31 Ağustos 2008 Pazar

SEARCH-EARN İLE KAZANÇ FIRSATLARI BİTMEZ

İhtiyacın Senin
Bonusda Senin!
http://www.search-earn.com/sevdor

Artık ihtiyaçlarınızı alırken bonusta kazanacaksınız! Her hafta bir ürün sizin ihtiyacınız olarak satışa sunulurken, bonuslar anında hesabınıza işlenecek!
http://www.search-earn.com/sevdor

1. Hafta Başladı!

Winshop ile alışveriş ederken de kazanabileceksiniz. Artık ihtiyaçlarınızı aldığınız andan itibaren 4 hafta boyunca sınırsınız bonus puan hesabınıza işlenecek. Örnek olarak 1. hafta alışveriş ettiniz 2.3.4. haftalarda grubunuzdan yapılan tüm alışverişlerden bonus kazanacaksınız. Bu şekilde alışveriş ettiğiniz hafta ve takip eden 3 hafta boyunca toplam 4 hafta bonus WinShop puanı kazanmaya devam edeceksiniz.

Sipariş vermek için tıklayın!
SONIC BLADE ŞARJLI BIÇAK SETİ

GENEL ÖZELLİKLER

* Sonic güç kullanmak varken, neden kaslarınızı kullanasınız ki?
* Ezmeden Sonic bölme sağlayan bu teknoloji, yemekleri kırıntılamadan, ezmeden yada kopmalarına izin vermeden kesmenizi sağlar.
* Dağılma yada baskı yok ezilmeden kusursuz bir kesme işlemi var.
* Rostonuzu, kırıntılamadan kesin, bol peynirli pizzanızı dilimleyin.
* Salatalar, çorbalar ve şiş kebap için eşit büyüklükte parçalar kesin.
* Ailenizin sağlıklı ve lezzetli şeylerle beslenmesini sağlamak için, sebze ve meyvelerinizi önceden kesip hazır bekletin.
* Sonic Blade, öyle hassas kesim yapar ki, dünyanın en narin yiyecekleriyle bile, ip inceliğinde leziz dilimler hazırlayabilirsiniz.
* Dondurulmuş mozaik pastanız mı var? Sorun değil.
* Domatesleri dilimlemeyin, diş diş sarımsak doğrayın.
* Kızarmış pilici kolayca ikiye bölün yada kemikli pirzolayı.
* Kaya gibi sert dondurulmuş yiyecekleri, bir pastayı dilimler gibi kolayca dilimleyin.

Süper Sonic Güçlü Sonic Blade Nasıl Çalışıyor ?
* Sonic Blade eski kesme alışkanlıklarınızı rafa kaldırıyor, Sonic Blade ile kaslarınız değil bıçağınız çalışacak!
* Klasik bıçaklarda malzemeyi kesebilmek için malzeme üzerine bastırmalı ve bıçağı ileri geri hareket ettirerek malzemeyi kesmektesiniz.
* Ancak Blade''nin güçlü motoru sayesinde ürünümüzü sadece malzemenin üzerine nazikçe bastırmanız yeterlidir. Gerisini o halleder.
* Üstelik Sonic Blade''i kullanabilmek için elektrik prizine de ihtiyacınız yok.
* Dahili şarjlı bataryası sayesinde piknikte, yazlıkta, kampta ve tatillerde de Sonic Blade en büyük yardımcınız olmaya devam edecek.
Garanti: 2 Yıl


PAKET İÇERİĞİ
* 1 Adet Sonic Blade Motorlu Tutma Sapı
* 1 Adet Korumalı Şarj Üniteli Bıçak Bloğu
* 1 Adet Et ve Benzer Malzemeler İçin Lazer Teknolojisi ile Üretilmiş Keskin Bıçak Ucu
* 1 Adet Donmuş ve Sert Malzemeleri Kesmek İçin Lazer Teknolojisi ile Üretilmiş Testere Bıçak Ucu
* 1 Adet Malzemeleri Tutmanıza Yarayacak Tarak Tutma Aparatı
* 1 Adet Leziz Yemekler ve Sofra Sanatı Kitabı
* 1 Adet Şarj Ünitesi
* Kullanma Kılavuzu
Sipariş vermek için tıklayın!



Winshop Detayları
o Winshop sadece Türkiye' ye teslimat yapmaktadır.
o Türkiye genelinde teslimat yapılmaktadır.
o Alışverişinizi takiben 7 gün içinde ürün adresinize kargo ile teslim edilmektedir.
o Ortalama kargo ücreti 5 YTL 90 Ykr dir.
o Kargo ücreti alıcı tarafından ödenmektedir.
o Winshop ta satılan tüm ürünlere KDV dahildir.

4 hafta Sürekli Bonus

Her alışverişinize 4 hafta bonus ilave edilir. Yapacağınız ilk alışverişten itibaren sürekli bonus.

Grubunuz Bonus Kazandırır

Direkt referanslarınız 5.000 puan, alt referanslarınızın alışverişleri 1.000 puan bonus kazandırır.

Sınırsız Bonus

Ne kadar çok alışveriş olursa o kadar çok bonus kazanırsınız, hiç bir sınır yoktur. Sınırsız bonus kazandırır.

.

29 Ağustos 2008 Cuma

Sol ve globalizm

Ahmet Altan


İnsanlar da, fikirler de, siyasetler de, aynen gemiler gibi değişik değişik limanlara gidebilirler.



Hepsinin aynı yere gitmesi gerekmiyor.



Ama hangi limana giderse gitsin bütün gemilerin, yolunu bulabilmesi
için “kutup yıldızı” gibi sağlam bir yol göstericiye ihtiyacı var.



Gidilecek limanın farklılığı, rotayı belirleyecek “ölçünün” farklılığı anlamına gelmiyor.



Tarihin geçiş dönemlerinde, fikir yolculuklarının “kutup yıldızları” sönükleşip kaybolur bazen.



Rotasını belirleyecek “işareti” kaybeden birçok insan, varmak istediği limandan çok başka bir limanda bulur bazen kendini.



Bir çağdan bir çağa geçiyoruz.



Hayat neredeyse tümüyle değişmekte.



Bütün kavramlar farklılaşıyor.



Sınıf yapıları değişiyor.



İşçi sınıfı sahneden çekiliyor.



Ki bu gelişme insanlık tarihinin belki de en övünülecek, en büyük aşaması.



Pek de uzak olmayan bir gelecekte insanlar, üretime bedenleriyle katılmayacaklar.



Aletleri, aletler yapacak.



Bu, insanlık için büyük bir gelişme ama “sol” kesim için karanlık
bir gecede “kutup yıldızını” kaybetmek gibi rotayı şaşırtan bir sonuç
veriyor.



Teorisini büyük ölçüde “işçi sınıfı” üzerine kurmuş bir ideoloji, işçi sınıfı yok olunca ne yapacak?



Onunla birlikte yok mu olacak?



Onun aslında yok olmadığını iddia ederek tuhaf bir serabın içinde mi hayatını sürdürecek?



Yoksa, asıl “kutup yıldızının” işçi sınıfından başka bir şey olması
gerektiğini düşünüp, solun “rotasını ve pusulasını” bir daha mı gözden
geçirecek?



Solun nihai amacı, “işçi sınıfını” yüceltmek, onu güçlendirmek, onu iktidara getirmek değildir.



Solun nihai amacı, “devletsiz, sınıfsız, mülkiyetsiz” bir “enternasyonalizme” doğru ilerlemektir.



İşçi sınıfının bu “yolculukta” öncü seçilmiş olması, bu sınıfın “mükemmeliyetinden” ya da vazgeçilmezliğinden kaynaklanmaz.



“Mülk ve iktidar” sahibi kapitalistlerin, durumlarından duydukları
memnuniyetten dolayı daima “değişime” karşı çıkacakları varsayımından
kaynaklanır.



Bu varsayım, ilk söylendiğinde doğruydu.



Kapitalizm, değişimin önündeki engeldi.



Ama, işçi sınıfının en azından teorik olarak Sovyetler Birliği’nde
iktidara gelmesi, proletarya-burjuvazi çatışmasının devletler ve
bloklar düzeyinde sürdürülmesi, bir rekabetin ortaya çıkması, bu
rekabette ön almak ve galip gelmek isteyen kapitalizmin “tutucu”
yapısını değiştirdi.



Uzay yarışının yaşanması teknolojiyi geliştirdi, işçi sınıfına gerek
kalmadı, Sovyetler çöktü ama kapitalistler de yapısal bir dönüşümden
geçtiler.



Robotlarla ürettikleri çok fazla miktarda kaliteli mal birikti ellerinde.



Bunu kime satacaklar?



Tek bir ülkeye yetecek olandan çok fazlasına sahipler.



O zaman, bütün dünyanın pazar olması gerekiyor.



Devlet sınırlarının, gümrük duvarlarının ortadan kalması gerekiyor.



Globalizm gerekiyor.



Globalizm, sınırsız tek bir dünya demek.



Peki, enternasyonalizm ne demekti?



O da “sınırsız tek bir dünya” demekti.



İnsanlık, sınırsız tek bir dünyaya doğru yürüyor ama bunu işçi sınıfının değil kapitalistlerin öncülüğünde yapıyor.



Şimdi devletler ortadan kalkıyor.



Yakında bizim bildiğimiz sınıflar ortadan kalkacak.



İşçi sınıfının olmadığı bir dünya da burjuvazi de varlığını koruyamaz çünkü.



Bu iki sınıf ancak birlikte var olabilirler.



Burjuvazi de ya yok olacak ya da şimdiden tam olarak kestiremeyeceğimiz biçimde yapı değiştirecek.



Zaten yapı değiştirmeye başladı bile.



Artık, “mülk” sahipleri dünyanın en güçlüleri ve en zenginleri değil, yaratıcı fikir sahipleri onları geçti.



Tek bir iyi fikirle, yoksulluktan zenginliğe zıplamak mümkün.



Sadece bu gerçek bile kapitalist sınıfın nasıl bir çözülme içine girdiğini gösteriyor.



Sonunda burjuvazi de yok olacak.



Büyük bir ihtimalle bütün dünya “hizmet sektörü” denilen tek bir sınıfın içinde toplanacak, herkes birbirine hizmet edecek.



Mülkiyetin ortadan kalkıp kalkmayacağını söylemek güç, belki yakın
zamanda mülkiyet ortadan kalkmayacak ama “mülksüzlük” ortadan kalkacak,
herkesin bir mülkü olacak.



Yeni teknolojiler sayesinde dünyanın bütünü hatta belki uzayın bir kısmı insanların kullanımına açılacak.



Belki de benim tahmin ettiğim gibi olmayacak başka gelişmeler
yaşayacağız ama ne yaşarsak yaşayalım bu, geçmişin “iki sınıflı”
yapısından daha eşitlikçi, daha enternasyonal, daha devletsiz, daha
baskısız bir hayat olacak.



Eğer sol, geleceği kavramak için “işçi sınıfı” anılarından hareket ederse, geleceğe değil geçmişe doğru yol alır.



Ama kendisine “kutup yıldızı” olarak “değişimi” seçer ve rotasını
ona göre ayarlarsa, yeni bir dünyanın yapılanmasında rol oynar, geçiş
dönemlerinin acısını azaltmak için politikalar oluşturur.



“Enternasyonalizme” giden tarihî yolculukta, yol gösterici olur.



Her şeyin değiştiği bir çağda elbette sol da değişecek, bir kısmı
geçmişin değerlerini ve sınıflarını savunmayı sürdürerek geçmişin ve
tutuculuğun bir parçası haline gelecek.



Bir kısmı da “globalizmin” enternasyonalist anlayışına sahip çıkacak, sınıfsız, devletsiz bir yapıya ulaşılmasını destekleyecek.



Bu iki “soldan” birini seçmek isteyenler, solun “tarifi icabı” daima
“ileriden, değişimden” yana olması gerektiğini düşünmek zorundalar
herhalde.



Bir de şunu bilmek zorundalar tabii...



Geçmişi savunarak ilerici olmak imkânsızdır.


28 Ağustos 2008 Perşembe


Kazanç Ortağımız
Olmak İster Misiniz?


Ayrıcalıklı
partner üyelik avantajlarından yararlanmak ister misiniz? Gelin büyük
Search-Earn dünyasında sınırlı sayıdaki partnerlerimizden biri de siz
olun!


 Partner Üyelik İçin Tıklayın!




Ne Kadar Değerli Olduğunu
Biliyor Musun?



İnternette gerçekleştirdiğin aramalardan; her yıl yarattığın 900 $ lık katma değerden hiç pay almıyor musun?
Şimdi sende aramıza katıl ve hak ettiğin payı al!

http://www.search-earn.com/sevdor

Günter Gra(ss) gerçeğin ardına mı gizlendi

28.08.2008
| Emre Erdem


Nedir SS ya da Waffen SS? SS, Schutzstaffel
yani koruma bölüğü; Waffen SS ise Silahlı SS. Önceleri Hitler'in
kişisel muhafızlığını yapmak üzere kurulmuştur. İlk kurulduğunda, polis
görevi yapan silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Toplama kampları
kurulup, Himmler tarafından bunların yönetiminden SS Örgütü sorumlu
tutulunca iki ana gruba ayrıldı.Bunların ilki, Waffen SS ya da "Silahlı
SS Örgütüydü", bu örgüt artık askeri bir yapı almıştı. Ordudan geçmiş
subaylar tarafından yönetiliyordu. 1942 yılından sonra askerlik
yükümlüsü gençler de burada görev yapmaya başladığı için "parti
muhafızı" vasfını kaybetti, normal birliklerden bir farkı kalmadı.Diğer
bölüm ise, Allgemeine SS yani "Genel SS Örgütüdür". Bu örgüt bir çeşit
polis görevi yapmıştır. SS'lerin soykırım suçu işledikleri
iddia edilen bölümü Allgemeine SS'dir. Bunların subayları genelde ordu
kökenli değildir.Her iki bölüme de (önce Waffen SS'e) yabancı personel
alınmıştır. Önce Alman asıllılardan veya Alman milletine akraba
uluslardan SS Tümenleri oluşturulurken sonraları çeşitli uluslardan
toplan 35 tane SS tümeni oluşturulmuştur. Allgemeine SS birlikleri de
bir süre sonra silahlandırılıp (Burada silah sözünden kasıt, tank, top,
zırhlı araç türü ağır silahlardır), yeni tümenler oluşturulmuştur. Bu
birliklere yabancılar ve eski mahkumlar da alınmıştır. Bu şekilde
oluşturulan Dirlewanger ve Kaminksi Tugayları savaş sırasında soykırım
suçu işlediği iddia edilen birliklerdir.

Peki,
kimdir Günter Gra-SS? Dünyaca ünlü, Nobel Ödüllü Alman yazar Günter
Grass. 16 Ekim 1927'de Danzig'de doğar. İkinci Dünya Savaş sonrasında
maden işçiliği, taş oymacılığı ve caz orkestrasında müzisyenlik
yapar. Düsseldorf ve Berlin Güzel Sanatlar Akademilerinin heykel
bölümünde okur. 1956-1960 arasında Paris'te yazar, ressam, grafikçi
olarak çalışır, daha sonra Batı Berlin'e yerleşir. İlk kez 1955'te
Stuttgart Radyosu'nun açtığı bir şiir yarışmasında aldığı ödülle
tanınır. Blechtrommel (Teneke Trampet) adlı romanı dünyaca ün
kazanmasını sağlar. Şiirleri sözcük oyunlarıyla dolu, yergici ve
kimileyin soyuttur; şiir kitaplarını kendi grafikleriyle süslemiştir.
1999 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanır.


Yarım asır sonra…

Terörün
kırmızı alarm verdiği günlerde, Günter Gra(ss) yarım asırı aşkın
süreden sonra milyonlarca insanin soykırıma uğradığı katliamda gönüllü
olarak Waffen SS'lere katıldığını itiraf etti. Edebiyat, kültür
dünyasında bomba etkisi yapan açıklamasıyla Günter Grass senelerdir
sakladığı gerçeği Frankfurter Allgeimende gazetesinde dışavurdu. 17
yaşında kendi isteğiyle katıldığı Hitler ordusuna dair gerçekleri Grass
neden altmış sene boyunca gizli tutmuştu? Eylül 2006'da piyasaya çıkan
Beim Hauten der Zwiebel (Sogani Soyarken) adlı kitabında soğan
metaforundan yararlanarak çocukluğundan, gençlik yıllarına uzanan
dönemi anlatır ve 1960 senesinde otobiyografik roman şu sözlerle
sonlanır: "Bundan böyle sayfadan sayfa, kitapların arasında
yaşadım..." Grass'ın kitabının satışından önce yapmış olduğu açıklamayı
ünlü edebiyat elestirmeni Hellmuth Karasek: "Bunları daha önce
söyleseydi, Nobel ödülünü riske ederdi" derken, bazı çevreler 17
yaşında bir bireyin çocuk yaşta olduğuna dair savunmalarda
bulunuyorlar...


Savaş sanatını bilmek

Bu
bağlamda şu soruları sormadan edemiyorum: Grass'in bu kadar zaman
beklemesi edebiyat pazarına sürülecek eserin PR kampanyası mı? Yoksa
yazarın gün be gün artan Neo Nazi çevreden okur kitlesini de mi hedef
aldığına dair spekülasyonlar ötesinde Karasek`in değindiği gibi Nobel
öncesi ve sonrasi Gra(ss) diye edebiyat tarihçileri için yeni bir sayfa
aralamak mı istedi. 13 haziran 2006 tarihli Die Welt gazetesinde 77
yaşındaki yazar Walter Kempwoski: "Bu biraz geç ortaya çıktı" derken
sözlerine İncil'den alıntı yaparak çağın gizlenmeye çalışılan gerçeğini
dile getiriyor:"Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın."

Çağımızın
düşün adamı, eleştirmen, oyun yazarı Bernard Shaw der ki: "Askerlik,
güçlüyken acımasızca saldırma, güçsüzken gizlemeyi bilme sanatıdır.
Savaş kazanmanın tüm sırrı budur: Düşmanın haksızlık anını kollayacak,
ne olursa olsun eşit koşullarda kesinlikle savaşmayacaksınız." Gra(ss)
yarım asır boyunca tarihi gerçeğin ardına gizledi mi acaba?


27 Ağustos 2008 Çarşamba

Toolbar Kullanın Daha Çok Kazanın!








Search-Earn Toolbar ile Kolay Arayın, Kolay Kazanın!


Search-Earn toolbar (araç çubuğu) ücretsiz bir program olup, aramalarınızı kolaylaştırabilmek için dizayn edilmiştir.

Üyelerimizin önemli bir bölümü aramaları için toolbarımızı tercih etmektedir.

Toolbar ile arama yapmak da kazanmak da daha kolay!




Toolbarı Yükle!


S&E Toolbarı yüklemenizle birlikte, kazanmaya başlarsınız. Toolbar sayesinde;




  • Her aramanız için Search-Earn sayfasına gitmeniz gerekmez.
  • Her reklam tıklamasından puan kazanmaya devam edersiniz.
  • Aramalarınızı daha hızlı gerçekleştirirsiniz.
  • Toolbar reklamları ile ektra kazanç imkanı sağlarsınız.
  • İstediğiniz zaman, toolbar menüsündeki "Kaldır" tuşu aracılığıyla programı kaldırabilirsiniz.



Toolbar Kullanın
Daha Çok Kazanın!


Toolbar
ile yapacağınız aramalar site üzerinden yapılmış gibi işlem görür.
Toolbar size aramalarınızda özgürlük sağlar. Tarayıcı hangi sitede
olursa olsun ararsınız.


Türkçe Toolbar Yükle







Bu haberin ilgilisi, ilk iş doktora başvursun

Kuşadası’nda tatil yapanlar parmak kaldırsın

Bu
yaz Kuşadası'nda Moldovya uyruklu M.N ile birlikte olup çapkınlık yapan
erkekler en yakın hastaneye giderek hemen AIDS testi yaptırın. Polisin
yaptığı operasyonda yakalanan Hepatit C ve AIDS hastası M.N üç ayda 230
erkekle birlikte olduğunu söyledi

Kuşadası'nda
fuhuş yapılan otellere yönelik baskınlarda bir ay içerisinde 50'ye
yakın yabancı uyruklu hayat kadını gözaltına alınırken, fuhşa teşvik ve
yer temin etmek suçlarından 12 kişi yakalanıp, tutuklandı. Son olarak
Camiikebir Mahallesi'nde fuhuş yapıldığı belirlenen bir otele yapılan
baskında, polis ekipleri Moldova, Rus ve Tacikistan uyruklu altı
yabancı uyruklu hayat kadınını gözaltına almıştı. Sınır dışı edilmeden
önce Kuşadası Devlet Hastanesi'nde kan örnekleri alınan kadınlardan
birinde Hepatit C saptanırken birinin AIDS olduğu anlaşılmıştı.

MİKROP YUVASI SANKİ •
Hem AIDS hem de Hepatit C taşıdığı tespit edilen Moldova uyruklu
M.N'nin üç ay önce Kuşadası'ndan geldiği, yaklaşık 230 erkekle birlikte
olduğu belirtildi. Hastane yetkilileri bu hayat kadınlarının, ilişkiye
girdikleri erkeklere, cinsel yollarla Hepatit C ve HIV virüsünü
bulaştırmış olabileceğine dikkat çekti. Yetkililer, bu kadınlarla
birlikte olan erkeklerin sağlık kuruluşlarına başvurmalarını önerdi.

26 Ağustos 2008 Salı

İkame edilen aydınlık

MÜREKKEP

Gökhan Özgün

Türk aydınının bahtını, kaderini, niyetini ve kısmetini Türk otomobil endüstrisine benzetirim.



Türk aydını deyince, genellikle kendine solcu diyenlerden
bahsediyorum. Çünkü Türk aydınının pasaportunun aidiyet hanesinde solcu
yazar. Bu gayet resmî bir durumdur. Türk aydını nedense bunun önden
deklare edilmesinde ısrar eder. Tıpkı T.C. laiklerinin müslümanlık
hanesini kafa kâğıdında ısrarla görmek istemesi gibi.



Çünkü biri, müslümanlığın baştan çıkmasından korkar, diğeri,
solculuğun elden çıkmasından. Bu nedenle birinin müslümanlığı diğerinin
solculuğu, kayıt altındadır.



Türk aydınının Batı’yla ağır hastalıklı ilişkisi ithal ikameci bir sanayiye benzer.



En ithalci, en ikameci sanayimiz neydi memleketimde? Otomobil endüstrisi.



Batı’nın yarattığı otomobil dünyada her insanın hayalini süslemiş, ihtiyacını şekillendirmiştir.



Otomobilin kaçınılmazlığını fark eden devlet der ki, niye onlardan
alalım? Koçum Türk, onu da yapar. Ve karşınıza ilk Türk otomobili
Anadol çıkar. Otomobil demeye bin şahit ister. Olsun, bin şahitten çok
ne var memleketimde? Binbir şehit.



O esnada Türk aydını da Anadol’a benzeyen teoriler üretmektedir.
Osmanlı’nın ‘feodal’ yapısından bahseden, bir teori arzusu ve hayaliyle
üretilen, ama tıpkı Anadol gibi bin şahit isteyen teoriler.



Bir gün Anadol’un otomobil olamadığı, ‘feodal Osmanlı’nın ise teori
bile olmadığı bir takım ‘sapkın’ kişiler tarafından farkediliverir.



Artık yerli malı tasarımdan tam ithal ikameci modele geçme
zamanıdır. Şahin’ler, Doğan’lar, Doğan görünümlü Şahin’ler, Serçe’ler
devri başlar. İthal ikameci Türk otomobili peynir ekmek gibi
satmaktadır. Bunu memleket yemiştir.



Bu otomobiller o kadar çok benzin yakar ki, adamı soyup soğana
çevirir. Bu hakikat özenle herkesten gizlenir. Onun yerine, etrafa
şöyle bir söylenti yayılır. En iyisi Türk malı otomobil. Çünkü yedek
parçası ucuz, her yerde de servisi var.



Müthiş bir yedek parça ve otomobil tamir endüstrisi doğar. Aslında, yukardan aşağıya bir ‘rant’ endüstrisidir bu.



Ortaya öyle bir Türkiye çıkar ki, dünyanın en iyi tamircileri
buradadır. Çakma çıkma takma parçalarla sıfırdan motor yapabilirler.
Bozulan her Türk otomobilini, memleketin neresinde olursa olsun, tekrar
yürüyebilir hale getirirler. Gerçekten hayran olunacak bir maharet
sahibidirler.



Bu sırada Türk aydını da boş durmaz. O da Batı’dan parça parça
düşünce alır, burada monte edip etrafa satar. Öyle bir montaj fikir
sanayii oluşmuştur ki, bundan birçok aydına ‘maddi manevi’ istihdam
imkânı doğmuştur.



Artık, Türk aydını ‘yeni düşünceye’ açık değildir. Eski montaj
düşünceleri tamir edip tekrar yola sokmaktır onun bildiği. Bunu da
hakikaten çok iyi yapar. Hakkını yememek lazım.



Bu arada dışarıda binbir fikir, binbir solculuk, binbir felsefe
üretilmektedir. Ama bunlar, ‘fikir işçisi’ Türk aydınının ürettiği
malın ayrıcalığını korumak için memlekete yüksek ‘gümrük vergisiyle’
‘burjuva’ malı kıvamında girmektedir.



Bu yeni fikirlere Türkiye gerçeğine uygun değil, çok ‘yüksek sınıf’,
çok ‘burjuva’ muamelesi yapılır. Zira, bu fikirler eskisi kadar çabuk
bozulup yolda kalmamaktadır. Bu da entelektüel yedek parça sanayiini,
ve onun fikir işçilerini işsiz bırakmaktadır. Bu arada çağdışı montaj
fikirlerle boş yere ne kadar benzin yakmış Türkiye, hiç mühim değil.



Ama bir gün, ulusun sınırları geleceğin rüzgârlarına dayanamaz, çöker.



Ve aniden ortaya çıkar ki, ‘sistemin içine aldıklarının’ ve
‘sistemin dışladıklarının’ çelişkisi, alttakilerin ve üsttekilerin
çelişkisinden daha belirleyicidir bu memlekette. Kazanılanın çoğu da
zaten kâr değil ranttır. Ve, maddi ve manevi ‘rantlar’, yukardan
aşağıya ‘içerdekilere’ iyi kötü dağıtılmaktadır. Bunun dışında kalanlar
da, yukardan aşağıya kendi başının çaresine bakmaktadır.



Ayrıca, kısmete bakın, aynı anda, dünyada da, ‘içerdekiler’ ve
‘dışardakiler’ kavramları, globalizm yüzünden, birdenbire çok daha
belirleyici hale gelmiştir. Yani, içerisi ve dışarısı çelişkisi,
içeride de, dışarıda da, değişimin motoru haline gelmiştir.



Bu yepyeni ‘motordan’ hiç mi hiç anlamamaktadır Türk aydını.



Eski ‘dahi’ Doğan bayii artık Türkiye’yi yönetemeyecektir.
Sıradanlaşacaktır. Uzun ve bozuk yolda vazgeçilmez Türk aydını eski
fikir tamirhanelerini, montaj bayilerini kapatmak zorunda kalacaktır.
Sıradanlaşacaktır.



Bu tabii ki emperyalizmin bir oyunudur.



Bu arada ‘emperyalizm’ çoktan büyümüş globalizm olmuş ve ‘oyun oynamayı’ bırakmıştır.



Not: İthal ikamesi faydalı olabilir. Ama, sana verilen
ilk fırsatı nasıl kullandığın önemlidir. İlk fırsatta bir Anadol
sokuşturursan memlekete, ithali de ikamesi de geri teper. İthal ikamesi
bir kumardır. Memleketin kaderini, ayrıcalık verdiklerinin insafına,
iyi niyetine ve becerisine terk eden bir kumar.









25 Ağustos 2008 Pazartesi

Artık Ergenekon'u ben de yazabilirim!



Gladio bugün; Ergenekoncuların mı, yoksa güya Ergenekonculara savaş
açmış gibi görünüp Kemalist Cumhuriyet'i yıkmayı amaçlayan
Neo-Ergenekoncuların mı arkasında? Sorunun yanıtını "Gladionun Babası" ABD'nin dış politikalarına bakarak yanıtlayabilirsiniz.


Tam o günlerde, bugün artık adını herkesin bildiği bir subayla
tanıştım; Binbaşı Ahmet Cem Ersever... Ersever'i öldürenler nüfus
cüzdanını bana gönderdi; ölüm sırası bendeydi. Bugün, avazı çıktığı
kadar bağıranların o gün sesleri hiç çıkmıyordu. Evet, geliniz
Ergenekon'u bir de benden dinleyiniz; çünkü kafanızı çok karıştırdılar.

ERGENEKON soruşturması/davası konusunda son günlerde ortalık biraz sakinleşti; "kayıkçı kavgası" bitti gibi.

Eee
artık Türkiye'nin bu sözde derin gündemi hakkında birkaç söz
edebilirim. Sanıyorum bu konuda bir şeyler söyleyecek kadar bu konuyla
ilgili haberler, kitaplar yazmış ender gazetecilerden biriyim.

Önce "Binbaşı Ersever'in İtirafları" adlı kitabımı yazdım. Yıl: 1993.

Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile 7 Haziran 1993'te tanıştım.

Ersever'in
cesedinin bulunduğu 4 Kasım tarihine kadar geçen beş aylık sürede
çeşitli görüşmeler yaptım. Bunların çoğu yazılmamak üzereydi.

JİTEM'i, JİTEM'in neden ve nasıl kurulduğunu, ilk komutanının kim olduğunu; "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ı, Vedat Aydın'dan Musa Anter'e
kadar nice yargısız infazın nasıl yapıldığını, PKK itirafçılarının
kimler olduğunu, bunların hangi cinayetlerde kullanıldığını Binbaşı Ersever anlattı.

İlk kez bir subay, Güneydoğu'daki hukuk dışı hareketler konusunda, kontrgerilla hakkında konuşmuştu. Ve çok şey biliyordu. Ersever'i hep şaşırarak dinledim.

Zamanla Ersever'le
görüşmemizi birileri öğrendi. Ve daha fazla konuşmaması için onu
öldürdüler. Nüfus cüzdanını beyaz bir zarf içinde bana gönderdiler.
Zarfta başka hiçbir şey yoktu.

Sonra birileri bazı gazeteleri arayarak, "Sıra Soner'de" diye telefon ettiler.

Kaçtım, kayboldum.

Ve o kaçak günlerde Ersever'in bana anlattıklarının hepsini "Binbaşı Ersever'in İtirafları" adlı kitapta yazdım.

Ersever'e
yazmayacağıma söz vermiştim ama artık yazmak zorundaydım. Belki bu
yazdıklarım sonucu katillerinin bulunacağına inanıyordum. Ne safmışım o
yıllar! Neyse.

Ersever'in anlattıkları, bugün konuşulan Ergenekon soruşturmasından daha değerli bilgiler içeriyordu. Ancak "Binbaşı Ersever'in İtirafları" kitabı hiçbir gazetede, dergide, TV'de haber ol(a)madı.

Bir Binbaşı elleri
ayakları bağlanıp, kafasına sıkılan iki kurşunla infaz edilip
Ankara'nın çıkışına bırakılıyor ve kimsenin bu cinayetle ilgili sesi
çıkmıyordu!

Oysa, Türkiye'de o tarihe kadar tam 20 yıldır kontrgerilla konusu tartışılıyordu.

İlk
kez içeriden biri, kontrgerilla faaliyetini ayrıntılarıyla açıklıyordu.
Yapılanların kanunsuz olduğu ortadaydı. Ama kimsenin sesi çıkmıyordu.

Çünkü terör herkesi esir almıştı. Sanılıyordu ki, terörle mücadelede her yol mübahtı!

O
yıllar, 1990'lı yılların başında Güneydoğu'da oluk oluk kan akıyordu.
Faili meçhul cinayetlerde büyük artış vardı. Herkes canından bezmişti
ve kimsenin aklına hukuk gelmiyordu.

Sadece Güneydoğu'da değildi
bu kanunsuz hareketler. Dev-Sol gibi sol örgütlerin
İstanbul-Ankara'daki hücre evlerine yapılan baskınlarda teslim olanlar
bile infaz ediliyordu. Yargısız infazlar dönemi başlamıştı.

Devletin bir bölümü, terörü böyle bitireceğine inanıyordu.

Susurluk'a uzanan kanlı yol işte böyle oluşturuldu.

Susurluk'a uzanıyor

Daha Susurluk meselesi ortaya çıkmamıştı.

Ama Susurluk çetesi ardı ardına cinayetler işliyordu. Yöntemleri aynıydı; polis yeleği giyip "biz polisiz" deyip kişileri evlerinden, işyerlerinden, araçlarından indirip götürüyor ve infaz ediyordu.

Bu yöntemi ilk Güneydoğu'da denemişler; SP Şırnak il yöneticisi İbrahim Sarıca, HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, ÖZDEP Erzincan İl Başkanı Cemal Akar, ANAP Varto İlçe Başkanı Kerim Geldi ve niceleri aynı yöntemlerle öldürüldü.

O günlerde Başbakan Tansu Çiller'in ilginç bir demeci oldu.

Çiller, 4 Kasım 1993'te İstanbul'daki Holiday Inn Oteli'nde basın mensuplarına şöyle konuştu: "Türkiye,
milis hareketi niteliğine dönüşmüş ve yaygınlaşmış bir terör
hareketiyle karşı karşıyadır. PKK'nın haraç aldığı işadamları ve
sanatçılarının isimlerini biliyoruz, hesap soracağız."


PKK'ya yardım eden 67 Kürt işadamı ve sanatçısının bulunduğu bir listeden bahsediliyordu.

Listenin ilk başında Behçet Cantürk vardı.

Ve Behçet Cantürk 14
Ocak 1994'te İstanbul'da evine giderken, polis yeleği giymiş kişiler
tarafından otomobilinden indirilerek bilinmeyen bir yere götürüldü. Bir
gün sonra cesedi bulundu.

Behçet Cantürk'ü diğer cinayetler takip etti: Fevzi
Aslan, Salih Aslan, Savaş Buldan, Adnan Yıldırım, Hacı Karay, Sefa
Erciyes, Yusuf Ekinci, Namık Erdoğan, Medet Serhat, Faik Candan
gibi Kürtler, İstanbul ve Ankara'da kaçırılıp öldürüldü.

Haziran 1996 tarihinde, "Behçet Cantürk'ün Anıları" adlı kitabımı çıkardım. Daha Susurluk'taki o malum kaza olmamıştı. Devleti çıplak görmüştüm.

Ne yalan söyleyeyim, çok korktum.

İtalyan gladiosunu ortaya çıkaran Savcı Fellice Casson'un bir lafı vardır: "Gladioyu
keşfettikten sonra ondan örgüt elemanlarının haricinde haberdar olan
tek kişinin kendin olduğunu bilmek, bunun neticesinde de seni her an
öldürebileceklerini düşünmek korkunç bir duygu."

Korktum ama yine de Susurluk Çetesi'nin cinayetlerini ve yöntemlerini, "Behçet Cantürk'ün Anıları" kitabımda yazdım.

Aslında
ortada pek de gizli saklı bir durum yoktu. Cinayetlerin görgü
tanıkları, Susurluk Çetesi'nin infaz timlerinin robot resimlerini bile
çizdirmişti. Dava dosyalarında birçok ayrıntı vardı. Ama bunların
üstüne gidecek ne bir siyasi güç ne de yargı vardı.

Para, para, para

Terörle
mücadele maksadıyla yola çıkan Susurluk Çetesi, Kürt işadamlarının
infaz edilmesi sürecinde parayla tanıştılar. Öldürülmekten korkan
herkes, canını kurtarabilmek için oluk oluk para dağıtıyordu.

Terörün
finans kaynağı silah kaçakçılığı ve uyuşturucudan elde edilen paraların
büyüklüğü, bu sözde idealist çetenin aklını başından aldı.

Para için "kumarhaneler kralı" Ömer Lütfi Topal öldürüldü.

Ve artık bir büyük oyun sahneleniyordu; önde terörle mücadele görüntüsü vardı; arkada para paylaşımı.

İşin içine para girince çete elemanları birbirine düştü.

Bir taraf Tarık Ümit'i yok ederken, diğer taraf "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın başına bela oldu.

Çete içindeki kavga kamuoyunda, "İkinci MİT Raporu"
olarak bilinen raporun ortaya çıkmasına neden oldu. Rapor basında elden
ele dolaşmaya başladı. Kimse yazmaya cesaret edemedi. Aydınlık Dergisi,
21 Eylül 1996 tarihinde raporu kamuoyuna açıkladı. Rapor yalanlandı.
Meselenin üstü bir kez daha örtüldü.

3 Kasım 1996'daki Susurluk'taki trafik kazası, raporu doğruladı.

Yaranın irini akmaya başladı. Basın kararlılıkla olayın üzerine gitti.

Biz de Doğan Yurdakul ile birlikte "Reis, Gladio'nun Türk Tetikçisi: Abdullah Çatlı" ve "Bay Pipo, Sıradışı Bir MİT Görevlisi: Hiram Abas" kitaplarını yazdık.

Sonra ne oldu; Refah Partisi-DYP koalisyon hükümeti, Susurluk'u "fasa fiso" ilan etti. Basının gayretlerine rağmen Susurluk'un üzeri örtüldü.

Aradan yıllar geçti...

Ergenekon soruşturması patlak verdi.

Evet, üzerine dört kitap yazdığım Ergenekon meselesi konusunda bir şeyler söyleyebilirim artık.

Ergenekon'u doğru okuma kılavuzu

ERGENEKON aslında Susurluk'tur.

Peki, Susurluk gladio mudur?

Bu soru kafaları çok karıştırıyor. Bu nedenle önce gladio nedir ona bakalım:

Gladioyu II. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte CIA ile anlaşan eski Naziler kurdu. Hedefi komünist örgütlerdi.

Ve her NATO ülkesinde bir gladio teşkilatı kuruldu.

Türkiye, soğuk savaşın başladığı iki kutuplu dünyada safını Batı olarak belirledi.

NATO'ya girdi. Ordusunu, istihbaratını ve bürokrasini ABD'ye teslim etti.

Türkiye'nin hedefinde bir tek güç vardı; Sovyetler Birliği ve sözde "uzantısı"
içerideki komünistler. CIA ve dolayısıyla gladionun yardımlarıyla
solculara karşıt sivil örgütler meydana getirildi; Komünizmle Mücadele
Derneği, İlim Yayma Cemiyeti gibi.

Türkiye'de sol kitleselleştikçe karşısına bu kez inanmış idealist ülkücüler çıkarıldı. Komando kampları kurulmaya başlandı.

Türkiye
siyasal cinayetlere sahne oldu. İlginçtir, öldürülen ilk 10 kişinin
hepsi solcuydu. Öldürülen ilk 100 kişinin 76'sı da solcuydu.

Birileri
halkı ve vatanı için ölüme koşan idealist gençlerini kışkırtmak için
elinden geleni yaptı. Toplumda saygı gören isimler öldürülmeye
başlandı. Ardından kitlesel katliamlar geldi; K.Maraş, Çorum gibi.

Toplum, akan kanlarla askeri darbeye mecbur edilmek isteniyordu. Zaten 12 Eylül 1980'de darbe yapanlar açıklamışlardı: "Durumun olgunlaşmasını iki yıl bekledik!"

Bugün artık ortaya çıkmıştır ki, Türkiye'deki bu katliamların sorumlusu CIA/Gladio güdümündeki örgütlerdi.

CIA, Türkiye'yi sola teslim etmek istemiyordu.

Bunun dış politik nedenleri de vardı: ABD'nin bugün nasıl "Büyük Ortadoğu Projesi" varsa, 1970'li yıllarda da "Yeşil Kuşak Projesi"
vardı. CIA'nın planına göre Sovyetler Birliği; Türkiye, İran, Pakistan,
Afganistan gibi Müslüman ülkelerle çevrilecek ve bunlar içerideki
Müslümanları etkileyerek Sovyetler Birliği'ni yıkıma yol açacak büyük
ayaklanmalara neden olacaklardı.

Ancak CIA'nın isteği
gerçekleşmedi: İran'da ABD karşıtı İslam Devrimi oldu; Sovyetler
Birliği Afganistan'a girdi. Mısır, Irak, Suriye'de ABD karşıtı Baas
hareketleri güçlüydü; iktidardaydı.

ABD Türkiye'yi kaybetmeyi göze alamazdı.12 Eylül askeri darbesine giden kanlı yolları gladio/kontrgerilla döşedi.

Ve...

1989'da Berlin Duvarı yıkıldı. Doğu Bloku çöktü. Sovyetler Birliği dağıldı.

Avrupa'daki gladiolar bir bir ortaya çıktı: Batı Almanya'daki adı "Sword"; Avusturya'da "Schwert"; İngiltere'de "Secret British Netword Revealed"; Belçika'da "Bdra8"; Hollanda'da "Command"; İsviçre'de "P:26" ve "P27"; Yunanistan'da "Sheepskin" idi. Fransa'daki adı Teoman'ın şarkısının adıydı: "Rüzgárgülü!"

Neo-Ergenekoncular

Hepsi komünist hareketlere karşı gizlice görev yapmıştı. İlginçtir, sadece Türkiye'deki gladio açığa çıkarılmadı.

Gladio, kontrgerilla ya da Ergenekon adı ne idiyse, bugün kamuoyunun kafasını karıştırmaya devam ediyor.

Elinizde kaba bir şablonunuz varsa; kontrgerillanın/Ergenekoncuların, gladio olduğundan emin olabilirsiniz. "Dün öyleydi ve bugün ortaya çıkan çeteler bunun uzantısıdır" kolaycılığı sizi yanıltır.

Bakınız: Soğuk savaş döneminde öyleydi. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde CIA-Gladio vardı. ABD'nin hedefi-amacı belliydi.

Peki, bugünkü Ergenekon'un altında/arkasında CIA olabilir mi?

Sorunun
yanıtını soru ile vermemiz gerekiyor: ABD'nin bölgedeki Kürt politikası
belli; AKP'ye bakışı belli; Yeni Dünya Düzeni'nin hedefi belli; diğer
yanda Ergenekoncuların da sözde hedefleri belli; o halde?

Üstelik Ergenekon'a karşı savaş açan dinci-liberal takımının ABD-AB ilişkileri de malum.

Gladio
bugün; Ergenekoncuların mı, yoksa güya Ergenekonculara savaş açmış gibi
görünüp Kemalist Cumhuriyet'i yıkmayı amaçlayan Neo-Ergenekoncuların mı
arkasında? Sorunun yanıtını "Gladionun Babası" ABD'nin dış politikalarına bakarak yanıtlayabilirsiniz.

Bugün
ortaya çıkarılan Ergenekon'un gladio olduğunu söylemek zor. Ancak
gladiodan kötü bir anlayışı devraldığını söylemek zorundayız.

Peki, bugün ortaya çıkan Ergenekon nedir?

Ergenekon devlet içindeki çetedir. Yereldir; yani uluslararası bağlantıları yoktur.

Bakınız:
PKK terör örgütüne karşı Türk Silahlı Kuvvetleri büyük bir mücadele
vermektedir. Ancak terör örgütüyle mücadelede, kendini herkesten çok "kahraman" ve "milliyetçi" gören bazı kişiler hukuk dışı yollara sapmışlardır. Ergenekon, devlet içinde çeteleşmiş ve kişisel çıkar peşinde olan mafyadır.

Neo-Ergenekoncular
aksi görüştedir. Onlara göre, Ergenekon salt bir çete değil, bir devlet
örgütlenmesidir. Kanunsuzluğunu TSK'dan aldığı güçle yapmaktadır. Amacı
darbe yaparak AKP'yi yıkmaktır. Devletle, TSK ile hesaplaşmadan bu
sorunun ortadan kalkamayacağı görüşündedirler.

Siz hangi gruba dahilsiniz!

Şaka
bir yana, Türkiye'de yıllardır yapılan ilkel soruşturma Ergenekon'da da
karşımıza çıktı: Delilden sonuca gidileceğine, sonuçtan delile gidildi.

Daha
soruşturma aşamasında, ortada kamuoyunu ikna edecek bir delil bile
yokken; yıllarca kontrgerillayla mücadele edenler-kontrgerillanın
hedefi olan aydınlar, gazeteciler, akademisyenler "Ergenekoncu" olarak kamuoyu önüne çıkarıldı.

Cumhuriyet
mitinglerine katılanlar, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği darbeci yapıldı! Türkiye'deki tüm AKP muhaliflerine "Ergenekon Çetesi" yaftası vuruldu.

Yandaş medyanın hukuku hiçe sayan fütursuz yayınları çok kişiyi rahatsız etti.

Aslında bu çevrelerin amacı, Ergenekon'u aydınlatmak değildi. Ergenekon sadece araçtı. Amaç, ulus devleti yıkıp "renkli devrimin" yolunu açmaktı.

Ergenekoncuların aksine Neo-Ergenekoncular yerel değildir.

Neyse. Artık hukuksal süreç başladı.

Türkiye çete kamburundan kurtulmalıdır. Umarız dava terörün, siyasetin ve Neo-Ergenekoncuların gölgesinde kalmaz.

Çünkü hukuk bir gün herkese lazım olacaktır.


22 Ağustos 2008 Cuma

HABERLER

19 Ağustos 2008

SPA Masaj Aleti Kazananlar


14 Ağustos 2008 tarihli, Hakan İ., İstanbul

15 Ağustos 2008 tarihli, İbrahim D., Balıkesir

16 Ağustos 2008 tarihli, Bilal Y., Bursa

17 Ağustos 2008 tarihli, Yasin Gökhan B., Kütahya

18 Ağustos 2008 tarihli, Dursun B., Manisa

19 Ağustos 2008 tarihli, Ece D., İstanbul

20 Ağustos 2008 tarihli, Saime K., İzmir

21 Ağustos 2008 tarihli, Faruk B., Antalya




18 Ağustos 2008

Personel Alım İlanı



ozyasar.NET bünyesinde görevlendirilmek üzere YAZILIM UZMANI aramaktayız;


-MYO, Üniversite mezunu veya açıköğretim öğrencisi,

-MS-Office programlarına hakim,

-PHP, AJAX, ASP, .NET uygulama geliştirme,

-Tasarım odaklı yazılım geliştirme,

-İş takibi ve sonuçlandırılması konusunda sorumluluk sahibi,

-Diksiyonu düzgün,

-Problem çözme becerisine sahip,

-İletişimi kuvvetli ve ikna kabiliyeti yüksek,

-Takım çalışmasına uyumlu




Başvurular info@search-earn.com e-posta adresine CV eki ile
yapılacaktır. Başvuru e-posta konu alanında SE-YU-2008-01 takiben
adınız ve soyadınız yazmalıdır. Alımlar öncelikle Search-Earn.com
üyeleri arasından yapılacaktır.



Search-Earn.com bünyesinde görevlendirilmek üzere İNTERNET OPERATÖR ELEMANLARI aramaktayız;


-Lise, MYO, Üniversite mezunu veya açıköğretim öğrencisi,

-MS-Office programlarına hakim,

-Çağrı merkezinde en az 1 yıl deneyim sahibi,

-Müşteri odaklı,

-İş takibi ve sonuçlandırılması konusunda sorumluluk sahibi,

-Diksiyonu düzgün,

-Problem çözme becerisine sahip,

-İletişimi kuvvetli ve ikna kabiliyeti yüksek,

-Takım çalışmasına uyumlu




Başvurular info@search-earn.com e-posta adresine CV eki ile
yapılacaktır. Başvuru e-posta konu alanında SE-IOE-2008-01 takiben
adınız ve soyadınız yazmalıdır. Alımlar öncelikle Search-Earn.com
üyeleri arasından yapılacaktır.



18 Ağustos 2008

Haberler

22 Ağustos 2008

Accounts Pro 22 Ağustos Hediyesi


22 Ağustos kayıtları devam etmektedir.22 Ağustos tarihli
hediyemiz Toshiba A200-1UB Notebook 22 Ağustos günü içinde 30. Accounts
Pro üyeliği başlatan üyemiz bu hediyeyi kazanacaktır.
Ürün hakkında detaylı bilgi için tıklayın! Accounts Pro Üyelik Başlatmak için tıklayın! Tüm üyelerimize duyurulur.

Search-Earn
Sistemimizi Tanıyın!


Sistemimizin nasıl
çalıştığı ile ilgili ayrıntıları bu sayfada bulabilirsin
Search-Earn.com ile kazanmak için Üye Ol!, Davet Gönder, Grubunu Büyüt!http://www.search-earn.com/sevdor

21 Ağustos 2008 Perşembe

KADER (YAZGI) DEDİKLERİ BU MU ACEP!

Kişisel Gelişim Uzmanı Mercan Özgür, kişilerin doğum
tarihlerinin aynı zamanda onların pin kodları olduğunu söyledi ve bu
pin
Liderlerin pin kodu ne diyor?kodunun tüm kişisel özellikleri ortaya çıkarabileceğini bildirdi.

Güney
Afrikalı Matematik ve Fizik Profesörü Dougles Forbes tarafından
geliştirilen kişisel pin kodu’nun Türkiye’deki 3 uygulayanından biri
olan Mercan Özgür, “Pin kodu bir kişinin sadece doğum tarihi ve
cinsiyetini bilerek o kişinin kişisel özelliklerini tüm detaylarıyla
ortaya çıkaracağı bir yöntem. Ruhunun DNA şifresi çözülmüş oluyor bu
yöntemle” dedi. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Mezunu olan Kişisel
İletişim Uzmanı Mercan Özgür, Güney Afrikalı Matematik ve Fizik
Profesörü Dougles Forbes tarafından geliştirilen kişisel pin kodu
olarak adlandırılan yöntemi ANKA’ya değerlendirdi.

Forbes’ın
geliştirdiği kişisel pin kodunun Türkiye’deki 3 uygulayanından biri
olan Mercan Özgür, bu yöntem ile bir kişinin, sadece doğum tarihi ve
cinsiyetini bilerek, o kişinin kişisel özelliklerinin tüm detaylarıyla
ortaya çıkarılabileceğini kaydetti.

AYNI GÜN DOĞANLAR AYNI ÖZELLİKLERE SAHİP OLMUYOR

Forbes’ın 30 yıllık bir çalışma sonucunda pin kodu yöntemini bulduğunu ifade eden Özgür şunları söyledi:

“Doğduğumuz
anda evren bize bir doğum tarihi veriyor. Bu da tüm hayatımız boyunca
yaşayacağımız süreci tanımlıyor. Ancak bunu bir kalıp gibi düşünmemek
gerekiyor. Ruhun DNA şifresi çözülmüş oluyor bu yöntemle. DNA Pin kodu
diyebiliriz. İnsanların dışlardan sizi nasıl algıladığı, sizin
kendinizi nasıl bir insan olarak algıladığınız, ne iş yaparsanız mutlu
olacağınızı, hangi noktalarda zorluk yaşadığınızı, içe kapanık ya da
sosyal olup olmadığınızı, zor bir durumda nasıl tepki verdiğinizi hatta
sağlık durumunuzu dahi öğrenebiliyorsunuz.” Yönteme göre, aynı gün
doğanların aynı özelliklere sahip olması gibi bir düşüncenin
oluştuğunu; ancak bunun yanlış olduğunu belirten Özgür, “Her rakamın
kendine özgü aktif ve reaktif özellikleri var. Bu özelliklerden
hangilerini ne yoğunlukta aldığı önemli. Bunda da kişinin olgunluğu,
almış olduğu eğitim, aile ve çevre koşulları etkili oluyor” dedi.

GÜL, ERDOĞAN VE BAYKAL LİDERLİK ÖZELLİKLERİNE SAHİP

Liderlerin
doğum tarihlerine göre kişisel özelliklerini de yorumlayan Mercan
Özgür, doğum tarihlerinden yaptığı hesaplamada ilginç sonuçlara ulaştı.
Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal’ın ortak özelliği ise liderlik özelliklerine sahip ve liderlik
yapmak için doğmuş olmaları.

Kişisel Gelişim Uzmanı Özgür,
29.10.1950 doğumlu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, kişisel pin koduna
göre, özellikleri hakkında şunları söyledi:

“Dışardan
bakıldığında genelde ciddi bir görüntüsü vardır. Biraz mesafeli gibi
görünüyor olabilir, yaklaşmak zor olabilir; ancak bu itici değil,
çekici bir enerji. Yani aslında içten bir yapısı var. Onu tanıyanlar
için, o herkesin yaklaşıp dertlerini anlatabileceği bir kişidir; ama
dışarıdan böyle bir mesafe oluşturabilir. Beklenmedik bir durumda ya da
sahnede utanabilme riski var; ancak yaşı ilerlemiş olduğu için, utanma
kısmını aşmış olabilir. Bulunduğu toplumsal yapıda insanları
yönlendirmekten, insanları organize etmekten ve liderlik etmekten
hoşlanabilecek birisi. Yaptığı işleri güzel bir şekilde, dengeli
yapmaktan ve güzel sunmaktan hoşlanan biri. Sunuma oldukça önem
veriyor. Aslında toplum içinde sorumsuzlukların düzen kurularak
halledilebileceğine inanıyor. Farklılıkları keşfetmekten hoşlanan
biri.” 26.02.1954 doğumlu Başbakan Erdoğan’ın ise, girdiği ortamda
dikkat çeken bir yapıya sahip olduğunu belirten Özgür, “Çok güçlü
görünür. Dışarıdan sorumluluk sahibi bir görüntü çizer Sözlerinde
mutlaka şefkat unsurunun olmasına dikkat eder” dedi. Erdoğan’ın
insanların yararına çalışmaktan büyük haz aldığını ifade eden Özgür
şöyle devam etti:

“İnsanların yararına olmadığını düşündüğü
şeyler de yer almaz. Bu kişi de doğuştan lider özelliklerine sahiptir.
Politika yapmaya müsait bir yapısı vardır. İnsanların güvenini kazanır.
Sahnede çok güçlü, kendini ifade edebilme yeteneğine sahiptir.
Bulunduğu sosyal ortamlarda kendini çok iyi ifade eder. Zor durumların
iyi şekilde üstesinden gelir. Geçmiş yıllarında ise bir öz güven
problemi yaşamış olabilir.”

MUHALEFET LİDERİ ESPİRİLİ VE İYİ NİYETLİ

20.07.1938
doğumlu CHP Lideri Baykal’ın kişisel pin koduna göre özelliklerini
sıralayan Özgür, Baykal’ın da dışarıdan bakıldığı zaman soğuk ve ciddi
göründüğünü; ancak kendisini tanıyanlar için çok sevilen ve esprili bir
insan olduğunu söyledi. Özgür, Baykal’ın işlerinde çok yi organize
olan, disiplinli ve çalışkan bir yapıya sahip olduğunu belirterek “Her
şeyin iyi yolla elde edilmesi gerektiğini düşünür. Bu konuda da
dikkatli ve titizdir ve detayları gözden kaçırmaz. Bir şeyler olduğunda
ben demiştim der ve keza dedikleri de çıkar zaten. Sahnede liderliğini
çok iyi hissettirir. Ancak zaman zaman stres problemi yaşayabilir” dedi.

12 EYLÜL DARBEYE KARŞI ETKİNLİKLER










Yazan www.70milyonadim.org


Pazar, 17 Ağustos 2008

Aşağıda
ve ekte 12 Eylül'de yapacağımız etkinlikler için dün yaptığımız
hazırlık toplantısının raporu var... Yapılacak çok işimiz var. Tüm bu
etkinlikleri gerçekleştirmek için sadece 27 günümüz var. Web sitesinin
güncellenmesinden, para bulmaya, tanık listesi oluşturmaya, stand
açmaya kadar her konuda yapılacak çok iş var. Elini taşın altına sokmak
isteyen herkesi bekliyoruz…

www.70milyonadim.org



Devami...

İNTERNET SANSÜRÜNE KARŞI 412 SİTE VE BLOG PROTESTO EYLEMİNDE







Yazan Erol Önderoğlu


Perşembe, 21 Ağustos 2008

Son dönemde youtube.com ve dailymotion gibi İnternet sitelerinin
mahkeme kararıyla erişilmez kılınmasına yönelik protesto kampanyasına
destek veren İnternet site ve İnternet günlüğü (blog) sayısı 412'yi
buldu.

Youtube.com ve dailymotion.com gibi video paylaşım siteleri Türkiye'de yasaklanınca bilgi ve görüntü kaynağından yoksun kalan elmaaltshift.com sitesinin başlattığı kampanya, aralarında Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin ÖDTÜ'nün Sesi sitesi http://www.odtununsesi.org/ ve Yargı Çalışanları Derneği'nin (YARDER) http://www.e-adalet.org/ isimli resmi forumunun da bulunduğu sitelerde rağbet gördü.

"Bu Siteye Erişim Kendi Kararıyla Engellenmiştir" başlıklı kampanyaya
katılanlar, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve Türkiye
mahkemelerinin İnternet sitelerine yönelik işlemlerini bu şekilde
sürdürmeleri halinde İnternet yayıncılığının daha vahim bir döneme
gireceği konusunda yetkilileri uyardı.

Kampanyayı destekleyen site ve bloglar:

elmaaltshift.com, anafikir.com, sinema.com, ozgeozberk.net, zargan.com,
limk.com, eksiduyuru.com, webrazzi.com, blog.wolkanca.com,
forzabesiktas.com, turkcebilgi.com, bigumigu.com, nahnu.org, jnbn.net,
karalamalar.net, yakakarti.blogspot.com, eanlat.com, film.gen.tr,
firmalarim.com, fevkalade.org, burhanaltintop.com, 1903tube.com,
alisko.org, gogobaba.com, yeditepeden.com, lanblog.wolkanca.com,
yetti.be, yaraticifikirler.biz, merickara.net, gunlerdenbugun.com,
antifit.com, enderemiroglu.com, takipte.anafikir.com, kamuyonetimi.net,
blog.goktuggedik.com, hisset.anafikir.com, sinanacar.com, manhem.org,
seyvet.com, bilimhaberleri.blogcu.com, godlessfrog.com,
entelektuel.com, joy.gen.tr, astroturk.net, dortdirek.com,
hasanyilmaz.net, yazilan.org, listeny.com, volkansenturk.com,
filimk.com, karakacan.com, 10gunluk.blogcu.com, uckan.net,
eskiz.ksahin.com, ekshibishi.blogspot.com, cyberturkiye.com,
hedefturkce.com, dotaworld.net, sertanarig.com.tr, muhendises.com,
ksinema.wordpress.com, blendrspun.com, girisimcilik.blogspot.com,
oguzhan.info, meraktan.com, heroesofanatolia.com,
populervideo.blogcu.com, e-kitapci.org, sathaber.com, aptalkarga.com,
alihaydarca.com, inanclisesi.net, abes.cc, actik.biz, ahkamdefteri.com,
cevirisarki.blogspot.com, superyildizlar.com, ezgieren.info,
istiyoruz.org, mesutuzun.info, ahmetalpbalkan.com, 3puan.net,
herkesicinaikido.com, turkgencleri.net, mantusvanth.com,
blog.terstepki.com, otekihayatlar.com, taylankoru.com,
asosyalforum.com, dev.frih.net, gorkemkinik.com, internetdevri.com,
birazkisisel.com, f5le.com, dergi.biz, canartuc.com/blog,
ruyatabir.com, nedesem.com, cagatayca.com, armanacar.com,
divitimle.blogspot.com, blockfactory.org, berkbayri.com,
leventsaatci.com, cagdaskorkut.com, lasantaroja.com, ibrahimkasap.com,
gcg.me, sallamaca.blogspot.com, kaynamanoktasi.com, git.gen.tr,
tayfunsen.com, neolaki.com, necatbolpaca.com, marvindie.blogspot.com,
zaibatsu.tr.cx, bet3.blogspot.com, kalanzaman.com, gazodasi.com,
mitat.net, sinefil.org, aranelsurion.org, alperonur.net,
ozan.web44.net, hattirigottiri.com, birdeben.blogspot.com,
polente.blogspot.com, ilteris.net, kesfet.net, acemiyazar.net,
nxsn.com, dizaynlog.com, cookingthecode.com, akorara.com, 525.gen.tr,
shapcy.com, portlak.com, serbestdusus.org, sgdankara.org,
yalincakkultur.org, tabut.net, eminimsi.com, jasmingelinlik.com,
adobeegitim.com, davulcu.yuz.biz, hamitilan.com, kreosfer.com,
kudra.blogspot.com, fuzzyturk.com, eliteturks.gen.tr,
izzetemrekutlu.com, oguzbayram.com, alternatifakim.blogspot.com,
necatituran.com, bizkackisiyizcesme.com, karakocan.info, erolz.com,
azizce.com, gridergi.net, nedenyahu.blogspot.com, enginkapkin.com,
ebusen.wordpress.com, budur.net, deliname.com, teknolojiherseyim.com,
bes.gen.tr, gunesintamicinde.com, serdarsabri.com, tunaweb.org,
ferhatgundogdu.com, isleofrock.com, peslife.com, tlog.gen.tr,
cekmekoymodifyclub.blogcu.com, salihbicakci.com, hallice.com,
sarkuteri.blogspot.com, kadir-2002.com, ankarasgd.org, kliptr.com,
rally-sport.com, vodaco.blogspot.com, hoaxit.com, mehmetergene.com,
altidansonra.com, litespell.com, sanalberk.info,
farkettimde.blogspot.com, selam.sonsuzdongu.com, kenanacar.com,
7-24net.org, doganberktas.blogspot.com, genissozluk.com,
aolgenclik.com, aravizyon.com, djburakfanclup.blogcu.com,
bilginasansor.net, nucro.org, ozdusum.com, filmanaliz.blogspot.com,
mcsarica.blogspot.com, cocukken.blogspot.com, technobakis.blogspot.com,
sineblok.com, thexpot.net, 1903sozluk.com, dragonlance.be,
odtununsesi.org, tepetakla.com, kaptanortakapi.blogspot.com,
devletsah.com, limk.biz, patavatsizkostebek.com, popularclips.net,
bobiler.org, baybars.net, cingunlugu.com, yavuzselimsen.wordpress.com,
esmakaya.com, volkanvural.name.tr, 1905sozluk.com, 1907sozluk.com,
sevban.com, akinufuk.blogcu.com, 2dkdaha.com, enginbilgin.com,
solmedya.com, tekno-blog.com, erimereguler.blogspot.com,
yusufkursadguner.net, gevende.com, issizlerordusu.com, kucult.com,
shahynnweb.com, kralferhat.blogspot.com, tuncaytuncer.com,
resif.com.tr, emreguzer.com, tersmeditasyon.com, yusufozturk.com,
cisday.org, dinomazu.com, burakdonertas.com, e-adalet.org,
yektentekten.com, gizemboyaci.com, emrepehlivan.com, pismiskelle.com,
komajor.com, pavlonya.net, kedimiz.com, ebekulak.com, futuristika.org,
saditekin.blogspot.com, omuz.net, alpagut.net, pilliradyo.com,
ayhun.com, uyuryazar.com, serdar94vural.sitemynet.com, egeforumu.com,
rssbilgi.com, cemgul.com, 10layn.net, umutdogan.com,
omerenis.wordpress.com, parantezicihayatlar.com,
ndokuzlar.blogspot.com, eczaforum.com, 59gfb.blogcu.com,
burakistan.com, burak.com, olayweb.com, webkitapci.com, webkaydet.net,
sevgi.gen.tr, matraksite.com, blueaxisdc.com, rankedsunucu.com,
oyunsunucu.com, mentalmasturbasyon.com, fikirplatformu.blogspot.com,
webiki.tv, trioblog.com, 06soft.com, babun.org, truetypelies.com/blog,
muratkervancilar.com, ugursamsa.com, kanberdemir.com, ahmetcakir.com,
izmirstyle.org, equum.blogspot.com, yeninesilnet.blogspot.com,
birbilenedanismali.blogspot.com, briefistan.blogspot.com,
abaragandi.blogspot.com, sarikirmiziseyler.blogspot.com,
bardakaltligi.blogspot.com, esersolmaz.com, octalalpha.com,
spacesheep.net, flynxs.blogspot.com, turkerkeskinpala.net/okyanusotesi,
cankarakurt.blogspot.com, yemektenevar.org, rassal.org, beyingucu.net,
tekmetokat.org, sislitepe.com, students.sabanciuniv.edu/~metak,
sokakreklamlari.blogspot.com, ogzcns.blogspot.com, potkal.org,
soparaeternus.blogspot.com, legoadam.com, yoturk.com, dinolog.com,
wearefake.blogspot.com, kendirapim.com, naylonreklam.blogspot.com,
esammusic.blogspot.com, bulentburgac.com, mefest.8m.com,
amiyanetabirler.com, iyifikir.blogspot.com, muncur.blogspot.com,
yaprak-gultay.com, mucahityilmaz.com, ofitofi.com, blogkazani.com,
timucinkoprulu.blogcu.com, berko.us, omurden.com,
alternatiftiyatro.net, omertpt.blogspot.com, choppers-tr.com,
whoisyapita.blogspot.com, tamkarisik.com, websayfam.org,
blog.lotusmedya.com, endoras.net, oylesinebirreklamci.blogspot.com,
gururakrebi.blogcu.com, yuksektepe.net, byumut.com, pembea2.com,
ayakizleri.net, turkudiyari.biz, sinemex.com, usckl.us,
siyahsayfa.blogcu.com, onurka.com, diabolikss.blogspot.com,
coszz.blogspot.com, kirtok.com, onverita.com, balonmail.com,
vivastpauli.tr.gg, iyimi.com, cafekonomi.com,
animatiksentetik.blogspot.com, creamfields.net, igokmen.com,
umuttopuz.com, ebruayan.blogspot.com, jegraphy.com, merush.com,
tiport.com, gazanya.com, ozkanalgul.com, rengan.net,
medyatiki.wordpress.com, eminimsi.wordpress.com, gazetemsanat.com,
osmanuygun.com, mersinihl.com, ephe.net, tailan.net, cemkongur.com,
yvainethefallen.blogspot.com, taytanik.net, digitalmccann.com,
terstepki.com, ucanbalik.wordpress.com, kandanadam.blogspot.com,
utopya.gen.tr, ipektorun.com, 6patlar.net, theiddaa.com,
ephe.wordpress.com, jestfilm.com, gurkanoluc.com, prettyinblog.com,
blogbul.com, ilkozgurler.net, batuhangumuslu.com, tombraiderclup.org,
serefisler.com, denizakin.com, dinamods.com, tapu-kadastro.com,
access.web.tr, keremakyol.com, f-blog.info, sarpers.blogspot.com,
qbxe.blogspot.com, hosaf.org, tr.myspace.com/onurt,
klementayn.blogspot.com, fikirdunyam.blogspot.com, semihgundogdu.com
(EÖ/EZÖ)

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Böyle vasiyet görülmedi!

Ölüm nedeni henüz açıklığa kavuşturulamayan 24 yaşındaki Medina’nın
ailesi, Yankees beyzbol takımının şapkası ve güneş gözlüğü giydirilen
oğullarının cesedi başında 3 gün boyunca yas tuttu.

Kardeşinin cesedinin çürümemesi ve dikey vaziyette durabilmesi için
özel bir şekilde mumyalandığını aktaran Medina’nın ağabeyi Carlos,
“Kardeşim her zaman mutlu ve güçlü olmak isterdi” şeklinde konuştu

19 Ağustos 2008 Salı

Ölü kocasından hamile kaldı!

Erkekler ölürken ereksiyon olur mu? Cumhuriyet'in Bilim Teknik ekinde çıkan yazı tıp dünyasında tartışma yarattı.



Cumhuriyet Bilim Teknik ekinin 15 Ağustos sayısında ilginç bir açıklama
yer aldı. Önce derginin yazarı Tahir M. Ceylan bir yazısında, "Erkekler
ölürken ereksiyon olur" dedi. Ardından Trakya Üniversitesi Tıp
Fakültesi Adli Tıp Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yılmaz, derginin
Tartışma-Editöre Mektup sayfasına gönderdiği açıklamada, "erkekler
ölürken ereksiyon olmaz" sözleriyle bu iddiaya karşı çıktı. Uzmanlara
göre, erkeklerin ölürken ereksiyon olması mümkün değil, ancak iple
asılan erkeklerde meni atımı görülebiliyor.



Aylak Bilgi adlı köşesinde Tahir M. Ceylan adıyla yazan psikiyatrist
Dr. Mehmet Emin Ceylan, ekin 20 Haziran sayısında yayımlanan
denemesinde, bir zamanlar dinlediği Cansızoğulları sülalesinin
hikáyesini anlatıyor: "Hiç çocuğu olmayan bir kadın kocası öldüğü an,
havsalaya zarar bir kararla kocasının üstüne biner (Erkekler ölürken
erkeklik organlarında dikilme ve boşalma olur) ve onun dölünü içine
alıp bir ölüden hamile kalır, o son tohumdan türeyen sülale bugün
Anadolu’nun her yöresine dağılmıştır ve hepsinin de adı bir ölüden
geldikleri için Cansızoğulları’dır."



Mümkün değil



Dr. Ceylan’ın yazısına Prof. Dr. Yılmaz cevap verdi. Ölüm sertliği
dışında peniste ereksiyon oluşmasının mümkün olmadığını savunan Prof.
Dr. Yılmaz, yazısında şu görüşlere yer verdi:



"Yapısında kas bulunan tüm dokularımız ölümden bir süre sonra
katılaşmaya başlar. Buna ölüm sertliği, ölüm katılığı denir. Ölümünün
üzerinden iki saat kadar geçmiş bir insanı, ensesinden tutup bir tahta
gibi ayakları üzerine dikebilirsiniz. Bunun moleküler biyolojisi
ayrıntılarıyla biliniyor. Halk arasında yaygın olan ölümden sonra
erkeklerin sakalı bir miktar uzar şeklinde söylenegelen inanışın
mekanizması aslında buna dayanmaktadır. Kıl köklerindeki küçük kaslar
da kasılarak sertleştiği için kıllar uzamış gibi görünür. Erkeklerde
prostat yakınında bulunan ve semen (meni) depolayan kesecikleri
çevreleyen kaslar da bu katılaşmadan etkilendiğinden bazı erkeklerde
ölümden bir süre sonra (birkaç saat) meni görülebilir. Bu durum bazı
olgularda, ölümden önce cinsel bir eylem içinde bulunulduğu şekilinde
yanlış yorumlanabiliyor. Bu durumların hiçbirinde, ölüm sonrası cinsel
ilişkiyi gerçekleştirecek ereksiyon olanaklı değil. Çünkü ereksiyonun
temel itici gücü kan basıncıdır. Çalışmayan bir kalbin ereksiyon
oluşturabilecek bir basınç yaratması mümkün değildir..."



Kan dolaşımı yok



Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Emre Akkuş da, Prof. Dr. Yılmaz’ın görüşünü destekliyor: "Ereksiyon
mekanizmasının birinci kuralı penisin kanla dolması. Ölen bir vücutta
kan dolaşımı olmadığından ereksiyondan sözetmek mümkün değil. Sadece
ölüm sertliği denilen durumda, hafif bir sertleşme olabilir. Ancak buna
ereksiyon asla denemez."

18 Ağustos 2008 Pazartesi

'GOOGLE HABERLER' TÜRKİYE'DE YAYINDA

Google Haberler’in, Türkiye’de yayın hayatına geçtiği ve bu sayede,
Türkiye’deki internet kullanıcılarının, 400’den fazla Türkçe kaynaktan
sağlanan en son haberlere erişebileceği bildirildi.

Google Türkiye’den yapılan açıklamada, geniş kapsamlı bir haber
arama hizmeti olan Google Haberler’in, kullanıcılara tüm dünyadan
binlerce haber kaynağına ulaşma ve böylece haberleri dakikası
dakikasına takip edip, "birçok farklı bakış açısını yansıtan geniş bir
fikir yelpazesine kolaylıkla erişme" olanağı tanıdığı belirtildi.
Google Haberler’in, kullanıcıları bir haberle ilgili birçok farklı
yayından çeşitli yazıları okumaya ve ilgilerini çekebilecek bir konuyla
ilgili arama yapmaya teşvik ettiği kaydedildi.

Rusya'da "ırkçılığa inat dünya birarada"

Bu yıl sekizincisi yapılan Etnolife Kültür festivali Rusya’nın başkenti
Moskova’da çok sayıda etnik topluluğun katılımı ile gerçekleşti.



2002 yılında Moskova ve St.Petersburg’lu sanatçılar tarafından
‘Irkçılığa inat dünya kültürleri bir arada’ sloganı ile düzenlenmeye
başlanan Etnolife festivali çok sayıda müzik, folklor, spor, ateş ve
lazer şovlarının sergilendiği bir karnaval olarak bu yıl Moskova Sanat
Müzesi Parkı’nda yapıldı.



İlk olarak Özgürlük Ruhu Vakfı tarafından düzenlenen festivale bu
yılda birçok etnik gurup ve halk geleneksel kıyafetleri, folklor ve
dansları ile renk kattı. Festivalin resmi açılışı, Rusya’nın Hindistan
konsolosluğu tarafından yapıldı. Uzun süredir ismi ırkçı saldırılarla
da gündeme gelen Rusya’da ırkçılık karşıtlarının bu en büyük etkinliği
rengârenk elbiselerle ve otantik müziklerle tam bir karnaval havasında
yaşandı.



Dünyanın birçok yerindeki kültürleri tanıtmak için Rusya’da açılmış
olan müzik, dans ve dövüş sanatları okullarının da gösteri düzenlediği
festival halkların renklerini yansıttı. Festival boyunca Hindistan,
Uzak Doğu, Latin Amerika ve Afrika ağırlıklı kültürler farklı
biçimlerde sergilendi.


Birgün

Atalay GİRGİN

Türkiye’nin gündemi kılınan iki
dava vardı. Biri Ak Parti’nin kapatılması, diğeri namı değer
‘Ergenekon’. İkisinden de umulanın aksine, tüm karşıt tarafların
beklentilerine uygun bir şey çıkmayacaktı. Nitekim Ak Parti davasına
ilişkin verilen kararın, kendisinden çok kararı alanları tartışmaya
açık kılan ve şimdiden “acaba”ları ve bir dizi soruyu gündeme taşıyan
matematik, mantık ve hukuk kurallarını alt üst eden niteliği1, bunun örneğidir.

‘Ergenekon’
için ise “bekleyip görelim” dense de, bir yandan mevcut gelişmeler ve
sorunun hem salt hukuki olmayışı hem de arka plandaki çok yönlü ve çok
boyutlu ‘ilişkiler’in derinliği ve fluluğu, basında yer alan çoğu
magazinel haber ve yorumlara rağmen dava sürecinin kadükleşmeye
başladığının göstergesidir. Diğer yandan ise, tüm adli vakalarına
rağmen, asıl sorunun bir paradigmalar mücadelesi olması nedeniyle,
tahterevallide kalan figüranın hem ayağının hem de kolunun sakatlandığı
bugünkü koşullarda, düşürülen figüran ‘Ergenekon’u yok etme
kararlılığını göstermesi, kendi başına olanaklı görünmemektedir. Çünkü
tahterevallide kendi dengesini yitirmeden durabilmek için koltuk
değneklerine ve desteğe ihtiyacı vardır. Yoksa kendisi de düşüverir,
düşürülüverir. Figüranlara kıran girmedi ya…

Tıpkı Ak Parti ve
‘Ergenekon’ davaları gibi, ‘Marksizm’leri tartıştırmaktan da bir şey
çıkmayacaktır. İkisinin de, şu anda farkında olunmasa da kazananı değil
kaybedeni olacaktır. Çünkü her ikisi de sorunların doğru tespitine
dayanan çözüm arayışları yerine, yanlış soruların peşinde ‘doğru’
yanıtların bulunabileceği yanılsamasına dayanmaktadır.

Nelik ve
gerçeklik ilişkisinden bağımsız olarak, laiklik, özgürlük, demokrasi,
darbe, sol liberalizm, ılımlı İslam, işçi sınıfı, devrim, ulusalcılık,
küreselleşme, vb. gibi kavramlar havada uçuşturularak, insanlar
kavramların ardında saf tutmaya yöneltilirken, aslında yaratılan,
“birileri” için tam bir “bulanık suda balık avlama” mevsimidir. Bu
ortamı yaratanların ilk “avlananlar” olup olmayacağı bir yana; bedelin,
her geçen gün ağırlaştırılarak kimlere ödetildiği/ödetileceği belli :
Toplumun ezilen sömürülen kesimleri. Ya avcılar…?

Gündeme
ilişkin olanları, ilgilenenler, gördükleri ya da görmeleri istenen
kadarıyla izliyor. Ama başlıktaki konu için geçerli değil bu. İşte bu
konuya ilişkin Radikal İki sayfalarında tartışmanın başladığı dönemde,
“‘Marksizm ile tartışmaya’ çağrının encamı nedir? Birincisi; aslında
tartışmamaya çağrıdır; yarım kaldığı düşünülen bir hesabı, “benim
‘marksizm’im seninkini döver” edasıyla, tamamlama yaklaşımıdır. Nasıl
olsa Marx bir taneyse de ‘marksizm’ çoktur. ‘Marksist’ ise takım takım,
bölük bölük, kırmızısından yeşiline mavisine, gökkuşağı gibi renk renk;
ama renkahenk değil. Hepsi bir kazana konulabilse –ki bu şimdilik
mümkün değildir- ve 40 yıl kaynatılsa bir aşure tadı ve kıvamı bile
elde edilemez. İkincisi; toplumsal-sınıfsal mücadele alanında siyasal
ve yapısal bir güç olamamanın açmazını, masa başında, tezlerini,
önermelerini dövüştürerek, referanslar ve mantıksal akıl yürütmeler
üzerinden aşma, bir nevi rüştünü ispatlama girişimidir. “Yeşil”de sırra
kadem basanların, “gri”de arz-ı endam eyleme çabası…” diye yazıp
bırakmıştım. Ama “tartışmaya çağrı”nın da müsebbibi olan Sungur
Savran’ın, 20 Temmuz tarihli Radikal İki’de “Küreselcilik, ulusalcılık,
enternasyonalizm” başlıklı yeni bir yazısı yayımlandı.

Savran’ın
yazısındaki iki nokta, yalnızca bir ay önce yazdıklarımı anımsatmadı.
Aynı zamanda 12 Eylül sonrası zevahiri kurtarma gayretkeşliğindeki
zevat-ı muhteremlerin bir vecizesini de anımsattı : “Kitlelerin üzerine
ölü toprağı serpildi.” Sanki sınıflar mücadelesi tatil eylenmişti. Hal
böyle olunca, ağızlarıyla kuş tutacak değillerdi ya…

Tıpkı onlar
gibi, Savran da, farklı sözcüklerle, kendisinin de içinde bulunduğu
“üçüncü doğrultu”nun, “şimdilik, sınıf mücadelesinin düşük olduğu bir
dönemde sesini çok fazla duyuramıyor” olduğunu belirtiyor. Elbette bu
“düşüklük”, nereden, neden, nasıl, nereye baktığınıza bağlı olarak
değişir. Hatta sınıflar mücadelesinin düşüklüğü bir yana, bu alanda
“yaprak kıpırdamadığını” bile iddia edebilirsiniz.

Ama bu
iddiaların, gerçeklik karşısında herhangi bir hükmü de hakikâti de
yoktur. Çünkü sınıflar mücadelesi, Türkiye’de ve Dünya’da, mücadelenin
uluslararası karakterine uygun biçimde, bir saniye bile sektirmeksizin
devam etmektedir. Çünkü ‘Küreselleşme’, “bir sınıf saldırısıdır”.

Türkiye
gibi ülkelerde ise bu mücadele, kelimenin gerçek anlamında vahşice
sürmektedir. Sendikasızlaştırmadan, sigortasız ve asgari ücretin
altında işçi çalıştırmaya ve işten çıkarmalardan, işsizliğe ve
pahalılığa dek her şey sınıf mücadelesinin ne denli yüksek düzeyde
seyrettiğinin göstergeleridir. Gerisi, bu sürecin neresinde, nasıl ve
ne ölçüde, toplumsal-sınıfsal bir siyasal yapı ve güç olarak yer alınıp
alınmadığıyla ilgilidir. Eğer bu mücadelenin içindeyseniz ve orada
nefes alıp veriyorsanız, bu alandan çıkmaya da, birilerini “Marksizm
ile tartışmaya” çağırmaya da zamanınız yoktur. Dahası sınıflar
mücadelesi içindeki konumunuzla yaptığınız ve söylediğiniz her şey hem
bir seçenek hem de bir yanıttır zaten hem kendinize muarız
kıldıklarınıza hem de fiili ve potansiyel kitleye...

Ama ne var
ki, görünen köy için kılavuza hacet yok. Sınıflar mücadelesinin içinde
bir güç olamayanlar, rüştlerine karineyi daima “gri”de ararlar. Söz
konusu yazıdaki ikinci nokta da burada karşımıza çıkıyor. “Solda
fikirler alanında verilen mücadelenin gerçekten bir şeyler
öğrenilebilecek bir diyalog haline gelebilmesi”nden söz ediyor Savran.
Başlangıçtaki tespiti doğrularcasına, “yeşil”in galebe çaldığı yerde
hala “gri”den medet ummaktır bu.

Oysa sınıflar mücadelesinin bu
denli çetin, işçi sınıfının bu denli bölünmüş ve dağınık olduğu ve
sınıfın değişik kesimlerinin her gün yenildiği bir dönemde, ısrarla ve
doğru bir biçimde sınıf vurgusu yapanların başkalarından önce
kendilerine yöneltmeleri ve yanıtlamaları gereken doğru ve elzem
sorular vardır: Mevcut koşullar içinde neden toplumsal-sınıfsal-siyasal
anlamda maddi bir güç değiliz? Dünden bugüne neyi eksik ya da yanlış
yapıyoruz? Araçlarımız mı yanlıştı, söylem ve eylemlerimiz mi? Yoksa…

Elbette
bunları yanıtlamaya yeltenmek en zor olanıdır. Çünkü insanların,
‘yapı’cıkların ya da ‘takım’ ve ‘bölük’lerin kendileriyle yüzleşmeleri,
hatta varlık koşullarını sorgulamalarını gerektirir. İğneyi kendine
batırmaktan çok “aynaya bakmayı”… Bunu yapamayanlar için süreci
geciktirmenin yolu, başka sularda oyalanmaktır. Tıpkı ‘Marksizmler’i
tartıştırmak gibi ya da “Çatı Partisi” türünden “herkese birer koltuk
taksimatı” arayışları gibi… Ama bu ne çözümdür, ne de bir çıkar yol...
Yalnızca sonu geciktirir.
Dolayısıyla çözüm, önkoşulsuz bir biçimde
herkesin ve her kesimin yukarıdaki soruların yanıtını, yapmaya yönelmek
iradesi ve kararlılığıyla ortaya koyabilmesinden geçer. Ki bunun da
temel hareket noktası, “ama”ların ve “ancak”ların ardına sığınmadan
sınıfın içerisinde ve onlarla birlikte nefes alıp vermek önkoşuluyla,
bağımsız bir sınıf siyaseti ve örgütlenmesinin yaratılmasıdır. Bundan
gayrısı, birilerinin kendi konumlarına uygun ‘politika yapma’ alan ve
araçlarını arayışından ibarettir. Gerisi laf-ı güzâftır zaten...

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Güce tapınmak ve CHP / Tartışı-Yorum / Radikal İnternet

Güce tapınmak ve CHP / Tartışı-Yorum / Radikal İnternet
Güce tapmak için mutlaka gücü tanımak gerekiyor. Anımsar mısınız, bugün Irak’ta çocukların üzerine bomba yağdıran ABD'nin eski başkanı Clinton Türkiye’ye geldiğinde deprem bölgesinde bir çocuğu seveceği tutup kucağına almıştı. Gücün ne olduğunu bilmeyen çocuk da Clinton’un burnunu şöyle kıvırıvermişti. Bazen düşünüyorum da keşke tapınakları hiç tanımadan çocuk olarak kalsaydık.

Güce tapınmak için önce gücü görmemiz, hissetmemiz, öğrenmemiz, kabullenmemiz gerekiyor. Eğer bunların hiç biri olmuyorsa zaten gücü kafamızda yaratıyoruz.

Ben ilk insanlarda olduğu gibi desem de, çağımızı ilk insanlar gibi yaşamakta ısrar edenler gibi diyelim. Gök gürlemiş, şimşek çakmış yağmur yağmış bütün olanlardan çok korkmuş ilk insanımız. Çaresiz, bir anlam verememiş. Bütün bunları bir gücün yaptırdığını düşünmüş. Kendince bir gök tanrısı yaratmış ve ona tapınmaya başlamış. Sular çok kabarmış, üstüne üstüne gelmiş yine çok korkmuş. Deniz tanrısı yaratmış. Güneş yok olunca üşümüş, devamlı görününce yanmış ve güneş tanrısını da yaratmış ona da tapınmaya başlamış. Derken zamanla tanrıların sayısı o kadar artmış ki binleri geçmiş.



Körleşmiş beyinler istiyorlar



Tanrıları ve elçiliklerini kurumsallaştıranlar ise düzenini kurmuş, halkı uyutarak günümüze kadar gelmişler. Günümüzde zaten onları eleştiremiyoruz, onlar kendilerine biat edecek körleşmiş beyinler istiyorlar. Din tartışılmaz, eleştirilmez, tek bir kelimesi bile değiştirilmez diyorlar. Bizim bunlara iznimiz yok, ama onların bizim nasıl düşünmemiz gerektiği konusunda akıl vermek, yönlendirmek gerektiğinde korkutmak, asmak, kesmek, yakmak ve yok etmek gibi hakları var.

Dini anlamda insan en yüksek seviyeye gelse, para pul, şan şöhret her şeyi olsa bile neticede bir “kul” olduğu gerçeği değişmiyor. Ait olduğu dinin gereği mutlaka bir şeylere tapınıyor. Tapınmanın bir de din dışı şekilleri var ki, hayatın her alanında gözleyebiliyoruz. Karşımıza para, egemen güç, şiddet olarak çıkıyor. Egemenler ezip, yoksul bıraktıkları halkın örgütlenmesinden çekinirler. Onların devamlı itaat etmelerini isterler. Aksi durumlarda sistemin en caydırıcı ve temel koruma metodu olan şiddete başvururlar.

Kapitalist sistemde sınıf kavramı önemli bir yer tutar. Devlet, bu sistemde egemen sınıfın hizmetindedir. Hakim sınıf ezilen sınıfı baskı altında tutmak için devleti istediği gibi kullanır. İşçinin, köylünün, memurun açlığını söylemesi, mevcut şartlarla geçinemediğini bildirmesi egemenlere bir baş kaldırıdır. Bu tür hareketler devlet tarafından bastırılır. Siz hiç devlet güçlerinin hak hukuk, işsizlik, yoksulluk, sağlık için sokağa düşenleri desdeklediklerini gördünüz mü? Elbette hayır, aksine copladıklarını tekme tokat attıklarını biber gazı sıktıklarını defalarca gördük. Artık bunlar devletimizin halkına layık gördüğü olağan uygulamalar.



Bir zamanlar gençlik kolları başkanlığını yaptığım parti



Güce tapınmak siyasi arenada da kendisini gösterir. Aslında bu yazımın başlığını CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in Ergenekon'la ilgili değerlendirmelerde söylediği sözden esinlenerek yazdım. Onur Öymen "TSK'yi korumak herkesin görevidir. Bunun içine emekli subaylar da girmektedir." buyuruyor. Bir zamanlar gençlik kolları başkanlığını yaptığım bir partinin bulanık sularda çırpınması ve çırpındıkça da batması beni düşündürüyor. Kendine sosyal demokrat yakıştırması yapan bir partiye siz oy veriyor Meclis’e gönderiyorsunuz. Bu parti Meclis’te oy aldığı kesmin hak ve hukukunu savunacağı yerde güce tapınıyor. Gücü daha güçlü yapmanın yollarını arıyor. Peki sormazlar mı Onur Öymen, Türkiye’de egemen güçlerin derin ilişkileri, sistemin kirliliği ve kokuşmuşluğu çekilmez boyutlara ulaştı, bir milletvekili olarak bunlar sizi hiç rahatsız etmiyor mu?

İki darbede ülkemizde milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu, işkenceler, hapisler, idamlar, faili meşgul cinayetleri sağır sultan duydu, failleri üzerine kitap bile yazdı. Sizi bu haksızlıklar hiç ilgilendirmezken, hala bu darbenin resim yapan mimarını koruma çabalarınıza inan ki aşk olsun diyorum. Siz bir suçu yaptırımsız bırakırsanız, elbette ondan sonra yapılan suçları da korumak zorunda kalırsınız. Böylece hak, hukuk adalet yerine güce tapınmaya başlarsınız. Bombacıyı, katili, yolsuzluk yapanları değil, bu entrikaları işaret edenleri suçlu ilan edersiniz.

Darbe planlarının araştırılması talebiyle TBMM'ye verilmek istenen önergeye neden CHP olarak onay vermediniz. Ben sizi ve CHP’yi şimdi daha iyi anlıyorum. Tıpkı beğenmediği bir yasayı protesto ettiği için hapse giren Waldo Emerson’un, “niye hapistesin” diye soran arkadaşına, “sen niye değilsin” diye sorması gibi. Benzerini biz size soralım, peki siz darbecilere neden karşı değilsiniz?

1 Ağustos 2008 Cuma

Taraf Gazetesi | Neşe Düzel - Baskın Oran: Solun önceliği darbeyle mücadeledir

Taraf Gazetesi | Neşe Düzel - Baskın Oran: Solun önceliği darbeyle mücadeledir
"Şu anda laik-dinci kavgası sanal bir kavga. Sol önce devletin içindeki katil çetelerle mücadele etmeli. Darbe tehlikesi bittikten sonra devletteki muasır medeniyete aykırı odakların üstüne gidilir."

"Ben solcu olarak darbecileri tasfiye etmek için AKP’yle koalisyon yaparım. Ama laikler ve kendilerine ‘sol’ diyenler, laik-dinci kavgasını öne sürerek Ergenekoncuları, darbecileri kurtarmaya çalışıyorlar."

"Kemalizm, cumhuriyetin ‘kurucu’ ideolojisiydi, şimdi ‘batırıcı’ ideolojisi oldu. Kemalizm’in otoriter devlet modeli korundu, Batıcılığı ise Batı düşmanlığı oldu. Kemalizm’i, ülkenin en gerici partisi CHP temsil ediyor."