4 Mayıs 2008 Pazar

Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner

Çetin Altan: Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner
Tarih: 04.05.2008 Saat: 14:57 Gönderen: editor



Nasreddin Hoca’ya sordular: - Hoca, sen ne düşünüyorsun bu “ayaklar”la, “baş” tartışmaları hakkında?
Hoca, sakalını sıvazlayarak gülümsedi:
- Onu, dedi; gövdenin orta yerindeki “kıç”a sormak gerekir, çünkü ancak orası sayesinde mümkün bir koltuğa oturmak, kendini “baş” sanabilmek için.
* * *
İncili Çavuş’a da sordular aynı soruyu:
- Çavuş, sen ne düşünüyorsun bu konuda?
İncili Çavuş:
- Ah, dedi; 2. Dünya Savaşı sırasında ABD Başkanı olan Franklin Roosevelt sağ olacaktı da, o anlatacaktı “ayaklar”ın değerini.
- Nasıl yani?
- Franklin Roosevelt kötürüm olduğu için hiç ayağa kalkamıyor, tekerlekli bir sandalyeyle dolaşabiliyor, başkanlık koltuğuna bile oturamıyordu.
- Çavuş, yani sence “ayaklar”ın değerini anlayabilmek için kötürüm mü olmak gerekir?

* * *
İncili Çavuş:
- Yok, dedi, Necip Fazıl’ın şu şiirini sevmek de yeterlidir.
Ve bir dörtlük okudu:
Boynuma doladığım güzel putu görseler,
Öğrenirdi insanlar neye tapacağını.
Kör olsa da açılır gözüm ona sürseler,
İsa’nın eli diye bir kadın bacağını.
* * *
Ülkelerin simgeleri nedense hep hayvanlardan seçilmiştir; kimininki kartal, kimininki aslan, kimininki horoz, kimininki bozkurttur.
Bu arada ABD’de Cumhuriyetçiler’in simgesi “fil”, Demokratlar’ınki de “eşek”tir.
* * *
Bekri Mustafa:
- Ola ki, diyordu; Başbakan Tayyip Bey de, kırdığı potun bir özrü olarak, partisinin amblemi olan “ampul”ün yanına, bir de “kırkayak” ekler.
* * *
Şayet sakallı Celal, “baş” ve “ayaklar” tartışmasının ortamına düşse, sanırız şu soruyu sorardı:
- Bana lütfen söyler misiniz, vuruldukça kalbimize gömüldüğünü söylediğimiz “Mehmetçik”, hangi takımdan?
* * *
Ayaksız başların en çok gösterildiği yer, vaktiyle Paris’teki Concorde Meydanı’ydı.
Fransız İhtilali’nde giyotin orada kurulmuştu.
Cellat Sanson, kesilmiş başları eline alır, orada gösterirdi halka.
Ve halk bir kez daha anlardı, “ayaklar”ın değerini.
* * *
Solmaz Kâmuran, öykülerinden birinde bacağı hastanede kesilmiş bir adamın, bacağını Karacaahmet Mezarlığı’nda defnettikten sonra, sık sık nasıl ziyaretine gittiğini ve bacağı için nasıl mevlit okuttuğunu anlatır.
* * *
Ne yazık ki bizde siyasetçilerle, Hazine’den geçinmeli “mevki sahipleri”; anadillerinin “yazı” boyutlarıyla, o boyutların doruklarında işlenmiş dantellere hep ilgisiz kaldılar.
Ve böylesi bir angutluğun, bir türlü “gelişmiş” sayılmamaya da, öz neden olduğunu hiç fark etmediler.
* * *
Kendi kendine gelin güvey olunduğunda, çağla gerdeğe girilemiyor; hele o çağ “uzay çağı” ise...
* * *
Bedri Rahmi’den bir şiirle bitirelim yazıyı:
Yalnız
Yalnızlığın kadarsın
Yalnızlığın mis kokmalı
Yalnızlık dediğin büyük bir zindan
Dünyanın en kalabalık zindanı
Dinden imandan çıkarır
Ama öyle bir adam eder ki insanı


Milliyet / 04/05/ 2008

Hiç yorum yok: