15 Şubat 2008 Cuma

ÖZGÜRLÜĞÜMÜN İLK GÜNLERİ

ÖZGÜRLÜĞÜMÜN İLK GÜNLERİ

 

 

 Ev bayağı kalabalık. Eşimin iş ve can arkadaşı ufuk hanım, erkek kardeşi Atilla. Atilla’yı ilk

 

 

Defa görüyorum. Bir yetmiş boylarında hafif göbekli, pala bıyıklı. Saçları hafif açık esmer bir arkadaş. Yanında kız arkadaşı da var. Annem de gelmiş Manisa’dan, daha önce gelmişti Oğlumla ilgilenmek için. Ertan teyze var, Ertan teyzeden daha önce bilgi vermiştim. Ertan teyzenin kızı Şule abla var. Eşimin ablası Havva var. Biz gelmeden yemek hazırlıklarını yapmışlar zaten. Hoş geldin, geçmiş olsun seremonisinden sonra yemeğe oturduk. Herkes bir şeyler anlatıyor, ben dinliyorum ve insanları izliyordum. Aslında tahliye şokundaydım. Ve bu ortama kendimi yabancı hissetmemle asosyal hale geldiğimin farkına vardım. İçerdeyken tahliye olanlarla ilgili anlatırlardı; bir ay oldu evden dışarı çıkamadıklarını, topluma karışmaktan korktuklarını, insanlarla ilişki kuramadıklarına dair. Doğruymuş, bunları düşününce korkmaya başladım. Baksana etrafımdaki herkes yabancı gibi geliyor, eşime bile mesafeliyim. Ama onların hepsi çok mutlular, özellikle oğlum, sürekli gülümsüyor yanımdan hiç ayrılmıyor. Aslında iyi de oluyor çünkü eğrelti gibi durmaktan korkuyorum. Herkes beni inceliyor gibi hissediyorum bu da beni rahatsız ediyor. Akılların geçeni bir okuyabilsem, daha rahat davranacağım ya da onlara ne bilmek istediklerini anlatacağım. “Saçlarım kesik gördüğünüz gibi çünkü kural öyle. Başka; Yemekler mi berbattı, Tüm askeri marşları ezberledim, istiklal marşının istediğiniz kıtasını hemen okuyabilirim, insanlar umutsuz ve mutsuz, tahliye olacakları günleri bekliyorlar, işkenceye alıştılar, tekrar çıktıklarında ideolojilerini gözden geçirecekler. Bunu belki yaptılar ama birbirlerine söyleyemiyorlar, eğer söylerlerse kendilerini ayakta tutacak şeyi kaybetmiş olacaklar. Cam bardakta demini almış otsu kokmayan çayı özledim, para kazanmayı özledim, adam gibi yıkanmayı özledim, canımın istediği zaman sakal tıraşı olmayı özledim. Eşimi özledim. Oğlumu özledim. Yani insanca yaşamayı özledim”. Ben bunları düşünürken ufuk seslendi: Musa tavuk güzel olmuş mu, beğendin mi? Ellerinize sağlık çok güzel, neden bu kadar zahmet ettiniz. Gülümsedi, afiyet olsun. “Hep bu günleri bekledik.” Neden yemiyorsun? Yiyorum. Atilla kız arkadaşıyla meşgul. Gelenlerin içinde bir erkek o var. Onun da ilgisi başka tarafta. Oysa ben beş yıldır erkeklerle konuşmaya alıştım. Bir gün de hayır iki saatte, bayanlarla sohbet etmemi nasıl beklersiniz.

Yemekleri yiyemedim, dahası zorla yedim. İçim almıyor nedense. Ben az yemeğe ve kalitesiz tatsız tuzsuz yemeğe alışmıştım.

Ve akşama doğru yediğim her şeyi çıkardım. Bir gün sonra fark ettim neden yiyemediğimi. Bol oksijen ve kaliteli malzemelerden yapılmış gıdalar. Midem alışamadı.

Akşamüstüne doru gelen bütün misafirler gittiler. Kaldık eşim, oğlum, annem ve ben. Özlemişim sessizliği. O geceyi yarı uyanık yarı uyur geçirdim.

 

İlk sosyal faaliyetimi oğlumu okulunu ziyaret ederek geçirdim. Öğretmeni ile tanıştım. Karslı zayıf biriydi. Oğlum hakkında konuştuk. Bana İranlı yazar “BEHRAM”IN masal kitabını oğlum için almamı söyledi. Oğlum arkadaşlarıyla beni tanıştırdı. Çünkü okulda senin baban yok mu? Sorularıyla karşılaştığından, bunu müthiş zevk alarak yaptı. Artık benim de babam var, diyerek mutluluğunu etrafına gösteriyordu. Üçüncü gün kitabı buldum, satın alıp oğluma verdim.  Çok mutlu oldu tombiğim.

Eşim işine gidip geliyordu, onun da üstünden büyük bir yük kalkmıştı. Evde artık bir erkek vardı, oğlumuza sahip çıkacak, alışveriş yapacak, akşam geldiğinde evde yemek hazır olacaktı. Bunlar çalışan bir bayan için az şeyler değildi. Dokuz yıllık evliydik ve evliliğimizi yaşayamadık. Sevgimizi yaşayamadık. Oğlumu bıraktığımda iki yaşındaydı, şimdi sekiz yaşına girdi. Oğlumla bu yaşına uygun ilişki kurmam gerekiyor. İşim çok zor. Birkaç gün sonra annemi de Manisa’ya yolcu ettik.

 

Hiç yorum yok: