27 Şubat 2008 Çarşamba

MURAT BARDAKÇININ YAZISI

Murat Bardakçı
Bugünün Bülent Ersoy'u Türk basınının eseridir

27.02.2008 10:51
Türk basınının Bülent Ersoy’u eleştirmeye hakkı yoktur, sadece “Pişmanız” diyebilir, o kadar!

Bülent Ersoy “Başkalarının masabaşı savaşı için evlâdımı harcayamam. Normal şartlar altında bir savaş değil bu. Entrika var işin ucunda” dedi diye güzide basınımız hiddet içerisinde...

Ey, senelerden buyana Bülent Ersoy’u yere-göğe koyamayan yazarlar, magazinciler, televizyoncular, vesaireler! Hiddetlenmeye, kızmaya, sinirlenmeye hiç mi hiç hakkınız yoktur. Yoktur, zira onu yücelte yücelte bu noktaya getiren, ona bu sözleri etme, böylesine pervasızca ahkâm kesme cür’etini veren sadece sizlersiniz...

Sahneye ilk çıktığı günlerde klasik müziğin en baba eserlerinin canına okuyup Itrî’nin ve Dede’nin kemiklerini çatırdattığı sırada sayfaları çarşaf çarşaf dolduran“Böyle bir sanatçı belki asırda bir gelir!” gibisinden zevk ve estetik yoksunu takdirler sizlere aitti...

Biryerlerini kestirmesinden sonra kavanoza konan organlarının fotoğraflarını yayınlayıp okuyucunuza huşu içerisinde sizler sundunuz.

Hâkime hakaret edince içeriye attılar, bir müddet yattı, hapse giren sanki yakınınızmış gibi üzüntüden helâk oldunuz...

Tahliye edildi, sevindiniz. Derken bir meslekdaşınıza saldırdı, yeniden içeriye girdi, tekrar yıkıldınız. Çıkmasına kaç gün kaldığını belki o bile sizler kadar saymamıştı... Sanki saldıran, foto muhabirinin makinesini parçalayan o değildi, muhabiriniz ona saldırmıştı...

Kenan Evren “Gelenekleri de bozuyor, müziği de” diyerek sahneye çıkmasını yasakladı diye 12 Eylül’ün tutuklamalarından sürgünlerine ve bütün baskılarına kadar herşeyine alkış tutan sizlerin gözünde bir anda diktatör oluverdi...

Seneler geçti, her türlü sınırı yıktı, başınıza tâc ettiniz. Yarattığı her skandalda zarif bir haber unsuru vardı sizlere göre... Gündeme her şekilde ve her yolla girmeyi sayenizde başardı ve o gündemde senelerce kaldı...

Sahnede saz heyetinin refakatinde avaz avaz bağırıp attığı çığlıkları “musiki” diye bellettiniz, hattâ “Diva” ünvanını vermekten bile çekinmediniz. Gerçek ve ciddî müziğin bu en saygın unvanı bundan sonra artık yerlerde sürünmedydi ama ne gam!

Mânâsını belki kendisinin bile bilmediği eski kelimeleri sadece hava atma maksadıyla ardarda getirmesi, “selis bir Osmanlıca”, “Zarif bir İstanbul Türkçesi” idi sizlere göre...

“Şarkı yarışması” dedikleri panayır ortamlarında jüri üyesi oldu, genç yarışmacılara hakaret üstüne hakaret yağdırdı, biryerlerden işittiği teknik terimleri ardarda sıraladı ve “musiki otoritesi” pâyesi verdiniz...

Kalkıp evleneceği tuttu, mutluluk ve sadakat tabloları çizdiniz. Bu tuhaf çifti “İşte ideal Türk ailesi!” diye lanse etmediğiniz kaldı sadece...

Bütün bunları sizler yaptınız...

Ama, eseriniz elinizden kayıp gidiverdi... Bülent Ersoy, birkaç günden buyana Roj TV’nin himayesinde. “Başkalarının masabaşı savaşı için evlâdımı harcayamam” demesini âyet gibi tekar edip duruyorlar. Refakatindeki saz heyetinin baş kemancılığını
“Hiçbir siyasetçi Bülent Ersoy’un tavrını gösterme cesaretinde bulunamıyor” diyen DTP’liler yapıyor. Darbukayı ise Türk solunun en uçuk kalemleri almış ve eserinize ardarda medhiyeler düzmedeler: “Doğurmadan Cesaret Ana” gibisinden manşetler mi istersiniz, “saygıdeğer bir cesaret” cinsinden yıkama-yağlamalar mı, ne ararsanız var...

Yüceltmenin bu kadarı sizin bile hatırınıza gelmemişti değil mi...

Bülent Ersoy’un, onlarca ailenin yüreğine ateş düşerken gündem olabilmek maksadıyla bir panayır ortamında “halam amcam olabilirdi” misâli “Çocuğum olsaydı askere göndermezdim” meâlinde haddi aşan sözler etme cesaretini bulabilmesi, onu 30 küsur seneden buyana “star” gibi sunma basiretsizliğini gösteren sizlerin sayesindedir.

Dolayısıyla söylediklerine değil hiddetlenmeye, bu konuda en ufak bir yorum yapmaya bile artık hakkınız yoktur. Sadece nedamet getirebilirsiniz, o kadar...

Sözün kısası: Eserinizin bugün ulaştığı seviye ile ne kadar iftihar etseniz, azdır!

Hiç yorum yok: