10 Haziran 2008 Salı

- 1980'lere İlişkin Uyarıcı Bir Öykü Karakutu.com-Kültür Sanat

- 1980'lere İlişkin Uyarıcı Bir Öykü Karakutu.com-Kültür Sanat
1980’lerin başlarında, anarşist hareket, politize olan punk aktivistlerinin akın etmesiyle, fena halde muhtaç olduğu kıçını kaldırma olanağına kavuşmuş oldu. Anarko-punk sahnede, ülke çapında tanınan Crass, Poison Girls ve Conflict gibi toplulukların yanısıra, ülkenin (aslında Avrupa’nın ve ötesinin) her yanındaki kentlerde binlerce insanın kurduğu müzik toplulukları, squatçıların (bina işgâlcileri) düzenlediği müzik geceleri ve makinelere karşı genelde ortaya çıkan öfke boy gösterdi.

Politik olarak vurgu, hayat tarzı eğiliminin (lifestylist) bir karışımı olan, “sistem” den çekilme (çalışmayı red, dünyada varolan her şeyi boykot) ve “çok-ölümlü şirketlere”* karşı doğrudan eylem yapılıyordu.



Britanya’da hareket en yüksek noktaya, özellikle silah ticareti, ekolojik yıkım ve hayvan sömüsüyle ilgili şirketlerin hedef alındığı “Stop the City”* eylemleri için Londra’nın finans merkezinde binlerce insanın toplandığı 1983-84 yıllarında ulaştı.

Hayvanların kurtuluşu, anarko-punk hareketinde merkezî sorunu oluşturuyordu. Göründüğü kadarıyla, her müzik topluluğu avcılık ya da hayvanlar üzerinde test yapılması hakkında en azından bir şarkı bestelemiş ve çeşitli biçimlerde acı çeken hayvanları canlandıran parçaları plak haline getirmişti. Birçok punk, vegan* hayat tarzını benimsedi ve hayvanlar için mücadeleye atıldı - avcılığı sabote gruplarının büyük kısmını punklar oluşturdu.

Aynı dönemde hayvanların kurtuluşu hareketinin yeni bir yükseliş içine girdiği görüldü. Animal Liberation Front (ALF) 1976’da kurulmuştu ve 1980’lerin başlarından itibaren hayvanları laboratuvarlardan kurtarma baskınları ve avcılığı, hayvan üretimi yapan çiftlikleri ve hayvanlara test uygulamayı hedef alan ekonomik sabotaj eylemleri giderek genelleşti ve geniş destek buldu. ALF, insanların birbirleriyle temas kurduğu, elden ele bedava yayınlar dağıttığı ve tutuklulara yardım örgütlenmelerine yardım ettiği destekleyici gruplara paralel olarak çalışan ademi-merkeziyetçi hücrelerden oluşan bir örgüttü ve bugün de öyledir. Bu örgütün, düzenli aktivistler çekirdeğinin yanısıra, pencereleri kırmak ve kilitleri zamklayarak çalışmaz hale getirmek gibi daha düşük düzeyde eylemler yapan insanlardan oluşan daha geniş bir ağı da vardı.

ALF’nin yanısıra, militan gösterileri (1982’de 2000 kişi, askerî laboratuvar bölgesine girdi) ve hayvanlara zulmedildiğine ilişkin delil toplamak (hayvanları kurtarmaktan çok) amacıyla laboratuvarlara yapılan kitlesel baskınları içeren daha geniş bir doğrudan eylem hareketi de vardı. 1984’te, kuzey, güneydoğu ve doğu bölgelerindeki Animal Liberation Leauge’nde yeralan yüzlerce kişi, ICI, Unilever ve Wickham da içlerinde olmak üzere önde gelen laboratuvarlara baskınlar düzenledi. Bunun ardından kaçınılmaz bir devlet baskısı ve hareketin suçlu ilân edilmesi geldi - Unilever eyleminden dolayı 25 kişi hapse atıldı.

1984, aynı zamanda, Britanya’da, uzun yıllardır görülmemiş ölçüde uzun ve çetin bir sınıf mücadelesi döneminin başlangıcına tanık oldu. Grev* birinci plana geçti ve sonuçta, anarko-punk ideoloji için ölümcül bir darbe oldu. Kabaca, dünya moral açıdan iki kampa ayrılıyordu - iyiler (anarko-punklar gibi düşünen ve hareket eden insanlar) ve kötüler (sistemle işbirliği yapanlar). Grevin başlangıcında, punkların çoğu, madencileri ikinci kategoride görüyordu - sonuç olarak grevcilerin büyük çoğunluğu et yemiyor ve yalnızca çalışmak istedikleri için mücadele etmiyorlar mıydı? Grev çevresinde gittikçe artan ölçüde oluşan kutuplaşmayla yüzyüze gelen ve militan madencilerin direnişlerinden etkilenen hemen hemen herkes giderek barikatın doğru yanında yeralmaya başladı. Leeds temelli Chumbawamba topluluğunun (yıllar önce zirveye ulaşmışlardı) liderliğinde, Crass da dahil birçok anarko müzik topluluğu, grevin sona ermesiyle birlikte madencilere yardım toplama faaliyetine girişti.

Madenciler grevinin şiddeti de punk sahnesindeki pasifizmin zayıflamasına yolaçtı. Bu yeni ruh hali, 1963’de yayımlanmaya başlayan, punk tarzı resim ve tasvirlerle sınıf şiddetinin ve devriminin dilini birleştiren Class War** dergisinde ifadesini buldu. Class War, ilk başlarda, hayvanların kurtuluşunun kapitalist topluma karşı devrimci hareketin bir parçası olduğu noktasında son derece netti. 1984’te zenginlere karşı başlattığını duyurduğu “Bahar Saldırısı”nın yeraldığı sayının ön kapağında bir tilki avı canlandırılıyor ve “Sizi siktirolası curûf yığını zenginler sizi; hakkınızdan geleceğiz” sloganı yeralıyordu. Aynı sayıdaki bir makalede şöyle deniyordu: “Class War, hayvanların kurtuluşu hareketini tamamen destekler. Bir çoğumuz, Av sabotör gruplarında aktiviz ve ülkedeki hayvan sömürüsüne dayalı laboratuvar ve fabrikalara yapılan saldırılarda yeralıyoruz.”
Eski punkların et yemeye başlamaları pasifizmin de tersine dönerek şiddet ve terörün savunulmasıyla el ele gitti, “kırmızı et” oburluğunun düzeyi, komünistlerin “kızıl terör” savunuculuğuna kadar düştü. Ne var ki, ihtiyaç, bir hatalı tutumu, onun negatifiyle değiştirmek değil, kendi gölgesiyle dövüşen bir muhalifliğin ötesine giderek bir sentez yapmaktı.

Hiç yorum yok: