2 Ağustos 2008 Cumartesi

Güce tapınmak ve CHP / Tartışı-Yorum / Radikal İnternet

Güce tapınmak ve CHP / Tartışı-Yorum / Radikal İnternet
Güce tapmak için mutlaka gücü tanımak gerekiyor. Anımsar mısınız, bugün Irak’ta çocukların üzerine bomba yağdıran ABD'nin eski başkanı Clinton Türkiye’ye geldiğinde deprem bölgesinde bir çocuğu seveceği tutup kucağına almıştı. Gücün ne olduğunu bilmeyen çocuk da Clinton’un burnunu şöyle kıvırıvermişti. Bazen düşünüyorum da keşke tapınakları hiç tanımadan çocuk olarak kalsaydık.

Güce tapınmak için önce gücü görmemiz, hissetmemiz, öğrenmemiz, kabullenmemiz gerekiyor. Eğer bunların hiç biri olmuyorsa zaten gücü kafamızda yaratıyoruz.

Ben ilk insanlarda olduğu gibi desem de, çağımızı ilk insanlar gibi yaşamakta ısrar edenler gibi diyelim. Gök gürlemiş, şimşek çakmış yağmur yağmış bütün olanlardan çok korkmuş ilk insanımız. Çaresiz, bir anlam verememiş. Bütün bunları bir gücün yaptırdığını düşünmüş. Kendince bir gök tanrısı yaratmış ve ona tapınmaya başlamış. Sular çok kabarmış, üstüne üstüne gelmiş yine çok korkmuş. Deniz tanrısı yaratmış. Güneş yok olunca üşümüş, devamlı görününce yanmış ve güneş tanrısını da yaratmış ona da tapınmaya başlamış. Derken zamanla tanrıların sayısı o kadar artmış ki binleri geçmiş.



Körleşmiş beyinler istiyorlar



Tanrıları ve elçiliklerini kurumsallaştıranlar ise düzenini kurmuş, halkı uyutarak günümüze kadar gelmişler. Günümüzde zaten onları eleştiremiyoruz, onlar kendilerine biat edecek körleşmiş beyinler istiyorlar. Din tartışılmaz, eleştirilmez, tek bir kelimesi bile değiştirilmez diyorlar. Bizim bunlara iznimiz yok, ama onların bizim nasıl düşünmemiz gerektiği konusunda akıl vermek, yönlendirmek gerektiğinde korkutmak, asmak, kesmek, yakmak ve yok etmek gibi hakları var.

Dini anlamda insan en yüksek seviyeye gelse, para pul, şan şöhret her şeyi olsa bile neticede bir “kul” olduğu gerçeği değişmiyor. Ait olduğu dinin gereği mutlaka bir şeylere tapınıyor. Tapınmanın bir de din dışı şekilleri var ki, hayatın her alanında gözleyebiliyoruz. Karşımıza para, egemen güç, şiddet olarak çıkıyor. Egemenler ezip, yoksul bıraktıkları halkın örgütlenmesinden çekinirler. Onların devamlı itaat etmelerini isterler. Aksi durumlarda sistemin en caydırıcı ve temel koruma metodu olan şiddete başvururlar.

Kapitalist sistemde sınıf kavramı önemli bir yer tutar. Devlet, bu sistemde egemen sınıfın hizmetindedir. Hakim sınıf ezilen sınıfı baskı altında tutmak için devleti istediği gibi kullanır. İşçinin, köylünün, memurun açlığını söylemesi, mevcut şartlarla geçinemediğini bildirmesi egemenlere bir baş kaldırıdır. Bu tür hareketler devlet tarafından bastırılır. Siz hiç devlet güçlerinin hak hukuk, işsizlik, yoksulluk, sağlık için sokağa düşenleri desdeklediklerini gördünüz mü? Elbette hayır, aksine copladıklarını tekme tokat attıklarını biber gazı sıktıklarını defalarca gördük. Artık bunlar devletimizin halkına layık gördüğü olağan uygulamalar.



Bir zamanlar gençlik kolları başkanlığını yaptığım parti



Güce tapınmak siyasi arenada da kendisini gösterir. Aslında bu yazımın başlığını CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in Ergenekon'la ilgili değerlendirmelerde söylediği sözden esinlenerek yazdım. Onur Öymen "TSK'yi korumak herkesin görevidir. Bunun içine emekli subaylar da girmektedir." buyuruyor. Bir zamanlar gençlik kolları başkanlığını yaptığım bir partinin bulanık sularda çırpınması ve çırpındıkça da batması beni düşündürüyor. Kendine sosyal demokrat yakıştırması yapan bir partiye siz oy veriyor Meclis’e gönderiyorsunuz. Bu parti Meclis’te oy aldığı kesmin hak ve hukukunu savunacağı yerde güce tapınıyor. Gücü daha güçlü yapmanın yollarını arıyor. Peki sormazlar mı Onur Öymen, Türkiye’de egemen güçlerin derin ilişkileri, sistemin kirliliği ve kokuşmuşluğu çekilmez boyutlara ulaştı, bir milletvekili olarak bunlar sizi hiç rahatsız etmiyor mu?

İki darbede ülkemizde milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu, işkenceler, hapisler, idamlar, faili meşgul cinayetleri sağır sultan duydu, failleri üzerine kitap bile yazdı. Sizi bu haksızlıklar hiç ilgilendirmezken, hala bu darbenin resim yapan mimarını koruma çabalarınıza inan ki aşk olsun diyorum. Siz bir suçu yaptırımsız bırakırsanız, elbette ondan sonra yapılan suçları da korumak zorunda kalırsınız. Böylece hak, hukuk adalet yerine güce tapınmaya başlarsınız. Bombacıyı, katili, yolsuzluk yapanları değil, bu entrikaları işaret edenleri suçlu ilan edersiniz.

Darbe planlarının araştırılması talebiyle TBMM'ye verilmek istenen önergeye neden CHP olarak onay vermediniz. Ben sizi ve CHP’yi şimdi daha iyi anlıyorum. Tıpkı beğenmediği bir yasayı protesto ettiği için hapse giren Waldo Emerson’un, “niye hapistesin” diye soran arkadaşına, “sen niye değilsin” diye sorması gibi. Benzerini biz size soralım, peki siz darbecilere neden karşı değilsiniz?

Hiç yorum yok: