12 Şubat 2008 Salı

MUHAFAZAKARLIK ÜZERİNE

Simone ve gerisi

1950'lerde, banyo sonrası sırttan çekilmiş anadan doğma bir Simone de Beauvoir insanları ikiye bölmeye yetti bile.

NTV-MSNBC
Güncelleme: 18:29 TSİ 08 Şubat 2008 Cuma

PARİS - - Fransa, yaklaşık bir aydır, hararetle Simone de Beauvoir'ı selâmlıyor. Şüphesiz, 100. doğum yıldönümünde, dergilerin özel bölümler hazırlaması, kitaplarının yeni basımlarının yapılması, eleştirel ve biyografik çalışmalar, Kristeva başkanlığında düzenlenen ve Beauvoir'in kimliğinin kuşatıldığı kollokyum önemi tartışılmayacak etkinliklerden bazıları. Ama asıl gürültü, Le Nouvel Observateur dergisinin kapaktan hafif rötuşlayarak yayınladığı bir fotoğrafın etrafında kopuyor: 1950'lerde, Chicago'dayken, banyo sonrası sırttan çekilmiş anadan doğma bir Simone de Beauvoir insanları ikiye bölmeye, klâsik yayın organlarında ve internet ortamında termometrenin cıvasının yükselmesine yetti bile. Le Monde gazetesi, yaşadığı yaşamsal yönetim krizini bir an için unutarak, aynı tartışmada yerini almakta gecikmedi.
Haberin devamı

Sartre-Beauvoir ikilisi bizden bir önceki kuşağın bazı üyelerinin örnek çifti niteliğini taşımıştı. Evliliğe karşı çıkışları, küçük çapta bir komün hayatı modelini benimsemeleri, özgürlük anlayışlarıyla enikonu gündemde kalmışlardır.

Beauvoir-Sartre çifti

Nicedir, "ahlâksal çelişkileri", ikiyüzlülük barındıran bazı özelliklerinin ortaya çıkmış olması tartışmayı zaten alevlendirmişti, bu fotoğraf hikâyesi sanırım işin tuzu biberi oldu.

Ne var fotoğrafta, aslında hiçbir şey. Yazarları, düşünürleri üryan görmeye alışmamışız, hepsi bu. Yarım yüzyıldır çekmecede kalmış bu fotoğrafın yayımlanmasına diklenenler tuhafıma gidiyor açıkçası: Simone de Beauvoir'ın mektupları daha az mı çıplaktı? Ünlü "İkinci Seks" yayımlandığında, iyi bir romancı (ama pis bir muhafazakâr) olan François Mauriac'ın, Les Temps Modernes dergisinin bir çalışanına ne dediğini unutmuyorum:

Beauvoir-Sartre çifti

"Patronunuzun apışarasının tarihini öğrenmiş bulunuyoruz". Her ülke gibi Fransa da özgürlük yanlılarıyla tutucular arasında yalpalamıştır her vakit; bir farkı varsa, olmuşsa, susuz özgürlerin sayısı ve köktenciliği bu topraklarda belirgindir. Yeni Milli Kütüphane'de, şehre Mitterand'ın armağanı, açık kitap cildi gibi duran kulelerde bugünlerde bir sergi dikkat çekiyor: "Cehennem".

Fransa Fransa olalı yasaklanan, kovalanan, aforoz edilen erotik kitaplar, gravür ve desenleriyle okurun karşısında şimdi. Ne çok kitap yasaklanmış diyebilir sergiyi gezen bir aklı evvel. Öyle değil: Ne çok karşı çıkılmış yasağa, demek gerekir. Marquis de Sade'la ve benzersiz yapıtıyla bitmiyor iş. Geleneklerine düşkündür Fransızlar, bir gelenek de gelenekleri hiçe saymaktır burada. Bizde, ünlü "Afrodit" vakâsından iki yıla yakın yasaklı kılınan "Elma"ya kaç kitap erotizm nedeniyle kilit altına alınmıştır ki?! Çok geç öğrendik Nasreddin Hoca'nın otantik çehresini; orada da neler yaşandığını anımsayanlar çıkacaktır. Karagöz'ün bazı oyunları neredeyse gizlendi hepimizden, "ayıp" diye. Yakın geçmişte açılan bir yasaklanmış kitaplar sergisinde, bizimkilerin yalnızca düşünceye dayanamadıkları kanıtlanmıştı.

Batı dünyası cinsel tabularının tümüyle hesaplaşmasını tamamlamış görünüyor. Yazılamamış, çizilememiş, ifade edilememiş bir şey kaldığını sanmıyorum. Bir yandan, hiçbir anlama gelmez bu sürecin katedilmiş olması:

Simone de Beauvoir

Hâlâ, Simone de Beauvoir'ın fotoğrafı üzerinden toz duman üretilmesi gösteriyor bunu. Bir yandan da, lâfı ağzına tıkanmayan bir birey, bir yurttaş statüsünde yaşamak herşeyin üstündedir.

Jacques Nolot'nun, 2007'de gerçekleştirdiği, eşcinsellerin dünyasını her boyutuyla kuşatan sıkı filmi "Unutmadan" ("Avant que j'oublie") uzak bir diyarda yaşadığımızı gösterdi bana, bir kez daha. Bütün bunlar bilinmeden, paylaşılmadan, konuşmadan yaşanır mı?

Ötekileri yerden yere vurmayı pek iyi beceriyoruz.
Kendi halimize baksak ya.

Hiç yorum yok: