29 Ağustos 2008 Cuma

Sol ve globalizm

Ahmet Altan


İnsanlar da, fikirler de, siyasetler de, aynen gemiler gibi değişik değişik limanlara gidebilirler.



Hepsinin aynı yere gitmesi gerekmiyor.



Ama hangi limana giderse gitsin bütün gemilerin, yolunu bulabilmesi
için “kutup yıldızı” gibi sağlam bir yol göstericiye ihtiyacı var.



Gidilecek limanın farklılığı, rotayı belirleyecek “ölçünün” farklılığı anlamına gelmiyor.



Tarihin geçiş dönemlerinde, fikir yolculuklarının “kutup yıldızları” sönükleşip kaybolur bazen.



Rotasını belirleyecek “işareti” kaybeden birçok insan, varmak istediği limandan çok başka bir limanda bulur bazen kendini.



Bir çağdan bir çağa geçiyoruz.



Hayat neredeyse tümüyle değişmekte.



Bütün kavramlar farklılaşıyor.



Sınıf yapıları değişiyor.



İşçi sınıfı sahneden çekiliyor.



Ki bu gelişme insanlık tarihinin belki de en övünülecek, en büyük aşaması.



Pek de uzak olmayan bir gelecekte insanlar, üretime bedenleriyle katılmayacaklar.



Aletleri, aletler yapacak.



Bu, insanlık için büyük bir gelişme ama “sol” kesim için karanlık
bir gecede “kutup yıldızını” kaybetmek gibi rotayı şaşırtan bir sonuç
veriyor.



Teorisini büyük ölçüde “işçi sınıfı” üzerine kurmuş bir ideoloji, işçi sınıfı yok olunca ne yapacak?



Onunla birlikte yok mu olacak?



Onun aslında yok olmadığını iddia ederek tuhaf bir serabın içinde mi hayatını sürdürecek?



Yoksa, asıl “kutup yıldızının” işçi sınıfından başka bir şey olması
gerektiğini düşünüp, solun “rotasını ve pusulasını” bir daha mı gözden
geçirecek?



Solun nihai amacı, “işçi sınıfını” yüceltmek, onu güçlendirmek, onu iktidara getirmek değildir.



Solun nihai amacı, “devletsiz, sınıfsız, mülkiyetsiz” bir “enternasyonalizme” doğru ilerlemektir.



İşçi sınıfının bu “yolculukta” öncü seçilmiş olması, bu sınıfın “mükemmeliyetinden” ya da vazgeçilmezliğinden kaynaklanmaz.



“Mülk ve iktidar” sahibi kapitalistlerin, durumlarından duydukları
memnuniyetten dolayı daima “değişime” karşı çıkacakları varsayımından
kaynaklanır.



Bu varsayım, ilk söylendiğinde doğruydu.



Kapitalizm, değişimin önündeki engeldi.



Ama, işçi sınıfının en azından teorik olarak Sovyetler Birliği’nde
iktidara gelmesi, proletarya-burjuvazi çatışmasının devletler ve
bloklar düzeyinde sürdürülmesi, bir rekabetin ortaya çıkması, bu
rekabette ön almak ve galip gelmek isteyen kapitalizmin “tutucu”
yapısını değiştirdi.



Uzay yarışının yaşanması teknolojiyi geliştirdi, işçi sınıfına gerek
kalmadı, Sovyetler çöktü ama kapitalistler de yapısal bir dönüşümden
geçtiler.



Robotlarla ürettikleri çok fazla miktarda kaliteli mal birikti ellerinde.



Bunu kime satacaklar?



Tek bir ülkeye yetecek olandan çok fazlasına sahipler.



O zaman, bütün dünyanın pazar olması gerekiyor.



Devlet sınırlarının, gümrük duvarlarının ortadan kalması gerekiyor.



Globalizm gerekiyor.



Globalizm, sınırsız tek bir dünya demek.



Peki, enternasyonalizm ne demekti?



O da “sınırsız tek bir dünya” demekti.



İnsanlık, sınırsız tek bir dünyaya doğru yürüyor ama bunu işçi sınıfının değil kapitalistlerin öncülüğünde yapıyor.



Şimdi devletler ortadan kalkıyor.



Yakında bizim bildiğimiz sınıflar ortadan kalkacak.



İşçi sınıfının olmadığı bir dünya da burjuvazi de varlığını koruyamaz çünkü.



Bu iki sınıf ancak birlikte var olabilirler.



Burjuvazi de ya yok olacak ya da şimdiden tam olarak kestiremeyeceğimiz biçimde yapı değiştirecek.



Zaten yapı değiştirmeye başladı bile.



Artık, “mülk” sahipleri dünyanın en güçlüleri ve en zenginleri değil, yaratıcı fikir sahipleri onları geçti.



Tek bir iyi fikirle, yoksulluktan zenginliğe zıplamak mümkün.



Sadece bu gerçek bile kapitalist sınıfın nasıl bir çözülme içine girdiğini gösteriyor.



Sonunda burjuvazi de yok olacak.



Büyük bir ihtimalle bütün dünya “hizmet sektörü” denilen tek bir sınıfın içinde toplanacak, herkes birbirine hizmet edecek.



Mülkiyetin ortadan kalkıp kalkmayacağını söylemek güç, belki yakın
zamanda mülkiyet ortadan kalkmayacak ama “mülksüzlük” ortadan kalkacak,
herkesin bir mülkü olacak.



Yeni teknolojiler sayesinde dünyanın bütünü hatta belki uzayın bir kısmı insanların kullanımına açılacak.



Belki de benim tahmin ettiğim gibi olmayacak başka gelişmeler
yaşayacağız ama ne yaşarsak yaşayalım bu, geçmişin “iki sınıflı”
yapısından daha eşitlikçi, daha enternasyonal, daha devletsiz, daha
baskısız bir hayat olacak.



Eğer sol, geleceği kavramak için “işçi sınıfı” anılarından hareket ederse, geleceğe değil geçmişe doğru yol alır.



Ama kendisine “kutup yıldızı” olarak “değişimi” seçer ve rotasını
ona göre ayarlarsa, yeni bir dünyanın yapılanmasında rol oynar, geçiş
dönemlerinin acısını azaltmak için politikalar oluşturur.



“Enternasyonalizme” giden tarihî yolculukta, yol gösterici olur.



Her şeyin değiştiği bir çağda elbette sol da değişecek, bir kısmı
geçmişin değerlerini ve sınıflarını savunmayı sürdürerek geçmişin ve
tutuculuğun bir parçası haline gelecek.



Bir kısmı da “globalizmin” enternasyonalist anlayışına sahip çıkacak, sınıfsız, devletsiz bir yapıya ulaşılmasını destekleyecek.



Bu iki “soldan” birini seçmek isteyenler, solun “tarifi icabı” daima
“ileriden, değişimden” yana olması gerektiğini düşünmek zorundalar
herhalde.



Bir de şunu bilmek zorundalar tabii...



Geçmişi savunarak ilerici olmak imkânsızdır.


Hiç yorum yok: