16 Ocak 2008 Çarşamba

12 EYLÜL'ÜN KARARTTIĞI HAYATLARA DAİR ÖRNEKLER

Bir akşam, parmaklıklı koğuş kapısından gün batımını seyrediyordum. Arkam dönük olduğu için tuvaletten çıkan Barış MANÇO’NUN kayınpederi, elini omuzuma koydu: “üzülme evladım bu günler de geçer. Yaşın genç, bak ben bu yaşta buradayım.”
Bana moral veriyordu. Babacan ve sevecen tavrıyla. Yüz ifademle ve tavırlarımla öğütlerini önemsediğimi fark ettir-dim. Şimdi gelelim bu yaşlı kurt’un burada ne iş aradığına. Bana anlattığı, kendi ifadeleriyle aktarıyorum.
“ Bir akşam Amerikan Büyük Elçiliğinin verdiği kabul törenine davet edilmiş. Davete icap etmiş. Davette biraz alkolün etkisiyle, Askeri yönetimin ve Kenan EVREN’İN aleyhinde konuşmuş. Kuşlarda(!) bu konuşmaları konseye iletmiş ve tutuklanmış.”
Birkaç gün sonra mahkemesi olduğunu kuvvetle muhtemel tahliye olacağını, Londra da önemli bir işi olduğunu, oraya gideceğini söylüyordu. Bu konuşmaları yaptıktan sonra yanımdan ayrıldı, odasına gitti. Bende koğuşa giderken baktım, sırtını dayamış televizyon seyrediyor. Sabah fark ediyorlar; oturduğu yerde can veriyor. Zannediyorlar ki televizyon seyrederken uyumuş kalmış. Çok kötü oldum. Daha akşam konuşmuştuk. Koğuşumuzdaki doğal ilk ölüm buydu.
İkincisine gelince: Harp Okulu dördüncü sınıf örgencisi dört teğmeni, sol örgütlenme suçlamasıyla getirtmişlerdi. İçlerinden biri tutuklanmasını guru meselesi yapmış sanırım, daha iddianameleri bile hazırlanmamıştı. Bir gece nasıl yaptıysa, ranzanın ikinci katından, çarşafla kendini asmış. Bu olaydan sonra aradan bir ay geçmişti, teğmenler mahkemeye çıktılar ve hepsi tahliye oldu. İşte umutsuzluğa kapılmış gençliğinin baharında bir teğmen ile Strese ve kalbine yenik düşmüş yetmişlik bir demokrat. Suçlu kim? Suçlu MARMARİS de sefa sürüyor.
Bu olaydan birkaç gün sonra; bir gece tuvaletim geldi, tuvalete gittim. Gece saat iki civarıydı. Tuvalet dönüşünde baktım bizim Yener’le, Savcı asteğmen kafa kafaya vermiş konuşuyorlar. Şeytan dürttü işte; uyku sersemliğiyle ikisine dedim ki:”Birbirinize anlatacak çok şeyleriniz var biliyorum, ama üstlerinize söyleyin sizlerden daha yeteneklilerini göndersinler.” Yürüdüm yatmaya gittim. Artık onlar düşünsünler şimdi.
Gece uykusu kaçanlar, ya da gözlerden uzak birbirlerine anlatacakları olanlar bu saatleri seçiyorlar.
Savcı asteğmenin, savcı olduğuna inananlar: Kendi olaylarını savcıya anlatıyorlar, savcı da onlara savunma yazıveri-yor. Böylece savcı herkesin hikâyesini öğrenmiş oluyor.
Bizim komünde, yemek yapımı ve tedariki konusunda yetenekli bir astsubay arkadaş vardı. Ya yemek yapmaktan zevk alıyordu, ya da zaman geçirmek için çabalıyordu. Yatağının dört tarafını çarşafla kapatmıştı. İçine de elektrik çekmişti. Gece yatağında ya kitap okurdu, ya da ampul’e bakardı. Burada bir “ampul” deyimi var, bunu biraz açmam lazım. Birinin morali bozuk, Canı sıkkın ise, yatağına yatıp ampul’e bakardı. “Ampul” olmuş deyimi böylece koğuşta yer etmişti.
Bu astsubay arkadaş; evli ve iki erkek çocuk sahibiydi. Tutuklanmadan önce biraz çapkınmış. Bir gece dostuyla gece kulübünde eğleniyorlarmış, alkolü fazla kaçırmışlar, bayan arkadaşı başka masadaki erkeklerle ilgilenmeye başlamış. Bizim astsubay arkadaş ikaz etmiş, ama nafile dinletememiş. Bunun üzerine silahını çıkarmış korkutmak amacıyla, tekrar ikaz etmiş. Bayan arkadaşının ilgisini yine kendine çekememiş, bunu üzerine silahını ateşlemiş ve kadın ölmüş. Şimdi bu astsubay arkadaş cinayetten yargılanıyor.
Ziyaret günlerinde eşiyle tartışmalarına çok tanık oldum. Çocukların çok seviyordu, kucağından indirmezdi. O yüzden ziyaret sonrasında yatağına çekilir, ağlar ve ampul olurdu. Bizde bunu bildiğimizden yalnız bırakmaz, meşgul ederdik.
Eşi bir sekreterlik işi bulmuş. Önceleri her hafta ziyarete gelirdi, sonra onbeş günde, daha sonra da ayda bir gelmeye başladı. Ve ikinci bir darbe daha aldı astsubay arkadaş, eşiyle boşandılar. Çünkü on iki yıl ceza almıştı. İlk günlerde bizim ilgilenmemizle iyi gidiyordu, sonra şoka girdi. Ne yemek yapıyor, ne havaya çıkıyor, ne insanlarla konuşuyordu. Yani tam “ampul” olmak üzereydi. Bir gün ilgilenmek için yanına gittim, nefesi kolonya kokuyordu. Çok şaşırdım ne yapacağımı bilemedim. Biraz politik bir yanı olsa kolaydı. Sonra çocuklarını düşünmesini, babası olarak onlara karşı sorumluluğu olduğunu, onlar için ayakta kalması gerektiğini anlattım. Ama ancak bir gün idare ediyordu.
Bu arkadaş, cinayetten yargılandı, ancak politik davadan yargılanan birçok insanlarında, tutukluluk döneminde evlilikleri bitti.
Komiser Ömer Bülbül ve arkadaşı da buradalar. Nedense kötülerle hep tuvalet yolunda karşılaşıyoruz. Yine gecenin ilerleyen saatlerinde tuvaletten dönüyordum: Ömer’in arkadaşı geldi. Girmedim koğuşa, sigaramı çıkardım tam yakacaktım, hemen atıldı “yakayım ağabey” dedi. Yak, bende sizleri yakacağım dedim. Hemen uzaklaştı, benden böyle bir tepki beklemiyordu sanırım. Koğuşa giriş çıkışlarda, kalabalık arasında; omuz atıp rahatsız ediyorduk. O yüzden bizi gördüklerinde durup kenara çekiliyorlardı. Birkaç gün sonra da üç polisi Ankara kapalı cezaevine götürdüler.

Hiç yorum yok: