette kolay olmadı. Bu yüzden umutsuzuluğa kapılmamak
için ders olabilir. Uzun süren sabırlı bir mücadeden sonuç alınmasının
mümkün olduğunu gösteren bir örnektir Şili.

DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK
Ertuğrul Mavioğlu, Radikal Gazetesi Haber Koordinatörü
12
Eylül’le yüzleşme, anayasasından kurumlarına kadar hepsiyle
hesaplaşmayı gerektirir. Sadece bununla da kalmıyor. Türkiye’ye 12
Eylül döneminde gelmiş olan kurumlar, mahkemeler, yargılama biçimleri,
cezaevlerindeki insanlara yapılan muameleler, insanların cezaevlerine
atılma sebepleri 12 Eylül’den bugüne değişmiş değil. Bunları çoğaltmak
da mümkün.

Darbe ile gerçekleştirilen baskı ve zulüm sonucunda
ortaya çıkan genel yılgınlaşma ve depolitizasyon hâlâ toplumda
bulunmakta. Bu sebeple yüzleşme 12 Eylül anayasasını değiştirme,
yasalarla oluşturulan kurumsallaşmış karakteri ortdan kaldırma ve bu
toplumu yeniden kendi talepleri için söz söyleyebilir hale getirmekten
geçiyor.

12 Eylül toplumun bütün muhalif kesimlerini ezdi. Bunu
yalan ve demogojilerle yaptı. Anarşiyi, terörü ortadan kaldırmayı öne
sürerek yaptı. Sermaye kesiminin istediği biçimde, toplumdaki bütün
örgütlenme imkanlarının önünü tıkayarak yaptı. Bu süreç hâlâ aynı
şekilde varlığını devam ettiriyor toplumda.

15. MADDE HEP DİMDİK AYAKTA
12
Eylül’le hesaplaşılmasını, idamların, işkencelerin sorumlularının
yargılanmamasını, anayasanın geçici 15. maddesiyle sınırlı olarak
görmüyorum. 15. madde 12 Eylül döneminde mağdur olmuş, daha sonra
iktidara gelmiş Demirel, Ecevit gibi isimler tarafından bile
kaldırılmadı. 15. madde dimdik ayakta kaldı. Bu şu anlama geliyor, 12
Eylül’le hesaplaşmanın artık yukarıdan gelecek bir müdahale ile
olmayacağı anlamına geliyor. Mevcut sistem partilerinin bunu ortadan
kaldırmak için herhangi bir adım atmayacağını çok net gördük. Bu
iradenin darbeden mağdur olmuş sol kesimden gelmesi gerekiyor. Başka
bir irade göremiyorum.

BU KARAMASAR TABLO SONSUZA KADAR SÜRMEZ
Ben
açıkcası bu karamsarlık tablosunun sonsuza kadar sürmeyeceğini
düşünüyorum. Yani bir ülkede bu kadar çok gelir sıkıntısı varsa, bu
kadar yalan varsa bunun tam tersi sonuçların doğacağını da hesap etmek
gerekir.

SADECE 301’İN KALKMASIYLA ÖZGÜRLÜKLER SAĞLANMAZ
Türkiye’de
özgürlükler sadece 301. maddenin kalkmasıyla gerçekleşemez. Bugün F
tipi cezaevlerinde, bir eyleme bulaşmamış yüzlerce insanın durumu nasıl
açıklanabilir? İnsanlar 301. maddeden yargılanmadılar ama Terörle
Mücadele Yasası var ve bu yasa her türlü örgüt üyesi olmayı suç olarak
değerlendiriyor ve hapse atıyor. 10-12 sene gencecik insanların ömrü
burada geçiyor ve bu toplumda da buna karşı tepki gösterilmiyor.

TÜRKİYE’DE KURALSIZLIK İNANILMAZ
Bu
toplumda adaletsizliği ve sıkıntıları yaratanlar nasıl yönetileceğimiz
konusunda da karar veriyorlar. Türkiye’deki kuralsızlık inanılmaz
biçimde. Bu ülkede açlıktan ölen insanlar da var, öğlen yemeğini başka
ülkelerde yiyenler de. Bu kadar haksızlığın olduğu bir ülkede
yaşıyoruz. Ve bir ülkede bu kadar adaletsizlik varsa, çok da kurallı
bir yönetme biçimi bekleyemezsiniz.

YILAN VARLIĞINI DEVAM ETTİRİYOR
Susurluk’la,
Ergenekon’la ilgili davalar açıldı ama bu insanlar ancak tasfiye
olduklarında yargılanıyorlar. Yılan varlığını devam ettiriyor ve sadece
kabuk değiştiriyor. Kontragerillaların, faili meçhul cinayetleri
işleyen şebekelerin, çetelerin varlığı hâlâ devam ediyor.

CEVAP TOPLUMSAL İRADEDE YATIYOR
Arjantin,
Şili gibi ülkelerle toplumsal bir irade oluşmuş. Bu irade için hem çaba
sarf etmek hem de sabırlı olmak gerekiyor. Biraz rüzgarın akış yönünün
değişmesi gerekiyor. O ülkelerdeki cuntacılar yargılanıyor ama
Türkiye’de gerçekleşmiyor sorusunun cevabı toplumsal iradede yatıyor.
Türkiye’de bu irade henüz oluşmuş değil.