25 Ocak 2008 Cuma

Fw: DENETLENEN YAŞAMLAR

 

From: musa
Sent: Saturday, January 26, 2008 12:16 AM
Subject: DENETLENEN YAŞAMLAR

Kaldığımız yer; daha önce revir olarak kullanılıyormuş. Binbaşı duşunu aldıktan sonra yanımıza geldi. Ben, tuvalete gitmem lazım deyip, kalktım koğuşa gittim. Onları yalnız bıraktım.  Salı sabahı kahvaltıdan sonra, iki asker geldi Erhan la beni aldılar, kelepçeleyip sorgu hâkimliğine götürdüler.  Sorgu hâkimliği geçici mahkeme gibi işlev görüyordu. Sorgu hâkimi, polis ifadelerimiz ve savcılık ifadelerimizi okudu, kabul etmedik suçlamaları. Tutuklanmamıza karar vererek gönderdi. Tekrar koğuşa geldik. Böylece dört buçuk yıllık tutukluluk süreci başlamış oldu.

 Bizim komündeki arkadaşların yanına gittim. Akşam yemeği için hazırlık yapıyorlar. Bizim koğuş B Blok amirliğine bağlı. Blok amirliğinden görevli bir çavuş; Haftada bir gün koğuştakilerin ihtiyaçlarını liste halinde alıp, şehirden(ANKARA) satın alıp teslim ediyormuş. Bu listeleri de komün sorumlusu yapıp çavuşa teslim ediyor. İhtiyaç belirlemede sınır yok. Çaydan şekere, et den sebzeye, tatlı ve sigaraya kadar. Bir tek içki yok. Koğuşta televizyon bile var.

Şimdi asıl önemli olan para meselesi. Yanımızda çok az para var. Hepsini komün başkanına verdik. Ziyaret günü Çarşamba günüymüş. Yarın Çarşamba. Eşimle ve oğlumla görüşmeyeli tam kırk beş gün oluyor. Her ikisini de çok özledim. Sağlık durumlarını, ekonomik durumlarını çok merak ediyorum. İkinci gün de insanları, buradaki yaşamı ve işkence yorgunluğunu atmakla geçirdik. Sizlere koğuş sayımından bahsedeyim. Sayım, bir sabah birde akşam alınıyor. Sabahları saat on gibi. Tam periyodik bir zaman yok. Nöbetçi subayı, Bloktaki işini bitirdiğinde geliyor. Akşamları ise yemekten sonra yani saat yedi gibi. Sayımı, nöbetçi subayına koğuş sorumlusu veriyor. Koğuş sorumlusu “casus” binbaşıydı. Nöbetçi subayından beş dakika önce nöbetçi çavuşu geliyor; sayım için hazırlanın diyor. Herkes kapını önünden itibaren koğuş boşluğuna doğru tek sıra oluyor. Nöbetçi subayı girince tekmili çavuş veriyor, koğuş sorumlusu da saymaya başlıyor. Bazı nöbetçi subayları saydırmıyor bile. Çavuş sayıyor, nöbetçi subayına aktarıyor, nöbetçi subayı da iyi akşamlar deyip gidiyor. Koğuşun etrafında gündüz ve gece iki asker sürekli nöbet tutuyor. Koğuştan yüz metre sonra bir vadi başlıyor, tam karşısı da vadi yokuşu. Tepenin arkasında ne var bilmiyorum. Aslında gece kaçmak için ideal.(?)

Çarşamba sabahı herkes erken kalktı ve kahvaltı yaptı. Traşlar olundu temiz kıyafetler giyildi. Bizim üzerimizdekiler zaten emanet. Sayımdan sonra görüş başlıyormuş. Tel örgünün koğuş tarafına banklar ve sandalyeler kondu. Dış tarafında zaten sürekli duran banklar var. Banklar yetmezse koğuştan sandalye veriliyor, nöbetçi askerler eşliğinde. Hatice öğrenebildi mi acaba benim burada olduğumu. Oğlumu getirebilecek mi? Para da lazım. Parası var mı? Saat on gibi ilk ziyaretçiler gelmeye başladı. Koğuş da çaylar demleniyor, ikramlar hazırlanıyor ziyaretçiler için. Kimin ziyaretçisi gelmemişse o yapıyor servisleri. Tabii herkes kendi grubuna hizmet ediyor. Öğle oldu, Hatice yok. Gelmeyecek mi acaba. Öğrenemedi sanırım burada olduğumu. Tel örgüler çok sık değil. Özellikle görüşün yapıldığı yerde. Özellikle aralanmış sanki. Görüşçüsü gelenler bu aralıklardan tokalaşıyor, kucaklaşabiliyorlar.

Ziyarete gelen tutuklu yakınları; Nizamiye girişinde sıraya giriyorlar; önce temiz eşya kuyruğu, sonra para kuyruğu ve en son kitap kuyruğu. Hepsini aynı saradan alsalar olmaz sanki tam bir işkence. Ziyarete, anne, baba, eş ve çocukları alınabiliyor.

 

Öğle vaktini biraz geçe Hatice geldi. Kucaklaştık, hal hatır sorduk. Çok zayıflamış. O da beni zayıflamış buldu. Her gün aramışlar beni. İki gün önce öğrenmişler burada olduğumu. Oğlumu getirmemiş görüştürmezler diye. Temiz kıyafet getirmiş, biraz da para. Görüş akşam beşe kadar devam ediyor.

Saat dört gibi, haftaya Çarşamba görüşmek dileğiyle eşimle vedalaştık. Oğluma selam gönderdim, benim yerime öpmesini söyledim. Eşim ağlayarak, arkasına bakarak gitti. Görüşün en zor kısmı veda kısmı.

Malatya’dan, Ankara’ya yaptırmış eşim atamasını. Ev eşyalarını taşımışlar, akrabaların yardımıyla. ETLİK semtinde apartman girişinin iki kat altında bir eve taşınmışlar. Ev sahibi üst katta oturuyormuş. Bir banka da çalışıyormuş. Ev sahibinin üstünde; Milli Savunma Bakanlığından emekli bir çiftle tanışmış. Ertan teyze ile Kemal amca. Eşime yalnız olduğu için çok yardımcı oluyorlarmış. Akşamları eşim işten gelince yemeği yoktur diye, eşimi yemeğe alıyorlarmış. Oğlumu çok sevmişler. Kemal amca alkol alan birisiymiş. Sabah kahvaltısından sonra içmeye başlarmış. Akşamları bazen gittiklerinde kemal amcanın mezesi olan köftelerden oğluma ikram ederlermiş. Tahliye olduğum gün geçmiş olsuna geldiler. Kendileriyle o zaman tanışmıştım. Kemal amcayı kaybettik. Ertan teyzeyle hala görüşürüz. Ertan teyze İzmir Buca da yalnız yaşıyor. Kemal amca vefat edince Ankara’daki evini satıp oraya yerleşti.

Bu arada ramazan ayı geldi. Bizim komündeki savcı oruç tutmaya başladı. İlk gün akşam yemeğini bizimle yedi. Yemekten sonra komün toplandı, savcını komünden atılması kararlaştırıldı. Daha sonraki günlerde MHP’ lerle yemeye başladı.

Bir gün iki polis getirdiler. Tutuklanmışlar. Biri komiser Diğeri değil. Bir akşam Televizyon izlerken Komisere yakın bir yere, hemen arkasına oturdum. Komiserin adı: Ömer BÜLBÜL’DÜ. Kendi aralarında konuşuyorlar. Konuştuklarını dinlemeye çalıştım. Ne konuştuklarından öte adamın sesi hiç yabancı gelmiyor. Hafızamı zorladım. Birinci şubeye ilk getirildiğim günü canlandırdım. Evet, evet o.Beni ilk gün sorguya alan ses. Tüylerim diken oldu. Heyecanla yerimden kalktım, Erhan’ın yanına gidip tenha bir yere çağırdım. Ona anlattım. Tamam, panik yapma gergini yaparız dedi.

İkinci ziyaret günü, Tesadüf ya Ömer Bülbül, görüş esnasında yanıma oturdu. Eşime dedim ki; “Bak bu yanımda oturan şahıs, birinci şubede TKP masasına bakan komiser. Bana işkence yapan.  Ömer Bülbül. Karşısında oturanlarda eşi ve kızıdır. Partiye söyle gereğini yapsınlar.”Bütün bu söylediklerimi duyması için yüksek sesle söyledim. Tabii eşi ve kızı da duydular. “Onların ne suçu varsa.”

Eşim bu gelişinde oğlumu da getirmiş. Ne kadar büyümüş, tombik olmuş. Kucaklaştık sıkıca sarıldık doyasıya öptüm, oğlumu. Bana yaptığı resimlerden hediye getirmiş. Numune hastanesinin anaokuluna başlamış. İki ay oldu görüşmeyeli. Bana ne zaman geleceksin baba, diyor. Ne zor bir soru allahım. Nasıl verilir bunun cevabı. Eşim oğluma askerlik yaptığımı söylemiş. Beni askerde zannediyor. Peki, ilerleyen zamanlarda, en fazla bir yıl sonra anlayacak asker olmadığımı. Ziyaretime geldiğinde görecek ve bilecek askerlik yapmadığımı. En azından üzerimde asker elbisesi görmeyecek. Sorgulamayacak mı? Çok karmaşık bir duygular içindeyim.

 

Hiç yorum yok: