24 Temmuz 2008 Perşembe

Mugabe’nin ne olduğu “Belli”

Robert Mugabe, İngiliz sömürgeciliğine karşı zafer kazanan Zanu’nun başkanı olarak 1980’de bağımsız Zimbabwe’nin ilk başbakanı seçildi. Hem ülkesinin hem Afrika’nın ulusal kahramanları arasına girdi. Dünyanın dört bir yanında anti-emperyalistlerin kutlamaları daha sona bile ermemişken, Shona kabilesinden gelen Mugabe’nin hükümeti ilk yıllarında ülkenin ikinci büyük kabilesi Ndebele’lere karşı etnik temizlik uygulamaya başladı; tahminlere göre 20 bin sivil Ndebele öldürüldü. Ama değil mi ki Mugabe kurtuluş savaşının lideri ve kahramanıydı? Kimse pek ses çıkarmadı.

Zimbabwe 1987’de başkanlık sistemine geçti. Mugabe, ülkenin ilk cumhurbaşkanı oldu; 1990, 1996, 2002 ve 2008 seçimlerinde yeniden seçildi. Seçimlere hile ve şiddet karıştığı itirazları her seçimde daha çok ve daha yüksek sesle söylenir oldu. Bu yılki seçimlerin hileli olduğunu ise sağır sultan bile duydu.

Mugabe bugün 84 yaşında; 28 yıldır iktidarda; ülkeyi şiddet ve terörle yönetmeye devam ediyor. Her seçim döneminde eski Zanu savaşçıları, kurtuluş savaşının gazileri ve mâlul gazileri silahlarını kuşanıp seçim sandığından seçim sandığına gidiyor, terör estiriyor, muhalefet toplantılarını basıyor.

“ABD MERKEZLİ OPERASYON” ÖYLE Mİ?

İktidarını meşrulaştırmak için Mugabe’nin kullandığı temel söylem, anti-emperyalizm. Ndebeleler’i katlettiğinde, seçimlerde hile yaptığında, muhalefet taraftarlarını katlettiğinde, amaç hep aynı: “Batı emperyalizmine karşı Zimbabwe’nin tam bağımsızlığı için mücadele!”

Seçimlerin hileli ve geçersiz olduğunu belgeleyenler Afrika Birliği Örgütü’nün gözlemcileri, emperyalistler değil. Ama ne önemi var? Mugabe emperyalizme karşı tam bağımsızlığın yorulmaz savaşçısı ya! Zimbabwe halkı yarı aç ve terör altında yaşıyor. Dert değil, önemli olan bağımsızlık! Afrika’da hiç bulunmadım; ne Zimbabwe’de, ne de başka bir tarafında. Ama bu tür “anti-emperyalizm” bana çok tanıdık geliyor.

Geçenlerde tedavi altına alınan Mihri Belli’yi TKP üyeleri ziyaret ederek geçmiş olsun dileğinde bulunmuş. Benden de geçmiş olsun. Ergenekon hakkında gazetecilerin sorularına Belli şöyle cevap vermiş: “Operasyon tamamen ABD merkezli bir operasyondur. Amaç kesinlikle derin devleti çözmek değildir.” Gerçekten de geçmiş olsun! Gençliğinden beri Kemalist ve asker düşkünü olduğunu bilmesem, çok fena hastalanmış olduğunu zannederdim.

BUNLAR KOMÜNİST OLAMAZLAR

Bu nasıl bir komünisttir ki, darbeci oldukları tescilli olan iki orgeneral gözaltına alındığında, yıllardır ülkedeki her pisliğin altından ismi çıkan Veli Küçük tutuklandığında sevinç duymaz? İşin içinde Amerikan parmağı arar. Ve her yerde Amerikan parmağı gördüğü için burada da aynı parmağı bulur. Sevinç duymak bir yana, için için üzülür. Bunlar nasıl solcudur ki, darbe olasılığına karşı yürüyenlere ver yansın eder, darbeciler tutuklandığında kaygı duyar, “hukuk elden gidiyor” diye feryat eder?

Bunlar ne komünisttir, ne de solcu. Sadece ve basitçe anti-emperyalisttirler. Bunlar sadece yabancı kapitalizme karşıdır, kapitalizme değil. Yerli kapitalizmin devletine ve ordusuna bir itirazları yoktur, yeter ki yerli ve bağımsız olsun. Dahası, emperyalizme karşı doğru dürüst mücadele edebilmek için güçlü bir orduya gerek olacağına göre, bunlar “yerli ve bağımsız” Türkiye Silahlı Kuvvetleri’nin daha da güçlü, daha da gelişkin silahlarla mücehhez olmasını ister. TSK’nın emperyalizme karşı bugüne kadar ne yaptığını görmüşler, TSK subaylarının nerede eğitim aldığını zannederler, TSK’nın Amerika’ya karşı kahramanca savaş açacağını mı beklerler, bilemem; ama ordunun halk nezdinde yıpranmasından üzüntü duydukları açıktır.

Üzüntü duyduklarını ben uydurmuyorum.

27 Nisan 2007 e-muhtırasını yorumlayan TKP Merkez Komitesi’nin 28 Nisan tarihli açıklamasında şöyle denir: “Türkiye Komünist Partisi’nin ‘asker düşmanı’ olmadığı, orduda küçümsenmeyecek bir yurtsever ve aydınlanmacı birikimin bulunduğunu düşündüğü açıktır.” Genelkurmay’ın yurtsever, aydınlanmacı ve gizli birimleri bu açıklamayı kendileri yazsa, daha iyi yazamazlardı herhalde!

İşin ilginç tarafı, bunlar anti-emperyalist bile değil. Anti-emperyalizm, bir ülkenin bağımsızlığını özlemek, bağımsızlığı engelleyen dış düşmana karşı savaşmak anlamına gelmez. Bağımsızlık özlemine, ülkede yabancıların değil yerlilerin egemen olması için verilen savaşa, anti-sömürgecilik denir. Türkiye’de bunun anlamı yoktur; Türkiye ne işgal altındadır, ne de sömürgedir. İngiltere ne kadar sömürgeyse, biz de o kadar sömürgeyiz. Ha evet, Türkiye egemen sınıfı, ordusu ve bütün kurumlarıyla Amerika’ya göbekten bağlıdır, aynen İngiltere egemen sınıfı gibi.

HANGİ ANTİ-EMPERYALİZM

Yani dünya egemen sınıfının küçük ve az etkili bir unsuru, egemenler hiyerarşisinde en tepede yer almayan bir ortaktır. Komünist veya anti-emperyalist olduğunu iddia edenler için günümüzün sorunu, ülkenin bağımsızlığını sağlamak değil, “kendi” egemenlerimizin de dahil olduğu dünya egemen sınıfını alaşağı etmektir.

Anti-emperyalizm, tek bir ülkenin bağımsızlığıyla ilgili değildir ve olamaz. Olamaz, çünkü emperyalizm küresel bir olgudur, tek bir ülkenin sınırları içinde yenilebileceğini düşünmek gülünç bir milliyetçi hayaldir. Olamaz, çünkü üretimin küresel olduğu, hiçbir ülkenin kendine yeterli olmadığı bir dünyada, ulusal bağımsızlık uygulanabilirliği olmayan, âfâkî bir amaçtır. Tek bir ülkede emperyalizmin silahlı güçlerinden kurtulunabilir, ama ekonomik ve siyasi ilişkiler ağından kurtulunamaz. Bu ağ ya dünya çapında çözülür ya da çözülmez; ulusal çözümü yoktur.

Sadece anti-emperyalist olanlar ve üstelik sadece kendi ülkeleri için anti-emperyalist olanlar, anti-emperyalizmi milliyetçiliğin kamuflajı olarak kullanıyordur sadece. Millî çözüm arayanlar, komünist, anti-emperyalist falan değil, adı üstünde, milliyetçidir. Generaller tutuklandığında, bu nedenle üzülürler, Amerikan parmağı ararlar. Kendilerini bu nedenle genelkurmayla, darbecilerle, işkencecilerle omuz omuza buluverirler. Bazen de aynı hücrede yatıyor oluverirler; talih hep onlara gülecek değil ya!

* Şair-Yazar / ronmargulies@btinternet.com

Hiç yorum yok: